MAHKEMESİ: KADİRLİ 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 13/11/2012NUMARASI: 2011/427-2012/442Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi,ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.Mahkemece, davalı Seyfi hakkındaki davadan feragat edildiği diğer davalılar bakımından da iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 19 parsel sayılı taşınmazda davacı ile birlikte dava dışı kişilerin paydaş olduğu, davalıların taşınmazda kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir haklarının bulunmadığı, davacının yargılama sırasında ecrimisil davasından ve davalı S..ye karşı açtığı davadan feragat ettiği, davalı G..'nin K..Sulh Hukuk Mahkemesince 2009/547 E. sayılı dosyasında dava konusu 19 parselin bir kısmına yönelik iptal ve tescil davası açtığı, davanın halen derdest olduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki, bozma öncesinde keşfen düzenlenen bilirkişi raporları doğrultusunda mahkemece davalı H.hakkında açılan dava ile bir kısım taleplerin reddine, davalı Ö..S..G.. hakkında açılan davanın kabulüne karar verilmiş ve karar yalnızca davalı G.tarafından, taşınmazı, paydaş olan oğlu C..'in payına teb’an kullandığından bahisle, temyiz edilmiştir. Bu durumda, ilk kararı temyiz etmeyen davalı Ö..hakkındaki kararın kesinleştiği ve davacı lehine usuli müktesep hak oluştuğu gözetilmeksizin bu davalı yönünden de davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.Öte yandan davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK'nın 90. maddesinde açıkça belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın 94.. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı ve tarafları uyarmalıdır. Somut olayda, mahkemece 17.05.2012 tarihli celsede verilen sürenin yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda kesin olduğunu söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır. Kaldı ki, dava dışı C.in davaya dahil edilmesi için bu anlamda verilecek kesin bir süreye de gerek yoktur. Ayrıca eldeki davada daha önce yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporları değerlendirildiğinde, davalı G..nin ve diğer davalıların kullandıkları yerler belirli olup bozma ilamında da tüm paydaşları kapsar şekilde harici bir taksim var mı yok mu, harici taksim yoksa aynı şekilde tüm paydaşlar yönünden taşınmazın kullanım biçimi itibarı ile fiili bir durum yaratılmış mı yaratılmamış mı bunun saptanması ve bilirkişi krokisinde "A" harfi ile gösterilen yerin davalı G..'nin oğluna teban kullanıp kullanmadığının belirlenmesi istenmiş olduğundan taraflara bu yönden süre verilmesi gerekli olup yeniden keşif yapılmasına gerek bulunmadığı halde keşif giderlerinin yatırılması için kesin süre verilmesi isabetsiz olduğu gibi dosyada mevcut başkaca deliller bulunduğu halde bu deliller değerlendirilmeksizin kanıtlanamadığından bahisle davanın reddedilmesi de isabetsizdir.Diğer taraftan bozmadan sonra davalı G..'nin K..SHM'nin 2009/547 E. sayılı dosyasında dava konusu 19 parselin bir kısmına yönelik satın alma ve temliken tescil nedenlerine dayalı iptal ve tescil davası açtığı anlaşıldığından bu dosyanın da getirilip incelenmesi ve eldeki davaya etkilerinin irdelenmesi gerektiği de açıktır.Hal böyle olunca belirtilen ilkeler ve yukarıda değinilen hususların değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir. Davacı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı yasanın geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı yasanın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.