Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10469 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 21484 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/10/2012NUMARASI : 2005/539-2012/575 Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davalı Hasan yönünden tapu iptal ve tescil isteğinin reddine; davalılar Nuri ve Ömer yönünden ise tazminat davasının kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve davalı Nuri vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi.. raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı taktirde tazminat isteğine ilişkindir. Mahkemece,davalı Hasan yönünden tapu iptal ve tescil isteğinin reddine;davalılar Nuri ve Ömer yönünden ise ödeme iddiasının yazılı delil ile kanıtlanamadığı gibi davalı Nuri'nin davacılara teklif ettiği ve davacıların da yemin ederek satış bedelinin ödenmediğini bildirdikleri gerekçesi ile tazminat davasının kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden,çekişme konusu 764 ada 78 parseldeki 2 nolu bağımsız bölüm davacı Mahit, 4 nolu bağımsız bölüm Mahit'in eşi davacı Vezire ve 1 ile 3 nolu bağımsız bölümler Mahit'in kardeşi davalı Nuri'ye ait iken davacı Vezire'nin 28.07.1998 tarihli vekaletname ile kayınbiraderi olan davalı Nuri'yi,diğer davacı Mahit ile davalı Nuri'nin ise birlikte 30.07.1998 tarihli vekaletname ile diğer davalı Ömer Yavuz'u satışa da yetkili olmak üzere vekil tayin ettikleri, davalı Nuri'nin kendi adına asaleten davacı Vezire adına vekaleten,davalı Ömer'in ise davacı Mahit adına vekaleten 4 adet bağımsız bölümü davalı Nuri'nin kayınbiraderi olan diğer davalı Hasan'a 01.09.1998 tarihinde satış suretiyle temlik ettikleri,bilahare anılan parselin 30.12.1998 tarihli adi mülkiyete dönüş ile 151,36 m2 arsa vasfıyla davalı Hasan adına tapuya kayıtlandığı, davacıların, vekillerin vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazdaki paylarını ileride davalı Nuri'ye devredilmek üzere davalı Nuri'nin kayınbiraderi olan diğer davalı Hasan'a devrettiklerini, herhangibir bedelde ödenmediği gibi taşınmazı halen davalı Nuri'nin kullandığını ileri sürerek ¼ er payları oranında tapu iptali ile adlarına tesciline olmazsa her biri için 15.000,00 TL tazminatın tahsili istemiyle eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır. Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle davalı Nuri'nin bedel ödeme savunmasını kanıtlayamadığı saptanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı Nuri'nin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Davacı vekilinin tapu iptal ve tescil isteğine yönelik temyiz itirazlarına gelince; Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 6098 sayılı TBK. nun 506. (818 sayılı BK. nun 390/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunu'nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa, bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Diğer taraftan hemen belirtmek gerekir ki; vekaletnamede satış yetkisinin bulunması yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde vekilin özen borcunu gözardı etmesinin ve müvekkilini zararlandırmasının nedeni olamaz. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut olaya gelince; çekişmeli taşınmazın akitte gösterilen bedeli ile gerçek değeri arasındaki aşırı oransızlık bulunduğu gibi davalıların bedel ödeme savunmasını kanıtlayamadığı,taşınmazın davalı Hasan'a temlik edilmesine rağmen dava tarihine kadar vekil davalı Nuri ve oğlu Ercan tarafından kullanıldığı,vekil Nuri'nin kayınbiraderi olan davalı Hasan'ın ilk el konumunda ve aynı zamanda olayı bilen ve bilebilecek konumda olduğu düşünüldüğünde Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan da yararlanamayacağı gözetilerek vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalıların el ve işbirliği halinde davacıları zararlandırdıkları tüm dosya kapsamı ile sabittir. Hal böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin,bu yönlere değinilen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.