MAHKEMESİ : GİRESUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 17/03/2011NUMARASI : 2011/91-2011/84Taraflar arasındaki davadan dolayı Giresun 1. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 17.03.2011 gün ve 2011/91 esas 2011/84 karar sayılı hükmün onanmasına ilişkin olan 2.6.2011 gün ve 5259-6330 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacı vekilince istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:Dava, çekişmeli taşınmazların kıyı kenar çizgisi içinde kalmasından ötürü kütükten terkini nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.Davalı, zamanaşımı savunmasında bulunmuş, aşamalardan sonra mahkemece B.K.'nun 60/1. maddesi uyarınca 1 yıllık zamanaşımı süresinin dava tarihi itibariyle geçtiği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar 4. Hukuk Dairesince onanmış, davacı tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.Hemen belirtilmelidir ki; şey elinden alınan kimse verdiği şeyi istemeyip müspet zararının tazminini isteyebileceği gibi, akdi feshedip zapta ilişkin yasal düzenlemelerden yararlanarak verdiği şeyin geri alınmasını isteme hakkını da haizdir. Somut olayda, davacının malik olduğu taşınmazların kısmen tapusu (sicil kaydı) derecattan geçerek kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edildiğine göre, davacının tazminat isteminin zapta karşı tekeffül hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi yerinde olacaktır. Şu da ifade edilmelidir ki, böylesi bir durumda 6101 Sayılı Yasa hükümleri gözetildiğinde Borçlar Kanununun 60 ve devamı maddelerinde öngörülen sebepsiz zenginleşme kurallarının ve özellikle aynı yasanın 60. maddesinde yer alan zamanaşımının uygulama yeri yoktur.O halde, zapt vaki olduğu hallerde hangi zamanaşımının uygulanacağı, başlangıcı ve sürenin ne olacağı yönleri üzerinde durulmasında fayda görülmektedir.Bilindiği üzere zapt, çok kez önceden bilinmesi ve kestirilmesi mümkün olmayan bir haldir. Bu itibarla zamanaşımı, zaptın vaki olduğu tarihte başlar. Taşınmazın zaptına ilişkin bulunan mahkeme kararının kesinleştiği tarih zamanaşımının başlangıcı olur. Diğer taraftan, zapttan doğan davaların kaç yıllık zamanaşımına tabi olacağı hakkında kanunda bir hüküm yoktur. Öyleyse, Borçlar Kanunu'nun 125.maddesi gereğince genel hükümlere bağlı kalınarak zamanaşımının 10 yıl süreli olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim 9.10.1946 günlü ve 6/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “Ayrıca dava sebebine bakılarak, olaya uyan zamanaşımı veya hak düşüren süre hükümlerinin uygulanması gerekir; bu arada yerine göre Borçlar Kanununun 125.maddesinde yazılı 10 yıllık zamanaşımı uygulanabilir" biçimindeki benimseme şekli bu konuda istikrar kazanmış içtihatları teyit eder niteliktedir (Y.13.HD. 13.12.1988 T. 4424 E, 6089 K, Y 1.H.D. 1.11.1976 T. 10332 E.10527 K).Öte yandan, kural olarak her ne kadar Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla tarafları yararına usuli kazanılmış hak doğar ise de, maddi yanılgıya dayalı bozma kararına uyulmuş olması kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eder.Hal böyle olunca, işin esası bakımından hüküm kurulabilmesi için yerel mahkeme kararı bozulmalıdır.Davacının, karar düzeltme isteğinin 1086 sayılı HUMK'nun 440 ve devamı maddeleri (6100 sayılı HMK.'nın geçici 3. maddesi yollaması ile) uyarınca kabulü ile 4. H.D.'nin 2.6.2011 günlü 2011/5259 - 6330 sayılı onama kararının ortadan kaldırılmasına, yerel mahkemenin 17.03.2011 2011/91-84 sayılı kararının yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.