Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 10429 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 8439 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : KÜTAHYA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/04/2010NUMARASI : 2009/153-2010/105Taraflar arasında görülen davada;Davacı, miras bırakanı M.A.nin mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak 2567 ada 5 parsel sayılı taşınmazını davalı torunu Uğur’a satış suretiyle temlik ettiğini, U.unda eşi F.ya devrettiğini ileri sürerek, miras payı oranında tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 467 ada 6 parsel sayılı taşınmazın 133 / 6528 payının 05.06.1995 tarihli akitle miras bırakan M.A.tarafından torunu davalı U.satış suretiyle temlik edildiği,taşınmazın bilahare imar uygulamasına tabi tutularak 2567 ada 5 parselin oluştuğu, anılan parselin U. tarafından da dava esnasında boşandığı eşi diğer davalı F.’ya devredildiği görülmektedir. Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince;bedeller arasında aşırı fark olduğu, miras bırakanın emekli maaşı ve sosyal güvencesinin bulunduğu, miras bırakanla davalı U.aynı çatı altında birlikte yaşadıkları, miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının ve akit tarihinde U.sanayide çırak olarak çalışmakla alım gücünün bulunmadığı hususları yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakan tarafından davalı torununa yapılan temlikin gerçekte satış olmadığı, mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır. Taşınmazı miras bırakanın torunundan satış suretiyle devralan diğer davalı F.nında miras bırakanın gelini olduğu ve boşanıncaya kadar aynı çatı altında birlikte yaşadıkları dikkate alındığında muvazaa olgusunu bilen ve bilmesi gereken konumunda olduğu, Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır. Hal böyle olunca, mirasbırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu dikkate alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.