Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 10427 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 8442 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : ÇİFTLİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/12/2009NUMARASI : 2008/112-2009/217Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden maliki olduğu 163 ada 41 parsel sayılı taşınmazında davalı lehine irtifak hakkı tesis edilmesine r... gösterdiğini ancak tapuda iradesinin fesada uğratılarak taşınmazın mülkiyetinin davalıya devredildiğini sonradan öğrendiğini ileri sürerek, hile nedeniyle tapu iptal tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı, davacının kendi rızasıyla taşınmazını sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalıya yapılan satışın hile nedeniyle geçersiz olduğu gerekçesiyle tapunun iptal ve tesciline karar verilmiştir. Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; 163 ada 41 parsel sayılı taşınmazın 27.03.2002 tarihli akitle davacı tarafından davalıya satış suretiyle devir edildiği, eldeki davanın ise 01.09.2008 tarihinde açıldığı görülmektedir. Davacının, taşınmazın bir kısım payını ev yapmak üzere davalı oğluna devretmek isterken hile ile taşınmazın tamamının satıldığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı görülmektedir. Bilindiği üzere, hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K'nun 28/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluylada kullanılabilir. Somut olaya gelince; davacının 15.12.2009 tarihli duruşmada hile olgusunu yaklaşık iki yıl önce öğrendiğini öğrendikten hemen sonra da davalı oğluna taşınmazın yarısını diğer oğluna vermesini istediğini, kabul etmemesi üzerine eldeki davayı açtığını beyan ettiği görülmektedir. Davacının, 15.12.2009 tarihli beyanı irade açıklaması olup bu kanıtlanmış değildir. Kaldı ki davacının davadan iki yıl önce durumdan açıkladığı biçimde davalıya karşı beyanda bulunduğu varsayılsa bile bu beyanın iptal hakkının kullanılması ve bu yönde hukuksal yollara başvurulacağı biçiminde bir ihtarı içermediği gibi o tarihten dava tarihine kadar oyalanmış olması da Borçlar Kanununun 31. maddesindeki hak düşürücü sürenin geçirildiğinin bir başka kanıtıdır. Hal böyle olunca; davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.