MAHKEMESİ : SAMSUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 15/09/2009NUMARASI : 2004/497-2009/344Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacı Hazine, adına kayıtlı 1811 parsel sayılı taşınmaza davalıların yapı ve bahçesinin tecavüzü olduğunu, yine davalılar adına kayıtlı çekişmeli taşınmazların kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığını, özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek, tapunun iptal ve terkini, elatmanın önlenmesi ve muhtesatların yıkımını istemiştir. Davalı Haskız; davanın reddini savunmuştur. Diğer davalılar; davaya cevap vermemişlerdir. Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, taraflarca süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Asıl ve birleşen davalar, tapu iptali, terkin, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Davacı Hazine, 2565 parsel sayılı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümüne davalıların ev, bahçe ve garaj yapmak suretiyle elattıklarını ileri sürüp, tapunun iptal ve terkini ile yıkım isteğinde bulunmuş, yine Hazine adına kayıtlı 1811 parsele davalıların elatmasının önlenmesi ile muhtesatların yıkımını talep etmiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamına göre; davada ileri sürülen iddianın ve savunmanın içeriğine göre; yanlar arasındaki uyuşmazlığın,"kıyı kenar çizgisinin" saptanmasından kaynaklandığı açıktır. Bilindiği üzere; son kez yürürlüğe giren 362l Sayılı Kıyı Kanunu'nun "kıyı kenar çizgisini"belirleme yöntemine ilişkin 5. Ve 9.maddeleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.ll.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna;ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu'nun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine"işaret edilmiştir. Hal böyle olunca; öncelikle idare tarafından 362l sayılı Kanunun 9.maddesi hükmüne göre "kıyı kenar çizgisi" haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra, üç jeolog veya Jeoloji mühendisi veya Yüksek mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve Tapu Fen Memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı; harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı'nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda "kıyı kenar çizgisi" idarenin düzenlendiği harita ya değer verilerek saptanmalıdır.Harita düzenlenmediğinin yada düzenlenip de 28.11.1997 gün ve 5/3 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi, bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan delil olarak yararlanılarak belli edilmeli belirlenen çizgi Tapu Fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.Somut olaya gelince; dava konusu 2565 parsel sayılı taşınmazın kıyıda kalıp kalmadığının saptanması bakımından kıyı-kenar çizgisinin yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde bir araştırma yapılarak belirlendiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, tek jeoloji mühendisi bilirkişi ile yapılan keşif ve rapor hükme esas alındığı gibi, 473 ada 1 parselde bulunan evin 1811 parsele taşkınlığının imar uygulaması ile meydana gelip, gelmediği açıklığa kavuşturulmuş değildir. Hal böyle olunca, davadaki istekler yönünden yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılması, infaza elverişli biçimde uzman bilirkişilerden rapor ve kroki alınarak, ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.