MAHKEMESİ : İZMİR 11. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 25/12/2012NUMARASI : 2012/401-2012/628Yanlar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan M..K.ın 24.10.2007 tarihinde ölümüyle geriye mirasçı olarak davacı çocuklarının kaldığı, murisin tevkil yetkisini de içeren 31.08.2000 tarihli vekaletname ile dava dışı H..yi, 4 parsel sayılı taşınmazdaki 3/8 payının satışı konusunda vekil tayin ettiği, tevkil yetkisine dayanarak Hilmiye'nin 14.01.2003 tarihli vekaletname ile dava dışı H. T..'i, H.T. de aynı yetkiyi kullanarak 02.11.2006 tarihli vekaletname ile dava dışı F..i vekil tayin ettiği, F.n anılan vekaletnameyi kullanarak davalı M..A.ile noterde 28.01.2009 tarihli "düzenme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi"ni düzenledikleri ne var ki; murisin bu sözleşmeden sonra 19.05.2009 tarihinde öldükten sonra, bu defa dava dışı vekil F..ile davalı arasında tapuda gerçekleştirilen 23.09.2011 tarihli resmi akitle çekişmeli payın davalı adına tapuda satış suretiyle tescil edildiği anlaşılmaktadır.Davacılar, vekalet ilişkisi sona erdikten sonra ve vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle temlikin yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olaya; belirtilen ilkeler ışığında bakıldığında, dayanılan hukuki sebep yönünden hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda araştırma, inceleme ve soruşturma yapılması, taraf tanıklarının dinlenmesi, çekişmeli payın dava tarihi ve satış vaadi sözleşmesi ile resmi aktin yapıldığı tarihler itibariyle değerinin belirlenmesi, satış vaadi sözleşmesinin murisin iradesi doğrultusunda yapılıp yapılmadığının irdelenmesi ayrıca dava dışı H.. O..ehine 23.08.2003 tarihinde tapuya işlenen satış vaadi şerhini görerek davalının taşınmazı satın almasının irdelenmesi, tüm bu olgular ile toplanan deliller, toplanacak delillerle birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA; alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.