Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10272 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 7586 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : ESPİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 21/02/2013NUMARASI : 2011/441-2013/53Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil,mümkün olmadığı taktirde tenkis davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil; mümkün olmadığı taktirde tenkis İsteklerine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;Mirasbırakan İ.T.'ın 27.08.2011 tarihinde olduğudavacıların ilk eşi Z.'den olma çocukları,davalının ise ikinci eş A.nin ilk kocası A.'den olma çocuğu olduğu, mirasbırakanın çekişme konusu 148 parsel sayılı taşınmazın 1/3 hissesi bakımından 09.08.1988 tarihinde A.'ye gayrımenkul satış vaadinde bulunduğu, bilahare 10.08.1988 tarihinde Ayşe ile evlendiği, daha sonra taşınmazın ½ payını 20.01.1993 tarih 21 yevmiye nolu akitle ikinci eşi olan Ayşe'ye satış suretiyle temlik ettiği, ondan da 21.12.1999 tarih 584 yevmiye nolu akitle mirasbırakının üvey oğlu davalı B.a hibe edildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki birsözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir. Hernekadar, muvazaayı düzenleyen 6098 sayılı TBK. nun 19. (818 sayılı BK.nun 18.) maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.Hemen belirtmek gerekirki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır. Somut olaya gelince; dinlenen mahalli bilirkişiler ile davacı ve davalı tanıkları çekişmeli taşınmazın davalının annesi Ayşe'ye mehir olarak verildiğini belirtmişlerdir.Hemen belirtilmelidir ki, mehir kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da devamı sırasında bazen de sona ermesi halinde kadına belirli bir mal, para veya ekonomik değeri olan bir şeyi armağan etmesidir.Medeni Kanun, evlenme sözleşmesi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesini ya da vermeyi vaad edip bir süre ertelemesini yasaklamamıştır. Bu nedenle, eski hükümlere göre kurulmuş mehr, Medeni Kanun tarafından yasaklanmış bir hukuki ilişki olarak kabul edilemez. (2.12.1959 günlü 14/30 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesi). Mehr sözleşmeleri bu gün içinde geçerlidir. (Örnek: Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi'nin 25.10.1965 günlü, 4557/5028 sayılı kararı)Mehri müeccel, ileriye yönelik bir bağışlama vaadidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir. Ancak, bu durum, 6098 sayılı TBK. nun 128. (818 sayılı BK. nun 110.) maddesinde yazılı üçüncü kişi yararına borç altına girme olmayıp,6098 sayılı TBK. nun 288. (818 sayılı BK. nun 238.) maddesinde düzenlenmiş bağışlama vaadidir. Bağışlama vaadinin geçerliliği, yazılı olma koşuluna bağlıdır. Esasen taşınmazın sicil kaydı (mülkiyeti) da davalıya intikal ettirilmiştir. (TBK. nun 288/1.). (4.HD. 18.2.1985 - 1984/9153 E, 1985/1223 K. YKD. 1985 Sayı Sh. 802). Öte yandan murisin diğer mirasçıların saklı payını zedeleme kastı ile hareket ettiğini söyleyebilme olanağı da yoktur.O halde, temlikin gerçekleştirilme sebebinin mehir olduğu,muvazaa ve tenkis koşullarının da oluşmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Kabule göre de; davacılar dava dilekçesinde terekeye iade değil de pay oranında istekte bulundukları halde 6100 sayılı HMK. nun 26. (1086 sayılı HUMK.nun 74.) maddesine aykırı olarak talep aşılmak suretiyle dava dışı mirasçı A.ye pay verilmiş olması doğru olmadığı gibi muhtesatın aidiyetinin tespiti bakımından da bir istekte bulunulmadığı halde yine talep aşılmak suretiyle taşınmaz üzerinde bulunan betonarme yapının davacılardan N.. T.a ait olduğunun tespiti ile tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmesine hükmedilmiş olması da isabetsizdir.Davalı vekilinin, temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı H.M.K.nun geçici 3.maddesi uyarınca) 1086 sayılı Yasanın HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.