Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10265 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20699 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : KUŞADASI 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 03/07/2013NUMARASI : 2004/42-2013/334Taraflar arasında görülen tapu iptali- tescil ve şirket paylarının düzeltilmesi davası sonunda, yerel mahkemece 39 sayılı parsel yönünden karar verilmesine yer olmadığına,diğer istekler bakımından davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hâkimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, tapu iptali tescil, şirket paylarının düzeltilmesi ve tazminat isteklerine ilişkindir. Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece " öncelikle ehliyetsizlik iddiasının incelenmesi murisin ehliyetli olduğunun saptanması halinde diğer hukuki nedenler üzerinde durulması gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra çekişme konusu 51 ada 39 parsel sayılı taşınmaz yönünden hüküm tesisine yer olmadığına, 947 ada 78 parsel ve 315 ada 25 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ehliyetsizlik ve muvazaa iddialarının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine, kar payı tespiti ve tazminat isteği yönünden şirketlerce alınmış bir kar payı dağıtım kararı bulunmadığından davanın reddine karar verilmiştir.Hükmüne uyulan bozma ilamında uyuşmazlığın niteliği vurgulanarak izlenmesi gereken yol açıkça belli edilmiştir.Bozmaya uyulmakla ilgilileri yönünden usulü kazanılmış hak doğmasına karşın bu temel usül kuralı gözardı edilerek hükmü gereği gibi yerine getirilmemiştir.Şöyle ki; mirasbırakan Mehmet'in 11.03.1997 tarihinde ölümü üzerine mirasçı olarak kızları Sevil, Serpil, oğlu Ümit, kendinden önce ölen oğlu Mesut'un çocukları Sema, Şermin ve Seher'in kaldığı, mirasbırakanın 21.7.1989 tarihinde kızı Serpil'i vekil tayin ettiği, vekilin 25.9.1989 tarihinde 78 parsel sayılı taşınmazı Ö... Turizm Ltd. Şti'ye satış suretiyle temlik ettiği, yine mirasbırakanın 29.01.1993 tarihinde 25 parsel sayılı taşınmazı bizzat Ö... Turizm Ltd. Şti'ye yine satış suretiyle devrettiği, Adli Tıp Kurumundan alınan raporda; 21.07.1989 ve 25.09.1989 tarihlerinde mirasbırakanın hukuki ehliyete haiz olduğunun bildirildiği, 29.01.1993 tarihi için ise ehliyet konusunda saptama yapılamadığı, bu durumda aksi de kanıtlanamadığına göre hem vekaletname tarihinde hem de akit tarihlerinde mirasbırakanın ehliyetli olduğunun kabulü zorunludur.Ne var ki; vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muvazaa konularında hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2. (6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 506/2) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, mâkûl sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunu (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Diğer taraftan; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanununun 706., Türk Borçlar Kanununun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Hal böyle olunca; yukarıdaki ilkeler uyarınca inceleme yapılması, her iki taşınmazın satıldığı Ö... Turizm Ltd. Şti. ve Ö... Tüketim Malları Ltd. Şti.'de davalı Serpil, eşi, annesi ve babasının ortak olduğunun gözetilmesi, vekilin vekalet görevini kötüye kullanıp kullanmadığının ve mirasbırakanın gerçek irade ve amacının açıklığa kavuşturulması gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.Davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesi aracılığıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.