Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10254 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 8769 - Esas Yıl 2011





MAHKEMESİ : ADALAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/01/2011NUMARASI : 2009/102-2011/14Taraflar arasında görülen davada;Davacı, 81 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kayıt maliklerinin gaip olmaları nedeniyle davalının kayyım tayin edildiğini, kayyımla idarenin 10 yılı doldurduğunu ileri sürerek TMK'nun 588. maddesi gereğince kendilerine kayyım atanan paydaşların gaipliğine, tapu kaydındaki paylarının iptalini ve taşınmazın hazine adına tapuya tescilini istemiştir.Davalı, takdiri mahkemeye bırakmıştır.Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece " davanın eksik hasımla sonuçlandırıldığı ve yasal ilanların yaptırılmadığı" gerekçeleriyle bozulmuş, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama sonucu davanın kabulüne karar verilmiştir.Karar, dahili davalılar Vakıflar İdaresi vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ....raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, gaiplik, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece ‘…ret gerekçelerinin yerinde olmadığı, ayrıca dava konusu taşınmazın nevinin "Şehzade Sultan Mehmet Vakfı" olup taşınmazda Vakıflar İdaresinin hukuki yararı bulunduğu, davanın Vakıflar İdaresine yöneltilmeden, eksik hasımla devam edilerek hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı …’ gerekçesiyle bozulmuş mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın kabulü ile kayıt maliklerinin gaipliğine, taşınmazın tapusunun iptali ile hazine adına tesciline karar verilmiştir.Taşınmazın tapu kaydında “Şehzade Sultan Mehmet vakfından” olduğuna ilişkin şerh bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde taşınmazın aslının vakıf olması durumunda dava tarihinde yürürlükte bulunan 2762 Sayılı Yasa ve bu yasayı yürürlükten kaldıran 5737 Sayılı Yasa hükümlerinin olayda uygulanması gerekeceği kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; Vakıf Hukukumuzda, İcareteynli ve mukataalı vakıfların kuru mülkiyeti (rakabesi) vakfa, kullanma (tasarruf) hakkı ise mutasarrıfa ait bulunmakta, mutasarrıfın bu hakkı ölmesi üzerine mirasçılarına intikal etmekteydi. Mutasarrıfın mirasçısının bulunmaması halinde ise vakıf mal mahlülen vakfına dönmekteydi. Ne varki, Medeni Kanunun kabulünden sonra aynı taşınmaz üzerinde kuru mülkiyet (rakabe) hakkı ile mirasçılara kalan, nesilden nesile geçen tasarruf hakkı gibi iki hakkın varlığı getirilen yeni mülkiyet kuralları ile bağdaşır görülmemiş, vaki vakıf hukukumuzu yeniden düzenleme, Medeni Kanunun kabul ettiği mülkiyet rejimine uyarlama zorunluluğu doğmuştur. Bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası 5.6.l935 tarihinde kabul edilmiş, 13.6.1935 tarihinde yayınlanmış, 6 ay sonra 13.12.1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Söz konusu kanun ile vakıf taşınmazların icareteyn ve mukataya bağlanması yasaklanmış, daha önce kurulmuş bu tür vakıfların tasfiyesi yoluna gidilmiştir. Söz konusu yasanın özellikle 27. 29. ve 30. maddelerinde özetle (.. mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetinin yirmi misli bir taviz karşılığında mutasarrıfına geçirileceği on yıl içerisinde taviz vermek yoluyla icareteyn veya mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların mülkiyetinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği ve vakfın hakkının ivaza dönüşeceği ) hükme bağlanmıştır. Görülen luzüm üzerine 13.6.1945 tarih 4755 sayılı yasa ile bu süre 13.12.1955 tarihine kadar on yıl daha uzatılmıştır. Anılan bu vakıf yasalarının hükümlerine göre taviz bedeli ödendikten veya taviz bedeli ödenmese dahi öngörülen yirmi yıllık süre geçtikten sonra vakıf taşınmazların tam mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş, diğer bir söyleyişle vakıf taşınmaz özel mülk, mutasarrıf malik olmuştur. Mutasarrıf iken malik olan kişilerin mirasçı bırakmadan ölmeleri üzerine taşınmazları M.K'nun 501. (eski 448.Md.) maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmıştır. Ancak, yasa koyucu öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına)dönmesini daha uygun görmüş,bazı ayrıcalıklar dışında, Hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. İşte bu nedenle 22.9.1983 tarih 2888 sayılı yasanın 2. maddesiyle 2762 sayılı yasanın 29. maddesini değiştirip ayrıca ikinci bir fıkra ekliyerek Medeni Kanunun 501.maddesinin Hazinenin mirascı olacağı yönündeki genel hükmünden ayrılmış " mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yürürlük tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla Hazineye intikal edipte bu husus tapu kaydına bağlanmış bulunanlar ayrık bırakılarak işlenmemiş olan taşınmazların mahlulen vakfına rücu edeceği " kuralını getirmiştir. Yukarıda belirtilen yasa hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, 2888 sayılı yasanın yürürlük tarihi 24.9.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların Hazineye geçmesine yasal olanağın kalmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, daha önce Hazine üzerine oluşan tapu kayıtlarının iptal edilememesi içinde; taşınmazın önce mutasarrıfına geçip özel mülk haline gelmesi, mal sahibinin mirasçı bırakmadan ölmesi ve 2888 sayılı yasanın yürürlüğünden önce tapuda Hazine üzerine yazılması gibi üç koşulun gekçekleşmesi gerekmektedir. Vakıflar Yasasının tasfiye hükümlerinin işlemesinden önce vakıf malın kuru mülkiyetinin mutasarrıfa geçtiğinden, mutasarrıfın tam malik sıfatını kazandığından söz edilemez. Anılan yasanın 29. maddesinde açıklanan koşullar gerçekleşmeden, mirasçı bırakmaksızın ölen kişi malik olamayacağı gibi tasarruf hakkı dahi sona ereceğinden taşınmazın mülkiyetinin Hazineye geçtiği ileri sürülemez. Aynı şekilde mutasarrıfı kaçak ve yitik kişi durumuna düşen taşınmazların mülkiyetinin de metruken vakfına dönmesi asıl olup hiçbir surette Hazineye geçmesine yasal olanak yoktur. Hemen belirtmek gerekir ki; bütün bu yasal düzenlemeleri içeren 2762 Sayılı Vakıflar Kanunu 27.2.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5737 Sayılı Yasanın 80.maddesi ile iptal edilmiş ve yeni 5737 Sayılı Yasanın 17.maddesi ile “ Tasarruf edenlerin veya maliklerin mirasçı bırakmadan ölümleri, kaybolmaları, terk ve mübadil gibi durumlara düşmeleri halinde icareteynli ve mukataalı taşınmaz malların mülkiyeti vakfı adına tescil edilir.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle taşınmazların Hazineye intikal yolunu kapatmış bulunmaktadır. Esasen, anılan bu hükmün kamu düzeniyle ilgili kazanılmış hakları bertaraf etmeyeceği tartışmasız olup, çekişmelerde bu hususun gözardı edilemeyeceği de kuşkusuzdur.Öyle ise, 2762 Sayılı Yasanın 2888 Sayılı Yasa ile değişik 29/2. maddesi ve 5737 Sayılı Yasanın 17. maddesi hükmü karşısında 22.09.1983 tarihinden sonra aslı vakıf olan taşınmazların taviz bedeli ödensin yada ödenmesin Hazine adına tesciline yasal imkan kalmamıştır. Hal böyle olunca, Hazinece açılan davanın tümüyle reddi gerekirken bu husus göz ardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Temyiz edenlerin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.