Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 10215 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 21539 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ : SARUHANLI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 16/04/2013NUMARASI : 2012/58-2013/191Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava; aldatma hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece, kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden davacının, kayden maliki olduğu 442 parsel sayılı taşınmazını 22/01/2008 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik ettiği, davacının bakım karşılığı devretme iradesi taşıdığı halde tapuda satış işlemi yapılarak, iradesinin fesada uğratıldığını ve aldatıldığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı, yargılama sırasında kısıtlandığı ve vasi tarafından davaya devam edildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere aldatma, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak,veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur. Türk Borçlar Kanunu'nun 36/l maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable Şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Öte yandan, aldatma her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, davacının hak düşürcü süre içerisinde dava açmadığını ve aldatma olgusunun davadan bir yıldan önceki bir tarihte öğrenildiğini davalı taraf kanıtlayamadığından davanın süresi içerisinde açıldığının kabul edilmelidir.Somut olayda; gerek davacı gerekse davalı tanıkları davacı Sıtkı tarafından yapılan temlikin davalının davacıya bakması karşılığı yapıldığını ifade ettikleri, kollukça yapılan araştırmanın da bu durumu doğruladığı, davacının işlem tarihinde 80 yaşında olup yanlız yaşadığı ve bağkur emekli maaşı ile gazi maaşının bulunduğu, davacının çocuğu bulunmayıp evlatlığı ile arasının bozuk olduğu bir dönemde işlemin gerçekleştiği, davalının bir süre davacı ile ilgilendiği, 16/05/2011 tarihinde davacıyı huzurevine yerleştirdiği ve imzalanan taahhütnamede kefil olarak davalının isim ve imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Değinilen bu olgular, ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacının iradesinin taşınmazı ölünceye kadar bakım karşılığı devir amacına yönelik olduğu açıktır. Davalının bir müddet davacı ile ilgilenmesi, davacının yaşı, yargılama sırasında kısıtlanmış olması ve sosyo-ekonomik durumu da gözetildiğinde, davacının kandırılmaya müsait bir yapıda olduğunun ve davalı tarafından aldatıldığının kabulü gerekir Hal böyle olunca, mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davacı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.