Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10212 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 8575 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ: BAFRA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 07/07/2011NUMARASI: 2010/445-2011/474Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kayden davacıya ait kat irtifakı kurulu 12 parseldeki 7 nolu dükkan ile 3 nolu meskenin Çorlu .... Noterliği'nin 08.07.2010 tarihli vekaletnamesine dayanarak davalı vekil A.O. tarafından diğer davalıya 12.07.2010 tarihinde satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır. Davacı; dava dışı eşi D.D.'ın işvereni olan ..... Eriş Un Yem Gıda A.Ş. firmasının yetkililerinin eşinin zimmetine para geçirdiği gerekçesi ile kendisine birtakım borç altına sokan evraklar imzalattırdıklarını, imzalanan senetleri icraya koyma, zimmete para geçirmeden dolayı hapis tehdidinde bulunmak suretiyle zorlayarak, tehdit, cebir ve hile ile iradesinin fesata uğratılarak firma çalışanlarından davalılardan A.O.'a satış yetkisi içeren vekaletname vermek zorunda kaldığını, vekil A.O.'ın vekalet görevini kötüye kullanarak çekişme konusu taşınmazlarını firmanın sahibinin oğlu olan diğer davalı A.'e satış suretiyle devrettiğini, kendisine herhangi bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil istekli eldeki davayı açmış, davalılar ise, davacının eşinin şirketin parasını zimmetine geçirmesi sebebi ile borca karşılık çekişme konusu taşınmazların temlik edildiğini savunmuşlardır. Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde " vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." (11.01.2011 tarihinde kabul edilen 6098 sayılı yeni Türk Boçlar Kanununun 504 ila 506. maddeleri) hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur. Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır. Somut olayda; hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.Şöyle ki, çekişme konusu taşınmazlarla ilgili olarak mahallinde keşif yapılıp uzman bilirkişilere taşınmazların temlik tarihindeki değerleri tespit ettirilmiş değildir. Hal böyle olunca; yerinde keşif yapılarak konusunda uzman bilirkişiler aracılığı ile dava konusu bağımsız bölümlerin akit tarihlerindeki gerçek değerlerinin saptanması, öte yandan; davacı ile dava dışı eşinin hizmet sebebi ile görevi kötüye kullanma suçundan sanık sıfatı ile yargılandıkları Silivri 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2010/915 Esas, 2012/288 Karar sayılı dosyasının kesinleşmesinin beklenmesi, toplanacak delillerin toplanan delillerle birlikte değerlendirilerek, ceza dosyası kapsamı da dikkate alınmak suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin belirtilen sebeplerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.