Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10171 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 8573 - Esas Yıl 2010





MAHKEMESİ: KARASU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ: 22/05/2008NUMARASI: 2007/32-2008/167Taraflar arasında görülen davada; Davacı, ortak miras bırakanları İ.çekişmeli taşınmazları mirastan mal kaçırmak amacıyla bedelsiz olarak davalı oğluna temlik ettiğini ileri sürerek, tapuların miras payı oranında iptal ve tescilini, olmadığı takdirde tenkisini istemiştir. Davalı, 06.05.2002 tarihli feragatname ile davacının dava konusu taşınmazlara yönelik dava hakkından feragat ettiğini, temlikin muvazaalı olmadığını bildirip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, 06.05.2002 tarih 1653 yevmiye nolu feragatnameye değer verilerek davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 304 ada 122, 123, 127 ve 263 parsel sayılı taşınmazların 06.05.2002 tarihli akitle miras bırakan İ.arafından davalıya satış suretiyle temlik edildiği, davacının yapılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasıyla eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, miras bırakanın ölümünden önce, çekişmeli taşınmazların davalıya temlik tarihinde davacı ve dava dışı mirasçı tarafından 06.05.2002 tarih 1653 yevmiye nolu Karasu noterliğinde düzenlenen "feragatname" ile anılan taşınmazlara yönelik dava haklarından feragat ettikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de; doğmamış haktan vazgeçme olamayacağı bu yöndeki beyana hukuki sonuç bağlanamayacağı ilkesi gözardı edilerek muris muvazaası iddiası yönünden hükme yeterli bir araştırma yapılmadan neticeye gidilmiş olması doğru değildir. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde, taraf delillerinin toplanarak, hükme yeterli bir araştırma yapılıp, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.