MAHKEMESİ : BAYINDIR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 31/03/2009NUMARASI : 2008/84-2009/111Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;Davacı, ortak mirasbırakanları H. S.’ın kayden malik olduğu 13, 170 parsel sayılı taşınmazları mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak çıplak mülkiyetini kızı olan davalı N. Ç.’a, 19 ve 179 parsel sayılı taşınmazların çıplak mülkiyetini ise oğlu olan diğer davalı A. S.a ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini, 270 parseldeki ¼ payındaki çıplak mülkiyetini yarı yarıya davalılara bağışladığını, murisin tüm malvarlığını davalılara devrettiğini, temlik işlemlerinin muvazaalı olduğunu, aynı zamanda temlik işlemlerinin yapıldığı tarihte hukuki ehliyetinin olmadığını, bakım yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, ileri sürerek tapu kaydının miras payı oranında iptali ile adına tesciline olmadığı taktirde tenkise karar verilmesini istemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece; bağış yoluyla yapılan temliklerde muvazaa iddiasının dinlenemeyeceği, saklı payın ihlal edildiğinin kanıtlanamadığın, bakım yükümlülüğünün yerine getirildiğini, ölünceye kadar bakma akdi ile devredilen taşınmazların tenkise tabi olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi .. ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Duruşma isteği değerden reddedildi. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, hukuki ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal, tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre; tarafların miras bırakanları H. S.'ın kayden malik olduğu 13, 170 parsel sayılı taşınmazların çıplak mülkiyetini 03.11.1998 tarihli ölünceye kadar bakma akdi ile 270 parseldeki 1/8 payını ise bağış yoluyla N.Ç.'a, 19 ve 179 parsel sayılı taşınmazların çıplak mülkiyetini Ölünceye Kadar Bakma Akdiyle 270 parseldeki 1/8 payını da bağış yoluyla A. S.a, temlik ettiği ehliyetsizlik iddiası bakımından araştırmayı gerektirecek nitelikte bilgi ve bulgunun bulunmadığı ve bu konuda da davacı tarafın aynı yönde beyanda bulunduğu, buna göre ehliyetsizlik iddiasının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Somut olayda, yanların miras bırakanı, çekişmeli 13, 170, 19 ve 179 parsel sayılı taşınmazları ölünceye kadar bakma akdiyle 270 parsel sayılı taşınmazı ise bağış yoluyla kalan dava dışı taşınmazlarını ise vasiyet yoluyla davalı tarafa devrettiği kayden sabittir.Tüm bu işlemler ve oluş tarihleri nazara alındığında miras bırakanın tüm mal varlığını davalılara aktarma kararlılığında olduğu, ölünceye kadar bakımın amaçlanmadığı, kendisine baktırmak isteyen kimsenin bir taşınmaz veya taşınmazdaki payını devrederek amacına kavuşması olanaklı iken bir veya birkaç taşınmazını veya paylarını devretmesi dolayısıyla, mirasçıdan mal kaçırma amacının güdüldüğünü göstermektedir. O halde, ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen taşınmazlar yönünden muvazaa iddiasının gerçekleştiği gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.Öte yandan, bağış biçimde temlik edilen 270 parsel bakımından 01.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının bağış biçimindeki temliklere uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Bu şekildeki temlikin ise koşullarının varlığı halinde tenkis hükümlerine tabi olacağı açıktır.Hemen belirtilmelidir ki, Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür.Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin üç aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belilenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez. Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1,2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirascılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir. Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir. Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür'atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilmelidir. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen 13, 19, 170 ve 179 sayılı parseller yönünden muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğinin davacının miras payı oranında kabul edilmesi, gerek bu saptama ve gerekse vasiyet yoluyla temlik edilen dava dışı 271 ve 299 parsel sayılı taşınmazlar da gözetilerek bağış yoluyla temlik edilen 270 parsel bakımından tenkis isteği hakkında araştırma ve değerlendirme yapılması ve ortaya çıkacak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.2.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.