MAHKEMESİ : İZMİR 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 30/03/2010NUMARASI : 2009/82-2010/56Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, H..Ç.yönünden davanın kabulüne, husumet ehliyeti bulunmadığından Tapu Sicil Müdürlüğü bakımından davanın reddine ilişkin olarak verilen karar H.Ç. tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldüDava; mülkiyet hakkına dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, çekişmeli taşınmazın tapuda yapılan hata sonucu yanlış tescil edildiğinden bahisle H.Ç.yönünden davanın kabulüne, husumet ehliyeti bulunmadığından Tapu Sicil Müdürlüğü bakımından davanın reddine dair veilen karar, Dairece onanmış ve davacı tarafın karar düzeltme talebi de reddedilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının dava konusu 1962 ada 11 parsel sayılı taşınmazın 140/14470 payını 21.07.1987 tarihinde davalı H.. Ç.'ten satın aldığı, söz konusu satıştan önce belediyece hazırlanan imar-ıslah planına istinaden hazırlanan dağıtım cetvelinde satılan pay yerine 31574 ada 14 (tahsisen 32) parselin davalı H..Ç.adına yazıldığı ve satıştan 5 gün önce imar ıslah planının tapuya tescil edildiği, imar ıslah planının tescili ile çekişmeli taşınmaza ilişkin kütük sayfasının aynı anda kapatılmaması nedeniyle kayıtlarda hata oluştuğu anlaşılmaktadır.Somut olayda, dava dilekçesinin H..Ç.yerine H..Ç..adına gönderildiği, anılan tebligatın Gültepe'de Cengiz Topel caddesi bulunmadığından iade edildiği ve Konak emniyetinden istenilen adres araştırmasının da sınırları haricinde olduğundan bahisle yapılamadığının bildirildiği halde mahkemece bu konuda yeterli bir araştırma yapılmadığı gibi, davalının soyisminin yanlış yazıldığı ve C..T..caddesinin de adının değiştiğide dikkate alınmaksızın sonraki tebligatların ilanen yapılması nedeniyle davalı H..a davanın, usulüne uygun şekilde tebliğ edildiğini söyleyebilme imkanı yoktur.Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. HMK'nun(Hukuk Muhakemeleri Kanunu)'nun 27. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmeden başka bir ifadeyle tarafları dinlemeden, onları, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden mahkeme hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitinin yöntemi 7201 sayılı Tebligat Kanunu(Teb. K.)nda gösterilmiş, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 48 ve diğer maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür.Öncelikle; yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir. Bu nedenle,tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur.Kural olarak ‘tebligat’ tebligat yapılacak kişiye bilinen en son adresinde yapılır.(Teb. K. 10. md.) Son adreste bulunamamışsa, teblig memuru bulunabileceği adresi araştırır. Bulamazsa, durumu Muhtarlığa onaylatmak suretiyle saptar.(Teb. K 28 md.) Tebliği çıkaran kuruluşa bildirir. İlgili kuruluş kişinin mensubu olduğu kurumlardan Tapu, Muhtarlık, Nüfus,Vergi Dairesi, Belediye idaresinden adresini araştırır. Buna rağmen, adres tespit edilemezse adres meçhul sayılarak ilanen tebligat kararı verilebilir.(Teb. K 46. md.) Özetlenen ilkeler, yasal ve yargısal uygulamalarla benimsenmiş öğretide de bu yönde görüşler ifade edilmiştir.(1.H.D 15.09.1998 tarihli 6407/9124sy.,HGK 20.09.1999 tarihli 1-609/744sy. Kararlar, Baki Kuru HMU 2. Cilt S.1582-1583)O halde, yukarıda belirtilen işlemler yapılmaksızın ve ilkeler göz ardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS'nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Hal böyle olunca; davanın usulüne uygun şekilde davalı H..Ç..e tebliğ edilerek taraf teşkilinin sağlanması ve davalının savunması alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir. Davalı H..Ç.vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, Dairenin 02.12.2010 tarih ve 2010/12323 Esas, 2010/12756 Karar, sayılı (karar düzeltme isteminin reddine ilişkin) kararı ile 12.07.2010 tarih ve 2010/7030 Esas, 2010/8117 Karar, sayılı (onamaya ilişkin) kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.