Davacı vekili asıl ve birleşen davada, müvekkillerinin vefat eden babalarından kalan 232 adet T. Petrolcülük A.Ş’ye ait hamiline hisse senedinin sahibi olduklarını, 1999 yılında bu şirketin tüm aktif ve pasifiyle T. Petrolcülük AŞ. ile birleştiğini ve unvanın T.Petrol A.Ş olarak değiştiğini, birleşme sonucu yeni hisse senetleri bastırıldığını, T. P. A.Ş’ye ait hisse senetlerinin aynı miktardaki T..Petrol AŞ. hisse senetleri ile değiştirildiğini, talep edilmesine rağmen davalı tarafından müvekkillerinin elinde bulunan hisse senetlerinin yenileri ile değiştirilmediğini ileri sürerek, müvekkillerinin hamili bulunduğu 232 adet T.P.A.Ş’ye ait hisse senedinin bütün temettü hakları ile birlikte her türlü sermaye artırımından faydalandırılmak kaydı ile davalı şirket hisse senedi ile değiştirilmesini, mümkün olmaması halinde davalı şirketin piyasa değerinin belirlenerek hisse senetlerinin bütün temettü hakları ile birlikte ve her türlü sermaye artırımından faydalandırılmak kaydı ile ıslah ile artırılmış olarak asıl dava yönünden 28.490.883,62 TL ve birleşen dava yönünden 26.825.256,00 TL’nin temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davaya konu hisse senetlerin iptal ve imha edildiğini, bu nedenle bir değerinin olmadığını, davacı tarafın hisse senetlerinin gerçek hak sahibi olmadıklarını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu hisse senetlerinin hamiline yazılı olduğu, bu nedenle şirket ortağının pay defterine kayıtlı olup olmamasının bir öneminin bulunmadığı, şirket birleşmesi nedeniyle anılan hisse senetlerinin nama yazılı hisse senetleri ile değiştirilmek suretiyle imha işlemine tabi tutulduğu, ancak bir şekilde imha edilmediği, hisse senetlerini usulüne uygun olarak imha etmek davalı şirketin görevi olduğu, imha sürecinde işlemi yapan notere nezaret etmede davalı şirketin kusurunun bulunduğu, davacı tarafın veya murislerinin de dava konusu hisse senetlerini elde ederken basit bir araştırma ile bedelsiz kaldıklarını öğrenmeleri mümkün iken, bu araştırmayı yapmadıkları, bu nedenle davacı tarafın da müterafik kusurunun bulunduğu, davacı tarafın hisse senetleri üzerinde hak sahibi olduğu, bedellerinin asıl davadaki talebin üzerinde olmakla birlikte birleşen dava ve ıslah edilen miktar yönünden zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile 50.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, ıslah edilen miktar ve birleşen dava yönünden zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre taraf vekillerinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.2- Dava, davacıların sahibi olduklarını iddia ettikleri hamiline hisse senetlerine dayalı olarak alacak istemine ilişkindir.Somut olayda, davacılar tarafından davalı şirketin 232 adet hamiline hisse senedinin sahibi oldukları iddia edilmiş, davalı ise bu hisse senetlerinin gerçek hak sahiplerinin dava dışı E. A., B. A., B.A. ve A.Pazarlama A.Ş. olduğunu ve kendilerinden hamiline yazılı hisse senetlerinin alınarak yerine nama yazılı hisse senetlerinin verildiğini ve davaya konu hisse senetlerinin 26.09.2002 tarihli noter tutanağı ile imha edildiğini savunmuştur. Davacı tarafın iddiasının sübutu halinde noter katibi tarafından düzenlenen 26.09.2002 tarihli belgenin sahte olduğu sonucu meydana geleceğinden, bu durumda belgeyi düzenleyen ilgili kişinin tarafı olmadığı böyle bir davada anılan belgenin sahteliğinin ileri sürülmesi Yargıtay İçtihatları karşısında mümkün değildir.Bununla birlikte, davaya konu hisse senetlerinin sahiplerinin E. A. B. A., B. A.. ve A.Pazarlama AŞ. olduğu davalı tarafından savunulmuş olması karşısında verilecek kararın bu kişilerin haklarını da etkileyecek olmasına göre adı geçen kişilerin de bu davada hasım olmaları gerekmektedir.Bu itibarla, mahkemece, davacı tarafa, adı geçen kişiler ile ve noter belgesini düzenleyen kişiler hakkında dava açması için süre verilmesi ve dava açılması halinde işbu dava ile birleştirilerek sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.3- Ayrıca, mahkemece, davaya konu hisse senetlerinin T..P.. A.Ş ile T. P. A.Ş.’nin birleşmesinden önce genel kurullarda temsil edilip edilmediği, temsil edildi ise kimler tarafından temsil edildiği, bu dönemde kar payı ödenip ödenmediği, ödendi ise kime ödendiği kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tesbiti ile iddia ve savunmaların bu husus nazara alınarak değerlendirilmemesi doğru olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.Öte yandan, Bakırköy 17. Asliye Ceza Mahkemesinde noter imha tutanağında imzası bulunan kişiler hakkında açılan ceza davasında verilen beraat kararının Yargıtay 11. Ceza Dairesince bozulduğu, ceza davası sonucu verilecek kararın işbu davanın sonucunu etkileyeceği göz önüne alınarak, anılan davanın sonucunun beklenmemesi de doğru olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.4- Davacılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince, davaya konu hisse senetleri menkul mal hükmünde olup, bir malın mülkiyetinin zamanaşımı nedeniyle kaybı sözkonusu olamaz. Kazandırıcı zamanaşımı mevcut ise de kaybettirici zamanaşımı yoktur.Bu itibarla, mahkemece, birleşen davadaki talepler ile ıslah edilen talepler yönünden zamanaşımı nedeniyle istemlerin reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, 2 ve 3 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin, 4 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın taraflar yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin taraflardan alınarak yek diğerine verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 27.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.