Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9782 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 16149 - Esas Yıl 2013





Davacı G.. K.. vekili Avukat D. S.. tarafından, davalı Ş.. T.. vd aleyhine 04/02/2009 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeni ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16/05/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, asıl ve birleşen davalarda istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılarca temyiz edilmiştir.Davacı, davalı yazarın 12/09/2008 ve 17/09/2008 günlü köşelerinde yayınlanan "Hayırlı işler Tuğrul Bey, elinden geleni ardına koyma" ve "Ergenekon kime kaldı?" başlıklı yazılarında kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini ve toplumun kin ve nefretine maruz bırakılmaya çalışıldığını, bildirerek uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.Davalılar, dava konusu yazıda yer alan bilgilerin, kamu oyunda Ergenekon Terör örgütü olarak bilinen davanın iddianamesinde yer alan teknik bilgi ve belgelerin basına yansıyan içeriğinden elde edildiğini, davacı gazeteci ve telefon görüşmesi yaptığı siyasetçinin kamuya mal olmuş kimseler olduklarını, özel yaşam alanlarının diğerlerine göre daha dar yorumlanması gerektiğini, dava konusu edilen yazıların basın özgürlüğü sınırları içinde kaldığını, 17/09/2009 günlü yazının davacı ile doğrudan ilgisi bulunmadığını, davacının aktif dava ehliyeti dahi olmadığını haksız ve yersiz davaların reddi gerektiğini savunmuşlardır.Mahkemece, gazeteci ve tanınan bir kişi de olsa davacının rızası dışında özel yaşamına ilişkin bir telefon konuşmasının yayınlanmasının ve içeriğinde davacının bir başkası ile yakınlaştığı iddialarının fotoğrafı da basılmak sureti ile verilmesinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilerek asıl ve birleşen davada istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Davacı bir gazetecidir. Özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini ve itibarının zedelendiğini böylelikle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürmektedir. Bu durumda özel hayatının gizliliği ile ifade ve düşünce özgürlüğü -basın özgürlüğü- hakları arasında bir denge kurulması gereklidir.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ( Sidabras ve Džiautas v. Litvanya, Başvuru 55480/00 ve 59330/00 nolu kararında ) öngörülebilir şekilde kişinin kendi eylemleri sonucu ortaya çıkabilecek itibarının zedelenmesi olgusundan şikâyet etmek için Sözleşmenin 8. maddesinin ileri sürülemeyeceğini bildirmektedir. Öte yandan, basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna başvurmanın mümkün olduğuna işaret etmektedir. (Prager ve Oberschlick v. Avusturya, 26 Nisan 1995, § 38, A serisi, No. 313)Somut olayda dava konusu köşe yazılarının içeriği yanında yayınlandıkları koşulların tamamının incelenmesi gerekmekte olup, bu çerçevede davacının bir gazeteci olması, Ergenekon Terör Örgütü isimli ülke gündeminin ilk sıralarında yer alan bir soruşturma kapsamında tutuklanmış ve yargılanıyor olması, hakkında hazırlanan iddianame içeriğinde ve eklerinde yer alan telefon konuşmalarından birinin davalı köşe yazarı tarafından yazılarak kişisel değer yargıları ile birlikte yayınlanmasında güncellik ve kamu yararı bulunduğu sonucuna varılmıştır. Yazı içeriklerinde davalı yazar, gazeteci, siyasetçi gibi toplumun önünde giden ve topluma örnek model olarak sunulan kişilerin gerçekte örnek nitelikte ilişkiler içinde olmadıklarından yola çıkarak gazeteci olan davacı ile telefon görüşmesi yaptığı siyasi kişi arasındaki görüşmeyi paylaşmış, kişisel değer yargılarını katarak eleştirmiş, bu sırada keskin bir ton kullanmıştır. Diğer taraftan davalı yazarın köşe yazısında yer alan görüşme içeriğinin olgusal temelden yoksun olmadığı, zira davacı hakkında açılan kamu davasının iddianame ekinde yer aldığı da gözlenmektedir.Şu durumda, davalı yazarın dava konusu edilen her iki köşe yazısı içeriğinde davacının aleniyet kazanmış bir telefon konuşması içeriğinden hareketle kabul edilebilir eleştiri sınırları içinde kalınarak kendi kişisel görüş ve düşüncelerini, değer yargılarını açıkladığı sonucuna varılarak davacının isteminin tümden reddi yerine kısmen kabulü doğru olmamış, kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 12/06/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.