MAHKEMESİ : ELAZIĞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 22/12/2009NUMARASI : 2007/89-2009/448Taraflar arasında görülen davada;Davacı ve asli müdahil, 2198 ada 7 parsel sayılı taşınmazın öncesinde ortak miras bırakan A.adına kayıtlı olup, dava konusu 11 nolu bağımsız bölümün temlikinin mirastan mal kaçırma amaçlı olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve miras payları oranında tescil isteğinde bulunmuşlardır.Davalılar, iddiaların doğru olmadığını, miras bırakan adına kayıtlı 343 sayılı parseli komşu parsel malikine sattığını, bilahare bu kişinin taşınmazları tevhit edip, üzerine yaptığı binada miras bırakan tarafından bağımsız bölümler satın alındığını, dava konusu meskeni ise kendilerinin miras bırakan ile birlikte satın aldıklarını, alım güçlerinin olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, miras bırakan ile davalılar arasında yapılmış bir satış işleminin bulunmadığı gerekçesiyle, davacının ve müdahil davacının davalarının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.Karar, davacı müdahil vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden ve özellikle tedavüllü tapu kayıtlarından; 335 ada 343 parsel sayılı taşınmazın tamamı mirasbırakan A.adına kayıtlı iken, 14.9.1993 tarihinde ve satış akdiyle dava dışı A. Y.devredildiği, adı geçenin maliki olduğu aynı ada 341 sayılı parselle miras bırakandan temellük ettiği 343 sayılı parseli tevhit ettirerek 335 ada 814 sayılı parselin oluştuğu ve 26.01.1995 tarihinde kat irtifakı tesisinden sonra A. Y. tarafından,14.03.1996 tarihinde çekişme konusu 2/36 arsa paylı 4.kat 11 nolu meskenin musavatan miras bırakan A.ile davalılar murisin eşi Ş. ve k.S.’ya satış suretiyle temlik edildiği, davalılar adına vekaleten miras bırakanın işlemde yer aldığı, ayrıca aynı akitle 4/36 arsa paylı 3nolu depolu dükkan ve 2/36 arsa paylı 9 nolu meskenin miras bırakana, dava dışı başkaca bağımsız bölümlerin de 3. kişilere devredildikleri, bilahare taşınmazın imar görerek 2198 ada 7 sayılı parsel olduğu anlaşılmaktadır.Dosyada ifadelerine başvurulan davacı tanıkları, miras bırakanın arsasını yükleniciye verdiğini ve yükleniciden bu arsaya karşılık olarak 3 daire bir dükkan aldığını; davalı tanıkları ise miras bırakanın arsasını yükleniciye sattığını, yüklenicinin bitişik arsayı da satın alıp, iki arsayı birleştirerek üzerine bina yaptığını, murisin de bu binadan 1,5-2 daire ve 1 dükkan satın aldığını beyan etmişler, ayrıca tüm tanıklar, dava dışı mirasçı Ö.murise ve davalılara yurt dışından sürekli para gönderdiğini ifade edip, yine davalıların çekişmeli taşınmazı ne şekilde edindiklerine ilişkin açıklamalarda bulunmuşlardır.Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı? yoksa mal kaçırma amacın mı? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur. Somut olayda; her ne kadar mahkemece miras bırakan tarafından yapılmış bir temlik olmadığı gerekçesi ile dava reddedilmiş ise de; bu tür aracı kullanmak suretiyle temlik yapılması halinde de muvazaanın gerçekleştirilebileceği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca; miras bırakanın gerçek irade ve amacının yukarıda değinilen ilkeler uyarınca belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Öte yandan kabule göre de; dava değeri, çekişme konusu bağımsız bölümün keşfen belirlenen değerinden davalıların paylarına isabet eden miktar itibariyle, davacı ve müdahilin paylarına düşen kısım olduğu; başka bir ifadeyle, davalılar adlarına kayıtlı paylar ile davacı ve müdahilin miras paylarının gözetilmesi gerektiği halde, mahkemece anılan pay oranları dikkate alınmaksızın taşınmazın tamamının değeri üzerinden fazla vekalet ücreti tayin ve takdiri doğru olmadığı gibi, davalılar yararına hükmedilmesi gereken avukatlık parasının vekil lehine karara bağlanmış olması da isabetsizdir.Davacı ve müdahilin temyiz itirazları değinilen yönler itibariyle yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.9.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.