Kararı VerenYargıtay Dairesi : 3. Ceza DairesiMahkemesi : Asliye CezaEşini silahla kasten yaralama suçundan sanığın beraatına ilişkin, Sulh Ceza Mahkemesince verilen 21.12.2012 gün ve 774-1230 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 22.10.2014 gün ve 15297-33619 sayı ile;"Katılanın aşamalardaki istikrarlı beyanında sanığın kendisini bıçakla yaraladığını söylediği, bunu doğrulayan doktor raporu karşısında sanığın eylemi sabit olduğu halde, oluşa ve dosya içeriğine uygun bulunmayan gerekçelerle yazılı şekilde beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkeme ise 17.02.2015 gün ve 1253-142 sayı ile;"Sanık savunması, katılan beyanı, tanık anlatımları, adli raporlar ve dosya içeriğine göre; sanık ile katılanın resmi nikâhlı evli oldukları, aralarında boşanma davası bulunduğu ve ayrı yaşadıkları, olay günü sanığın eşi ile aralarında meydana gelen tartışma esnasında ele geçirilemeyen ve niteliği saptanamayan bıçakla eşini kasten yaraladığından bahisle kamu davası açılmış ise de; sanığın olay günü konuşmak amacıyla eşinin kaldığı eve gittiği, kapıyı çalmasına rağmen kapının açılmadığı, daha sonra katılanın kardeşi tanığın geldiği, sanık ile tanığın konuştukları sırada katılanın da dışarıya çıktığı ve tartışmaya başladıkları, katılanın yanında getirdiği bıçağı çıkartarak vücudunun adli raporda belirtilen yerlerine sürterek adli raporda belirtildiği üzere basit tıbbi müdahale ile iyileşecek şekilde kendisini yaraladığı, her ne kadar sanığın katılanı silahla kasten yaraladığından bahisle kamu davası açılmış ise de; sanığın müsnet suçu işlediği yönünde, her türlü kuşkudan uzak, kesin, somut ve inandırıcı, mahkûmiyet hükmü kurmaya elverişli delil elde edilemediğinden, atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin de sabit olmadığı" gerekçeleriyle ilk hükmünde direnerek sanığın beraatına karar vermiştir.Bu hükmün Cumhuriyet savcısı ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.06.2015 tarih, 216409 sayı ve "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın kasten yaralama eylemlerinin sabit olup olmadığının tespitine ilişkin ise de, öncelikle aleyhe bozmadan sonra sanığın duruşmadan haberdar edilip bozma ilamına karşı beyanlarının alınmamasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.İncelenen dosya kapsamından;Özel Dairenin bozma ilamından sonra mahalli mahkemece tensiple sanık müdafii ile katılan vekilinin duruşma gün ve saatini bildirir davetiye ile çağrıldığı, sanığa ise herhangi bir bildirimde bulunulmadığı ve ilk celse sanık müdafii ile katılan vekilinin yüzlerine karşı, ancak sanığın yokluğunda direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanununun 8. maddesi uyarınca yürürlükte olan 326. maddesinde;"Yargıtay'dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir" düzenlemesi yer almaktadır.Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanığın lehine olsa dahi, bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece sanık, katılan ve varsa müdafii ve vekillerine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilip, duruşmadan haberdar olmaları sağlanmalıdır. Yerleşik yargısal kararlarda açıkça vurgulandığı üzere, tebligat yapılamaması ya da davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi durumunda, sonradan hükmolunacak cezanın, bozma ilamına konu cezadan daha ağır yaptırım içermemesi halinde yargılamaya devam olunarak bir karar verilebilecektir. Ancak yerel mahkemece sanık hakkında hükmolunacak ceza, bozmaya konu olan müeyyideden daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekmektedir.Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.09.2014 gün ve 214–383 ile 20.10.2015 gün ve 691–331 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Özel Dairenin aleyhe olan bozma kararından sonra yerel mahkemece sanığa duruşma gün ve saatini bildirir bozma ilamı ekli davetiye tebliğ edilmeden ve duruşmadan haberdar olması sağlanmadan, yalnızca müdafiinin dinlenilmesi ile yetinilip ilk hükümde direnilmiştir. Sanığın duruşmadan haberdar edilerek aleyhe olan bozmaya karşı beyanlarının sorulmaması, "savunma hakkının sınırlandırılması" niteliğinde olup, bu husus 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 326/1. maddesine aykırıdır.Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmadan sonra sanığın duruşmadan haberdar edilip bozma ilamına karşı beyanlarının sorulmaması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2015 gün ve 1253-142 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmadan sonra sanığın duruşmadan haberdar edilip bozma ilamına karşı beyanlarının alınmaması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle, sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.01.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.