Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8941 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 8941 - Esas Yıl 2008





MAHKEMESİ : BOZÜYÜK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/04/2008NUMARASI : 2006/214-2008/263Taraflar arasında görülen davada;Davacı, ortak miras bırakan babaları E.E.n 15 parça taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak davalı kızlarına temlik ettiğini, temlike konu taşınmazların murisin mal varlığının neredeyse tamamını oluşturduğunu ileri sürerek, payı oranında iptal ve tescil olmazsa tenkis isteminde bulunmuştur.Davalılar, murise ve eşine kendilerinin baktıklarını belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, temliklerin muvazaalı olmadığı murisin mal kaçırma amacının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 739 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan E. E.tarafından 27.5.2003 tarihinde davalı N. P.diğer dava konusu 14 parça taşınmazında miras bırakan tarafından 21.5.2003 tarihli sözleşme ile davalılara ölünceye kadar bakım akitleriyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacı, temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.Bilindiği üzere;ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.Somut olaya gelince; miras bırakanın mal varlığının tamamına yakın kısmının davalılara temlik edildiği, anılan temliklerde hak dengesinin gözetilmediği görülmektedir. Bir kimsenin, bir veya birkaç taşınmazını veya payı karşılığı aynı hizmeti elde etmesi mümkün iken olayda olduğu gibi birçok taşınmazı devretmesinin hayatın olağan akışına uygun düştüğü söylenemez. Belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla ve danışıklı olarak yapıldığı kabul edilmelidir. Nitekim, yapılan keşif ve dinlenen tanık beyanlarından da murisin dava konusu taşınmazlar haricinde sadece bir parça taşınmazının bulunduğu davacı oğlu ile de dargın olduğu sabittir.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.