Taraflar
arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
İstanbul 3.Tüketici Mahkemesince davalılardan G..Bankası A.Ş. hakkında
açılan davanın reddine, diğer davalılar T.. ile S.. A.Ş. hakkında açılan
davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.07.2010 gün ve E:2007/781,
K:2010/596 sayılı kararın incelenmesinin davalılardan T.. ve S.. A.Ş.
vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin
31.03.2011 gün ve E:2011/2360, K:2011/4958 sayılı ilamı ile hükmün
davalılar T..ve S..A.Ş. yararına bozulmasına oyçokluğuyla karar
verilmiş; davalılar T.. ve S..A.Ş. vekillerinin karar düzeltme talebi
üzerine; aynı Dairenin 09.02.2012 gün ve E:2011/20973, K:2012/2488
sayılı ilamı ile;(...Davacı, davalı T..’nin mülkiyetinde bulunan
taşınmazda, diğer davalı S..AŞ tarafından inşa edilen S..O.. adlı
projeden 13Bölge D 12 Bloktaki daireyi, davalı Bankadan kullandığı kredi
ile 19.3.2005 tarihinde satın aldığını, eylül 2006 tarihinde teslim
alıp kasım 2006 tarihinden itibaren kullanmaya başladığını, projenin
reklam ve ilanlarında bildirilen vasıflara uygun olarak
yapılandırılmaması nedeniyle gizli ayıplı bulunduğunu ve değer kaybına
sebebiyet verildiğini bildirerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak
5000 TL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte
davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini
talep etmiştir.Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece,
banka hakkındaki davanın reddine, 12.601 TL değer kaybının faizi ile
birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiş, hükmün davalılar
tarafından temyizi üzerine dairece kararın bozulmasına karar verilmiş,
bu bozma ilamına karşı davalı T..ve S.. AŞ tarafından karar düzeltme
yoluna başvurulmuştur.1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle
kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin
takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların sair karar
düzeltme itirazlarının reddi gerekir.2-Davacı, davalı T..’nin
mülkiyetinde bulunan taşınmazda, diğer davalı S.. AŞ tarafından inşa
edilen S..O.. adlı projeden 13. Bölge D 12 Bloktaki daireyi, davalı
Bankadan kullandığı kredi ile 19.3.2005 tarihinde satın aldığını, eylül
2006 tarihinde teslim alıp kasım 2006 tarihinden itibaren kullanmaya
başladığını, projenin reklam ve ilanlarında bildirilen vasıflara uygun
olarak yapılandırılmaması nedeniyle gizli ayıplı bulunduğunu ve değer
kaybına sebebiyet verildiğini bildirerek değer kaybının tahsili için
eldeki davayı açmıştır. Dava dilekçesinde; sitenin genel çevre duvarları
ve demir parmaklıklarının olmadığı, güvenlik sisteminin çalışmadığı,
peyzaj işlerinin modern teknoloji ile yapılmadığı, çevresine 50.000
ağacın olmadığı, havuzların vaad edilen standartta olmadığı, yapılan
okulun projenin adını taşımadığı, spor kompleksinin ve spor alanlarının
kamuya açık hale getirildiği, bu suretle ilan ve bildirilen vasıfların
dışında gizli ayıplı olarak yapılandırılması nedeniyle konutun değer
kaybına uğradığını bildirerek ayıpların giderilmesini aksi halde değer
kaybının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar, ayıplı
imalat olmadığını, dava dilekçesinde bahsedildiği gibi vaadleri de
bulunmadığını, kaldı ki davacının süresinde ayıp ihbarında bulunmadığını
savunmuşlardır. Mahkemece aldırılan 7.5.2009 tarihli bilirkişi heyeti
raporunda spor kompleksi ve spor alanlarının kamuya açık hale
getirilmesi, sitenin genel çevre duvarları ve demir parmaklıklarının
olmaması, havuzların vaat edilen büyüklük ve inşa standardına uymadığı,
bazılarının bağımsız bölümün yer aldığı parsel üzerinde yer almaması
nedeniyle gizli ayıplı olduğu ve 12.601 TL değer azalmasına sebep olduğu
belirtilmiştir. Mahkemece bu bilirkişi heyeti raporu esas alınarak,
davalı banka hakkındaki davanın reddine, 12.601 TL değer kaybının diğer
davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Aleyhine hüküm kurulan
davalılar tarafından kararın temyiz edilmesi sonucu, mahkeme kararı
dairenin 31.3.2011 tarihli, 2011/2360-4958 esas ve karar sayılı ilamı
ile, davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, sadece spor
kompleksinin kamuya açık hale getirilmesi nedeniyle satış bedelinden
indirim yapılması gerekirken, spor kompleksinin yanında, sitenin genel
çevre duvarlarının ve demir parmaklıklarının yapılmaması, havuzun
bağımsız bölümün parselinde yer almamasını gizli ayıp kabul ederek
12.601 TL değer kaybını içeren bilirkişi raporu ile hüküm kurulmasının
usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesi ile davalılar yararına oyçokluğu
ile bozulmasına karar verilmiştir. Bu bozma ilamına karşı davalılar
karar düzeltme talebinde bulunmuş, önceki itirazlarını tekrarlayarak,
27.4.2011 tarihli ve 2011/13-4 esas, 2011/230 karar sayılı Hukuk Genel
Kurulu kararı gözetilerek davanın reddine karar verilmesini talep
etmişlerdir. Bahsedilen Hukuk Genel Kurulu kararına dayanak mahkeme
kararında; Aynı projeden daire satın alan ve aynı sebeple değer kaybı
istenen davada, ayıp ihbarının süresinde yapılmaması nedeniyle davanın
reddine karar verilmiş, dairenin temyiz incelemesi sonucu, spor
kompleksi yönünden ayıplı ifa değil, eksik ifa olması nedeniyle,
sözleşme zamanaşımı süresinin esas alınması gerektiği, spor kompleksinin
kamuya açık hale getirilmesi nedeniyle değer kaybının hesaplatılıp
verilmesi gerektiğinden bahisle mahkeme kararının bozulmasına karar
verilmiştir. Direnme kararı sonucu, Hukuk Genel kurulu tarafından, spor
kompleksinin kamuya açık olmasının açık ayıp olduğu ve süresinde ayıp
ihbarı yapılmadığı gerekçesi ile direnme kararının onanmasına karar
verilmiştir. Bu açıklamalar ışığında, dairenin 31.3.2011 tarihli ve
2011/2360-4958 esas ve karar numaralı bozma ilamının 2.bendinde, spor
kompleksinin kamuya açık hale getirilmesi, sitenin genel çevre duvarları
ve demir parmaklıklarının olmaması, havuzun bağımsız bölüm parselinde
olmaması eksikliklerinin açık ayıp niteliğinde olup süresinde ayıp
ihbarı yapılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğine
dair gerekçe ile mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi
gerekirken zuhulen yazılı gerekçe ile bozulmasına karar verildiği bu kez
yapılan karar düzeltme incelemesinde anlaşılmıştır. Buna göre,
Dairenin, 31.3.2011 tarihli ve 2011/2360-4958 esas ve karar numaralı
bozma ilamının 2.bendindeki bozma gerekçesinin kaldırılarak az yukarıda
açıklandığı şekilde, değişik gerekçe ile bozulmasına karar vermek
gerekmiştir.SONUÇ:Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenle davalıların
sair karar düzeltme taleplerinin reddine, 2.bentte açıklanan nedenle
Dairenin 31.3.2011 tarihli ve 2011/2360-4958 esas ve karar numaralı
bozma ilamının 2.bendindeki bozma gerekçesinin kaldırılarak yukarıda
açıklandığı şekilde, değişik gerekçe ile BOZULMASINA...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava,
satış esnasında sunulan projede ve tanıtımlarda belirtilen, ancak
bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile
davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi
istemine ilişkindir.Mahkemece, taşınmazda eksik ifa bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 5.000-TL’nin dava tarihinden, 7.601-TL’nin ıslah
tarihinden olmak üzere 12.601-TL’nin yasal faizi ile birlikte davalılar
S..A.Ş. ile T..’den alınıp davacıya verilmesine, davalı banka hakkında
açılan davanın reddine, karar verilmiş; hükmün, davalılar S.. A.Ş. ile
T.. vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece; temyiz eden
davalılar vekillerinin bir kısım temyiz itirazlarının kabulü ile kararın
bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiştir. Bu bozma kararına karşı
davalılardan T.. ve S.. A.Ş. vekillerinin karar düzeltme talebi üzerine
karar Özel Dairece, bu kez karar düzeltme talebinin kabulü ile yukarıda
yazılı nedenlerle karar bozulmuş, mahkemece önceki gerekçeler
tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.Direnme kararını, davalılardan T..ile S.. A.Ş. vekilleri temyize getirmektedir.Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu olayda
“ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; varılacak
sonuca göre de, satıcının sorumluluğuna gidebilmek için, ayıp ihbarına
gerek olup olmadığı, gerek varsa süresinde ayıp ihbarı yapılıp
yapılmadığı ve uygulanacak zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı
noktalarında toplanmaktadır.Öncelikle belirtilmelidir ki
uyuşmazlığa; eldeki davanın tüketici mahkemesinde açılmış olması,
davacının tüketici olması ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a
dayanarak talepte bulunmuş olması karşısında, uyuşmazlığın çıktığı
tarihte yürürlükte olan mülga 4077 sayılı “Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun” hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.Bu saptamada bulunduktan sonra ilk olarak uyuşmazlığın temelinde yatan “ayıp” kavramı üzerinde durmakta yarar vardır; Tüketici
hukukunda ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında,
etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı
tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya
niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından
değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan
kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya
hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte; devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır. Görüldüğü
üzere; 818 sayılı Borçlar Kanunu'ndaki ayıp kavramı ile yukarıda
açıklanan 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesinde yer alan ayıp kavramları
birbiri ile örtüşmektedir. Borçlar Kanunu’na göre; bir maldaki
ayıp; satıcının zikir ve vaat ettiği vasıflarda veya niteliği gereği
malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki
türde ortaya çıkabilecektir. “Ayıp” kavramı ile “eksik iş” kavramları birbirinden farklıdır. Ayıp; yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır.Eksik
iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmamasıdır; başka bir deyişle, hiç
yapılmayan iş eksik iştir. Eksik işin tanımı kanunlarımızda
yapılmamıştır.Ayıp; maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Maddi ayıp; bir malda madden hata bulunmasıdır (Ör: malın yırtık, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp; malın kullanımının hukuken sınırlandırılmasıdır (Ör: malın üzerinde takyitler bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise; malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.Yukarıda
da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde
taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı
Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un
4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için
ayrı başvuru süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile
gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça
ifade edilmiştir. Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp
niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim
tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava
zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal
(dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın
açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir
tüketicinin bilgisinin dikkate alınması gerekmektedir. Eğer ayıp,
ağır kusur veya hile ile gizlenmişse, zamanaşımı süresinden
yararlanılamayacağından, açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile
sonuca varılacaktır. Aynı maddenin 4.fıkrasında ise, konut satışlarında zamanaşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüştür.Hukukumuzda ayıp ihbarı kural olarak herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır.Nitekim,
aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 gün ve E:2011/13-4,
K:2011/230; 02.11.2011 gün ve E:2011/13-453, K:2011/651; 29.05.2013 gün
ve E:2012/13-1514, K:2013/772 sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır.Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında:Davacı,
“S.. O..” adıyla bilinen projede yer alan 13. Bölge, D 12 Blokta
bulunan 36 nolu daireyi davalı T..adına vekaleten davalı S.. A.Ş.’den
200.020 TL bedelle 19.03.2005 tarihli “Taşınmaz Satış Sözleşmesi” ile
satın almış; satın aldığı bağımsız bölüm davacıya 26.07.2005 tarihinde
tapuda devredilmiş 18.10.2006 tarihli tutanakla da fiilen teslim
edilmiştir. İskan tarihi ise 28.12.2006’dır. Davacı satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, davalılara bildirmemiştir.Davacı
bundan sonra 30.11.2007 tarihinde açtığı eldeki dava ile; sitenin genel
çevre duvarları ve demir parmaklıklarının olmadığı, güvenlik sisteminin
çalışmadığı, peyzaj işlerinin modern teknoloji ile yapılmadığı,
çevresine 50.000 ağacın olmadığı, havuzların vaad edilen standartta
olmadığı, yapılan okulun projenin adını taşımadığı, 518 nolu ada üzerine
inşa edilen spor kompleksinin tapusunun bağımsız bölüm maliklerine
verilmeyip, T..üzerinde bırakıldığını ve spor kompleksinin sadece site
sakinlerinin kullanımına sunulması gerekirken, kamuya da açıldığını
ileri sürerek, bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen
ekonomik eksikliğin tazminini istemiştir.Davacının dava dilekçesinde
tanımladığı bu durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini
düşüren açık ayıp olduğu, davalıların bu ayıbı gizlemek için de herhangi
bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü
satın aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.Davacının
teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi
gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalılara ayıp
ihbarında bulunmadığı, tartışma konusu değildir. Her ne kadar,
4.madde de konut satışlarında zamanaşımı süresi beş yıl olarak
öngörülmüş ise de, otuz (30) günlük ihbar süresinin burada da
uygulanacağı kuşkusuzdur. Diğer bir ifade ile, konutu satın alan
davacı, açık ayıp halinde, malı teslim aldığı tarihten itibaren otuz
(30) gün içerisinde satıcı veya malike ayıp ihbarında bulunur ise, bu
durumda malı teslim aldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde 4077
sayılı Kanun’a dayanarak dava açabilecektir. Eldeki davada,
davacının ileri sürdüğü hususlar “eksik ifa” değil, “açık ayıp”
nitelindedir. Bu açık ayıplar, yasal süresi içerisinde davalılara
bildirilmediğine göre, davanın süresinde açılmadığı anlaşılmaktadır.Hukuk
Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; satıma
konu asli edimin konut olduğu, dava dilekçesinde sıralanan ve ayıp
olarak nitelenen hususların konut dışında kalan tali (yan) edim
kapsamında kaldığı, asli edim için ayıp ihbarının yasal süresinde
yapılması gerekiyorsa da, tali (yan) edim bakımından böyle bir
sınırlamanın bulunmadığı, somut olayda eksik ifanın sözkonusu olduğu,
dava zamanaşımı süresi içerisinde bu hakkın kullanılabileceği, böylece
eldeki davanın niteliği bakımından davanın yasal süresinde açıldığı, bu
nedenle yerel mahkeme direnme kararının doğru olduğu ne var ki,
hükmedilen tazminat miktarının denetlenmesi için dosyanın Özel Daireye
gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, yukarıda belirtilen
nedenlerle bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.Hal böyle
olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire
bozma ilamına uyulması gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda
direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ:Davalılardan
T.. ile S.. A.Ş. vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217
sayılı Kanun'un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na
eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek
halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 25.02.2015
gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
TİCARİ DEFTERLERİN TALEP EDİLMESİNE RAĞMEN İBRAZ EDİLMEMESİ / ALEYHE YORUMLANAMAMASI
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yalova 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.09.2011 gün ve 2010/507 E.-2011/342 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 12.06.2012 gün ve 2012/4241 E- 2012/99
Vekalet sözleşmesinin kapsamı-İlamın icrasının ayrı bir iş sayılacağı-ilamın icraya konulmaması talebinin azil sayılamayacağı
Taraflar arasındaki “avukatlık ücret alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 19.03.2010 gün ve 2010/1 E., 2010/115 K. sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 23.
Kamu görevlisi hakkında hakaret içeren tweeti retweet etmek suç olur mu?
MAHKEMESİ :Sulh Ceza MahkemesiSuç : HakaretHÜKÜMLER : Beraat, mahkumiyetYerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvuruların süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:Temyiz isteklerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.Vicdani kanının oluştuğu d
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?