Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 829 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 18118 - Esas Yıl 2010





YARGITAY KARARIDavacı vekili dava dilekçesinde, davacıya ait bulunan 3 parseldeki taşınmazı, davacının dava dışı oğlu Uğur’a başka bir nedenle verdiği vekaletnameye dayanak davacının oğlu tarafından davalıya satış yapıldığını, oysa satış tarihinde Uğur’un vekillikten azledildiğini, davalının bunu bilerek taşınmazı satın alması sonucunda muvazaaya dayalı tapu iptal ve tescil davası açıp, kazandığını, davalının kiraya vermek suretiyle yararlandığı dava konusu dükkan için 17.03.2005-01.08.2009 dönemine ait 28.700 TL ecrimisilin davalıdan tahsilini talep etmiştir.Davalı vekili cevabında, davacıya ait dükkanı, davacının dava dışı oğlu Uğur’un davacıdan aldığı vekaletnameye dayanarak iyi niyetli aldığını, Uğur’un satış sırasında vekillikten azledildiğini bilediğini beyan etmiştir.Mahkemece; davacının tapu iptal-tescil davası sonucunda tekrar tapu ile malik olduğu 29.09.2009 tarihinde sonrası için ecrimisil isteyebileceği belirtilerek, davacının talebinin bu tarihten önce 01.08.2009 tarihine kadar olduğundan bahisle ecrimisil davasının reddine karar verilmiştir.Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.Taraflar arasında görülen Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/121 E.-2008/526 K. sayılı dosyasında davacı tarafından dava dışı oğlu Uğur’a ipotek tesisi amacıyla verdiği 11.02.2004 tarihli vekaletnamenin hileli olarak satış ve kaleti olarak alınması nedeniyle (12.02.2004 tarihinde azledilmesine ve azil kararının 24.02.2004 tarihinde Uğur’a tebliğ edilmesine rağmen) dava konusu taşınmazın Uğur tarafından davalıya 01.03.2004 tarihinde satışın yapıldığı, davalının azli bilmesine rağmen muvazaalı işlem ile taşınmazı devraldığı belirtilerek davanın kabulü ile davalı adına tapu kaydının iptaline ve davacı adına tesciline ilişkin 29.07.2008 tarihli kararın 1. Hukuk Dairesi’nin onama ilamı ile 12.10.2009 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.BK’nın 18. maddesi, bir sözleşmede tarafların gerek sehven, gerekse gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak onların gerçek ve ortak amaçlarını ortaya koymak gerektiğini emretmiştir. Muvazaa, irade ile beyan arasındaki bilerek ve isteyerek yaratılan bir uyumsuzluk halidir. Sözleşmenin geçerli omması, irade ile beyan arasında uyumu gerektirdiğinden, muvazaalı sözleşme geçersiz bir sözleşmedir. Bu durumda davacının oğlu ile davalının gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeden muvazaaya dayalı işlemden dolayı davalının iyiniyetli olduğu düşünülemez.MK.’nın 995/1. maddesi ve 08.03.1950 gün ve 22/4 sayılı YİBK ile iyi niyetli olmayan zilyet, geri vermekle yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorunda olduğu açıklanmıştır.Mahkemece; muvazaaya dayalı tapu iptal-tescil kararı ile kötüniyetli zilyet olan davalı hakkında talep gibi 17.03.2005-01.08.-2009 tarihleri için mahallinde yapılacak keşif ile alınacak uzman bilirkişi raporu sonucuna göre hesaplanacak ecrimisil bedeline hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA<karar> ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.01.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.