Taraflar
arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen
kabulüne dair verilen 18.01.2012 gün ve 2009/223 E- 2012/11 K. Sayılı
kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 17.10.2012 gün ve 2012/6650 E- 2012/15273
K. sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, davalıların müvekkili
aleyhine bonolara dayalı olarak Karşıyaka 4.İcra Müdürlüğü'nün
2008/9597, Karşıyaka 1.İcra Müdürlüğü'nün 2008/1182 ve 1183, Karşıyaka
3.İcra Müdürlüğü'nün 2008/1326 sayılı dosyalarında toplam 57.064, 39
TL'nin tahsili için icra takipleri yaptığını, halbuki müvekkilinin icra
takiplerinden önce senetlerin bedelini davalıların murisine ödediğini
ileri sürerek müvekkilinin davalılara icra takiplerinden dolayı 6300 TL
dışında 50.764,00 TL borçlu olmadığının tespitine, icra takiplerinde
istenen yıllık %27 faiz oranının %9 olarak düzeltilmesine, %40 kötü
niyet tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve
dava etmiştir.Davalılar vekili, davacının müvekkillerine dört
ayrı icra takibinden dolayı toplam 57.064,29 TL borcunun bulunduğunu,
davacının icra takiplerinden önce davaya ve takibe konu senetler
dışındaki senetlere mahsuben ödeme yaptığını belirterek davanın reddine
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Mahkemece, benimsenen
bilirkişi raporu doğrultusunda davacı ile davalıların murisi arasında
tefecilik ilişkisi bulunmasından dolayı davacının davalıların
murislerine verdiği bonoların geçersiz olduğu gerekçesiyle, davanın
kısmen kabulüne, 45.632,39 TL nin davalılardan alınıp davacıya
verilmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.Mahkemece
hükme esas alınan bilirkişi raporu yeterli incelemeyi içermediği gibi
Yargıtay denetimine de elverişli değildir. Davacı ile davalıların murisi
arasında yapılan 18.09.2004 tarihli protokol uyarınca icra takibine
konu edilen bonoların düzenlendiği ve davalı alacaklılar tarafından bu
bonolara dayalı olarak davacı aleyhine Karşıyaka 4.İcra Müdürlüğü'nün
2008/9597, Karşıyaka 1.İcra Müdürlüğü'nün 2008/1182 ve 1183, Karşıyaka
3.İcra Müdürlüğü'nün 2008/1326 sayılı dosyalarında icra takipleri
yapıldığı ve asıl alacağın yanında ayrıca işlemiş faiz talebinde
bulunulduğu anlaşılmıştır. Takip konusu bonoların vade tarihinden icra
takip tarihine kadar işlemiş faiz alacağı, vadenin belirli olması
nedeniyle herhangi bir ihtara gerek olmaksızın talep edilebilir.
Alacaklılar tarafından, takip taleplerinde kısmi ödemelerin öncelikle BK
m. 84 uyarınca faize ve masraflara mahsup edileceği belirtilmiştir. Bu
durumda mahkemece konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden rapor
alınarak icra takip tarihi itibarıyla her bir dosyadaki asıl alacak ve
işlemiş faiz alacağı hesaplattırılıp, yapılan ödemelerin ödeme tarihleri
dikkate alınarak toplam alacak miktarından mahsup edilmesinden sonra
tarafların alacak ve borç durumu tespit ettirilerek varılacak uygun
sonuç dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken yetersiz bilirkişi
raporuna dayanılarak yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde eksik
araştırma ve inceleme sonucu karar verilmesi uygun görülmeyerek hükmün
bozulması gerekmiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava,
kambiyo senetlerine dayalı olarak girişilen icra takipleri nedeniyle
ödeme nedeniyle bedelsizlik iddiasına dayalı borçsuzluğun tespiti ve
icra dosyasına ödenen bedelin istirdadı istemine ilişkindir.Mahkemece,
davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekillerinin
temyizleri üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuş;
yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece, hükme
esas alınan bilirkişi raporunun Yargıtay denetimine elverişli olup
olmadığı noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki
uyuşmazlığın çözümü için gerekli ve uygulanması gereken hukuki kurum ve
kuralların ne olduğunun tespitinde yarar vardır. I-Borç ikrarı:Hemen
belirtilmelidir ki, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 17.maddesine
göre, borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı geçerlidir.
Her alacak hakkının varlığı, bunu sağlayan bir hukuk ilişkisine ve bunun
sebebine dayanır. Bu sebep, alacak hakkının doğumunu, hukukça ödenmesi
gerekli bir hakkın var olduğunu sağlayan bir olay veya tek taraflı yada
karşılıklı bir irade açıklaması veya bu yol ile iki iradenin uygun
olarak birleşmesiyle meydana gelir. Oysa, bu sebebi göstermeden, yalnız
borçlu olduğunu açıklayan kişinin, iki taraf arasındaki ilişkinin
nedenini göstermeden, bir hakkın veya borcun varlığını, ödeneceği
iradesini açıklamasını kanun yeterli görmüştür. Borcu doğuran irade
açıklaması, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun
290.maddesi hükmünce yazılı bir belgede tesbit olunmuş ise, bu gibi
durumlarda, borcu yükümlenen kişi, yükümlendiği borcun saikinin ve
amacının kapsadığı yönü kural olarak, tanıkla ispatlayamaz. İradenin bu
yolda açıklanmasını sağlayan nedenler, iradenin doğup gerçekleşmesini
sağlayan ön nedenler, genellikle doğan hukuki sonuca etkili
olmadıklarından daha çok bu açıklamanın amacı olan neden üzerinde
durulmak gerekir. Nitekim, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun
17.maddesini yorumlayan 12.04.1933 gün ve 30/6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kararına göre; borç ikrarını içeren beyyine aleyhine delil
ileri sürülebilir, ancak ikrarda borcun sebebi açıklanmış ise, davalı bu
sebebin gerçekleşmediğini kanıtlayabilir. Eğer borcun sebebi
belirlenmemiş ise, davalı önce ikrarın belli bir sebebi bulunduğunu,
sonra bu sebebin gerçekleşmediğini kanıtlamak hakkına sahiptir. Görüldüğü
üzere, 1086 sayılı HUMK’nun 290.maddesi ile 12.04.1933 gün ve 30/6
sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bedelsizlik iddiası
ispat edilebilecektir. Buna göre; borç ikrarını içeren bir belge
aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak, ikrar borcun nedenini içeriyorsa,
sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir.Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2013 gün ve 2013/19-89 E. 2013/1645 K. sayılı kararında aynı ilke benimsenmiştir.II-Kambiyo senedi ve bononun hukuki niteliği: Hukuk
Genel Kurulunun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011
gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89,
K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660 sayılı
ilamlarında da belirtildiği üzere; bütün mücerret alacaklarda olduğu
gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç
ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip
veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına
temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden
kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel
talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca
ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo
senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu
talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.Bu genel
açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde
bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir (6762 sayılı
Türk Ticaret Kanunu (eTTK)’nun 691/1. maddesi). Bonoda şekil
şartları eTTK’nun 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” yada “Emre
Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade,
ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır.
Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Zorunlu
şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Sayılan
zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya
isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya
yetkili mahkeme kayıtları da konabilir.Yerleşik Yargıtay
kararlarında ve öğretide de kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik
unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan; borcun
dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik "bedel kaydı"dır. Yinelemek
gerekirse "bedel kaydı" kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu
kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı
edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden
bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin
düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de
karşı edimin ifa edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel
borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan
bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez.
Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki
yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def'i nedenlerinin
varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar
özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir.
Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz
bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Yukarıda
da belirtildiği üzere borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt
sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin
gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir.Bonoda ispat yükü kural
olarak senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir
defa bir mal alışverişine dayandığı "malen" kaydıyla ya da bir alacak
borç ilişkisine dayandığı "nakten" kaydı ile senede yazılmışsa, artık
buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin talil
edilmesi (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir
durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedin (talil eden) veriliş nedenini
değiştiren kişi, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette
borcun nedeni "mal" ya da "nakit" olarak belirtilmişse, tarafların
yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun
aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet
metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet
karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde
ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin (talili) veriliş nedeninin
değiştirmesi denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan
düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir.III-Menfi tespit konulu (daha sonra istirdada dönüşen) eldeki davada ispat yükünün özellikleri:2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 72.maddesi gereğince borçlu icra
takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî
tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar
çıkaran; iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi).İspat yüküne ilişkin bu genel
kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit
davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü
bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu
davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf
o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında borçlu, ya
borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla
birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir.
Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı
durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul
ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu
durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.Görülmektedir
ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını
ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun)
varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını
kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir
ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri
sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir.
Zira, davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil,
başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki
ilişkinin varlığını kabul etmektedir (Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2003
gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473,
K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün
ve E:2013/19-1155, K:2014/660 sayılı ilamları).IV-İspat hukuku yönünden geçerli kurallar:1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 287.maddesi (6100 sayılı HMK m.189/3); “Kanunun
muayyen bir delil ile ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat
olunamaz. İki tarafça muayyen deliller ile ispatı tahriren kabul
edilmiş olan veya muhakeme esnasında olveçhile beyinlerinde karar
verildiği ikrar olunan maddeler hakkında başka delil kabul olunmaz.”hükmünü amirdir. Aynı
Kanun'un 288.maddesinde (6100 sayılı HMK m.200/I) “senetle ispat” ve
289.maddesinde (6100 sayılı HMK m.200/II) de “senetle ispat gereken
hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebileceği”
hususları düzenlenmektedir. Yine aynı Kanun'un 290. maddesinde (6100 sayılı HMK m.201); “Senede
bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin
hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan
hukuki işlemler … liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat
olunamaz. “denilmekte ; 293.maddesinde ise(6100 sayılı HMK m.203); “Aşağıdaki hallerde her halde şahit ikame olunabilir:1-Usul ve füru, birader ve hemşire veya karı koca ve kayınpeder ve valide ile damat ve gelin arasındaki muameleler,2-Cürümden mütevellit olsun olmasın tazminatı müstelzim fiiller,3-Yangın
veya kazayı bahri veyahut düşman istilası gibi senet alınması
gayrimümkün veya fevkalade müşkül hallerde yapılan muameleler.4-Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müteamil olmıyan muameleler,5-Akitlerde hata, hile, gabin, cebir ve ikrah vukuu.”hükmü yer almaktadır. Belirtilen
mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere, usul hukukumuzda senede karşı
senetle ispat zorunluluğu ilkesi kabul edilmiştir. Senede bağlı olan
her çeşit iddiaya karşı def'i (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin
hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan
hukuki işlemler, m. 290'daki meblağdan az bir miktara ilişkin olsa bile
tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir.
Hemen belirtmek gerekir ki, senede karşı senetle ispat zorunluluğuna
ilişkin kuralın istisnaları da m. 293’de belirtilmiştir. Bunun
yanında, 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme
Kararına göre, tanıkla kanıtlama yasağı, yalan tanıklığı önleme ve
davada tarafların çıkarlarını koruma amacına yöneliktir. Değeri belli
miktarı aşan hukuki işlerin tanıkla kanıtlanması yasağına ilişkin
ilkeler, kamu düzeni düşüncesiyle yasaya konulmuş hükümlerden değildir.
Ancak yazılı sözleşme ile ya da duruşma tutanağında usulüne uygun olarak
belgelendirilmiş ikrar ile anlaşılan açık bir muvafakat bulunduğu
takdirde sadece belli tanıklar dinlenebilir. V-Bilirkişi incelemesi:Hemen
belirtilmelidir ki, 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
(HUMK)'nun 275.maddesi; “Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi
gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.
Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi
mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez.” hükmünü içermektedir. 01.10.2011
tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
'Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller' başlığı altında
düzenlenen 266/(1) maddesi de, az yukarıda belirtilen 1086 sayılı
HUMK'nun 275.maddesine koşut bir düzenlemeyi içermektedir.Görüldüğü
üzere, genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin
bilmesi gereken konularla, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin
hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü
özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi oy ve
görüşünü alması gerekir. Zira, vurgulanan bu ilke hem öğretide hem de
Yargıtay uygulamasında benimsenip, kökleşmiştir
(Kuru/Arslan/Yılmaz:Medeni Usul Hukuku, 16.Bası, Ankara 2005, Sahife:502
vd.; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes: Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, Ankara
2011, Sahife:517 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.03.2008 gün ve
E:2008/11-262, K:2008/260; 28.03.2007 gün ve E:2007/11-154, K:2007/168;
07.03.2007 gün ve E:2007/11-94, 2007/113; 14.05.2008 gün ve
E:2008/11-392, K:2008/377; 27.06.2012 gün ve E:2012/7-293, K:2012/418;
17.04.2013 gün ve E:2012/11-783, K:2013/553 sayılı ilamları).VI-Tefecilik suçu:Tefecilik
suçu, 03.06.1933 gün ve 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında
Kanun’un 17.maddesi ile 11.09.1981 gün ve 2520 sayılı 2279 sayılı Ödünç
Para Verme İşleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un
3.maddesinde düzenlenmişken, ayrıca 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 241.maddesiyle de düzenleme altına
alınmıştır. Tefeciliğe konu olan sözleşmenin, mülga 818 sayılı
Borçlar Kanunu’nun m.19/II, 20/I.maddeleri kapsamında kanuna ve bu arada
ahlaka aykırı olduğu konusunda kuşku ve duraksama bulunmamaktadır. Kambiyo
senedi niteliğindeki bononun tefecilik sebebiyle düzenlenip, karşı
tarafa verildiğini ispat edebilmek için, yasal deliller (ikrar, yazılı
delil), bulunmalı veya 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kararındaki şartlar dairesinde diğer bir ifade ile; ancak
yazılı sözleşmeye veya duruşma tutanağındaki ikrar ile anlaşılabilen
açık bir muvafakat bulunması halinde dinlenebilen belli tanık beyanları
veya eldeki davada bunların da mevcut olmaması halinde tefecilik yaptığı
iddia olunan kişi hakkında açılmış ve mahkumiyetiyle sonuçlanmış bir
ceza mahkemesi kararı bulunmalıdır. Aksi takdirde, senedin (bononun)
gayri ahlaki amaçla verildiği yönündeki iddianın tanıkla ispatı halinde,
bono emniyeti kalmaz. Her bononun, tefecilik ilişkisi nedeniyle
verildiği yalancı tanıklarla ispat edilerek iptali sağlanabilir. Bu ise,
hem HUMK’nun 290.maddesi hükmüne hem de bono emniyetine aykırı düşer.Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:Eldeki
dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması
istemine ilişkin olduğuna göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku
açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir. Görülmekte
olan davada, davacı senetlerdeki imzayı inkar etmemiş; davalıların
murisi ile aralarında aşırı faizli para alıp verme nedeniyle tefecilik
ilişkisinin bulunduğunu ve takibe konulan bonoların bedellerini
ödediğini, davalının kısmen (6.300 TL hariç) bedelsiz senetleri icra
takibine koyduğunu iddia ederek, borçlu olmadığının tespitini istemiş;
daha sonra icra takibinde cebri icra tehdide altında yapılan ödemenin
istirdadını istemiştir.Yukarıda vurgulandığı üzere, senede karşı
senetle ispat kuralı gereğince, davacı-borçlu takibe konulan bonoların
tefecilik nedeniyle verildiğini yazılı delille kanıtlaması gerekir.
Takibe konu yapılan senetlerin (bonoların) metninden bu anlaşılamadığı
gibi, davacı bu iddiasını yasal olarak ispatlayacak yazılı bir delil de
dosyaya sunmamıştır. Bunun yanında, tanık dinleme yoluyla
bonoların geçersizliğinin ispatı ancak, 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki şartlar dairesinde mümkün
olup, eldeki davada ise, bu şartlar da gerçekleşmemiştir.Dosya
kapsamından, davalıların murisi hakkında tefecilik nedeniyle açılmış ve
mahkumiyetle sonuçlanmış bir ceza davası da bulunmamaktadır.Şu durumda, uyuşmazlığa ve takibe konu yapılan bonoların hukuken geçerli olduklarının kabulü gerekir.Buraya
kadar yapılan açıklamalar göstermektedir ki, yerel mahkemenin,
ispatlanamayan tefecilik ilişkisine dayalı olarak verildiği iddia olunan
ve takibe konu edilen bonoların geçersizliğini kabul eden direnme
gerekçesi isabetsizdir. Öte yandan, mahkemece, hükme esas alınan
bilirkişi raporu hüküm kurmaya yeterli olmadığı gibi, Yargıtay
denetimine de elverişli değildir. Buna göre, mahkemece, hatalı
gerekçe ile eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar
verilmiş olması doğru değildir. Şu halde, mahkemece yapılacak iş;
konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak icra takip
tarihi itibarıyla her bir dosyadaki asıl alacak ve işlemiş faiz alacağı
hesaplattırılıp, yapılan ödemelerin ödeme tarihleri dikkate alınarak
toplam alacak miktarından mahsup edilmesinden sonra tarafların alacak ve
borç durumu tespit ettirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir
karar verilmelidir.Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Özel Daire
bozma ilamında ve yukarıda belirtilen gerekçelerle Hukuk Genel
Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,
önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç :
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının
yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve Özel Daire bozma ilamında
gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla
uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun
429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının
yatırana geri verilmesine, 18.02.2015 gününde oybirliği ile karar
verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Bonodaki metne itiraz - Takibin durmasına neden olabilir mi?
Alacaklı vekili tarafından başlatılan bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlu vekilinin borca itirazı üzerine icra mahkemesince takibe konu senet nedeniyle Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama gerekçe gösterilerek HMK 209/1 maddesi uyarınca takibin durdurulmasına kar
HMK - BASİT YARGILAMA USULÜNDE BAKILAN İŞLERDE ADLİ TATİL İÇİNDE TEBLİGAT - TEMYİZ SÜRESİ
Dava, hayali reçete nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle, davanın reddine karar verilmiş, davacı avukatının yokluğunda verilen karar, davacının avukatına 05.08.2014 tarihinde usulünce tebliğ edildikten sonra 18.08.2014 tarihinde davacı avukatınca verile
Teminat mektubu üzerine haciz mümkün mü?
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler oku
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?