Daire:23
Tarih:2015
Esas No:2014/7352
Karar No:2015/809
Kaynak:Mahkeme dosyası
İlgili Maddeler:1163 s.y K.K. md.23, 59/3
İlgili Kavramlar:DAİRENİN GEÇ TESLİMİ-KOOPERATİF
T.C.
YARGITAY
23. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7352
KARAR NO : 2015/809
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen tazminat davasının yapılan
yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın
kısmen, birleşen davanın tam kabulüne yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili ile asıl ve birleşen
davada davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi,
gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Asıl ve birleşen davada davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin
84 nolu üyesi olarak 130/2 Blok 19 nolu dairenin sahibi olduğunu, davalı
kooperatif genel kurul kararının iptalini istemesi nedeniyle dairesine
girmesinin kooperatifçe engellendiğini ileri sürerek, asıl davada 130/2
blok 19 nolu daireye müdahalenin önlenmesi ile fazlaya ilişkin hakları
saklı kalmak üzere 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın
tahsilini; birleşen davada ise davalı kooperatif yöneticileri taraf
olarak gösterilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000.00
TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep ve dava etmiş;
ıslah yoluyla maddi tazminat taleplerini 57.884,27 TL'ye artırmıştır.
Asıl davada davalı kooperatif vekili, davacıya tahsis
edilen 19 nolu dairenin 2010 yılı Nisan ayında teslim alınarak
kullanılmaya başlandığını, davacının daire tapusunu aldığını,
başvurması ve giderleri karşılaması durumunda ferdileşmeye esas ve
davacı adına kayıtlı yazılı dairenin kat mülkiyeti tapusunun
verileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalılar vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; davaya konu
binanın 2005 yılında bitirildiği, 09.12.2006 tarihinde kur'a çekildiği,
davaya konu dairenin vaadedilen daireye göre eksik malzeme ve işçilik
bedelinin 17.500,00 TL olduğu, dairenin teslimi gereken 09.12.2006
tarihi ile dava tarihi arasındaki 2 yıl 10 ay 12 gün için kira kaybının
31.636,69 TL olduğu, binadaki bazı dairelerin üyelere teslim edildiği,
bazılarının ise teslim edilmediği, bu durumun kooperatif tarafından
açıklanamadığı, kooperatif ile dava dışı yüklenici arasındaki arsa payı
karşılığı inşaat sözleşmesi gereği kooperatifin geç teslim nedeniyle
tazminat talep etmediği, üzerine düşen bu hakkı kullanmadığı, geç
teslimin haklı bir gerekçe ile açıklanamadığı, 1163 sayılı Kooperatifler
Kanunu'nun 59/3. maddesinde "Yönetime ve temsile yetkili
şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiilden doğan zararlardan kooperatif
sorumludur." denilmesi nedeniyle zarardan kooperatifin sorumlu olduğu,
davacının, daire teslim edilseydi elde edeceği kira geliri üzerinden
kur'a ve dava tarihi arasında zarar hesabı yapıldığı, ayrıca üyelere
vaad edilen inşaat malzeme ve işçilik nedeniyle oluşan zarardan da
davalı kooperatifin sorumlu olduğu, 1163 sayılı Kanun'un 23. maddesi
gereği tüm ortaklara daire tesliminin aynı tarihte yapılması gerektiği,
ancak kooperatif yönetim kurulu üyelerinin kooperatif üyelerine eşit
davranmadığının sabit olduğu, görevlerini yerine getirmeyerek ve
yükleniciye karşı yasal haklarını kullanmayarak kooperatifi ve üyeleri
zarara uğrattıkları, bu durumda üyelerin oluşan maddi kayıplarından
kooperatif ile birlikte 1163 sayılı Yasa'nın 62. maddesi gereğince
sorumlu oldukları, davacının manevi olarak da üzülmesine sebep olunduğu
gibi kişilik haklarının da zedelendiği, davalının, davacı yanın ıslah
talebine konu alacağın zamanaşımına uğradığı savunmasının yerinde
olmadığı, çünkü zamanaşımının dairenin teslim tarihinden itibaren
başlaması gerektiği, dairenin yargılama sırasında teslim edildiği,
ayrıca dava belirsiz alacak davası olmakla, ıslahın zamanaşımına tabi
olmadığı, yine davalı, tahkim şartı nedeniyle davanın reddini istemiş
ise de, dava ve yargılama aşaması dikkate alındığında tahkim
sözleşmesinin uygulanmasının imkânsız hale geldiği ve bu nedenle
tahkim itirazının reddi gerektiği, dairenin yargılama sırasında
21.06.2010 tarihinde davacıya teslim edildiği tarafların kabulünde
olmakla müdahalenin önlenmesi davasının konusuz kaldığı gerekçesiyle,
asıl davanın kısmen kabulü ile malzeme ve işçilikten kaynaklanan
17.500,00 TL, kira kaybı nedeniyle 31.636,69 TL olmak üzere toplam
49.136,69 TL zararın ve 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden
itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, müdahalenin önlenmesi
davasının konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına,
birleşen davanın kabulü ile 1.000,00 TL maddi, 10.000.00 TL manevi
tazminatın davalılardan müşterek ve müteselsilen, asıl davada da istemde
bulunulduğundan tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla tahsiline karar
verilmiştir.
Karar, asıl davada davacı vekili ile asıl ve birleşen davada davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1)Tapu iptali ve tescile, üyelik tespitine, tahsis hakkına dayalı
davalarda olduğu üzere üyelik sıfatının devamına ve üyeliğe sıkı sıkıya
bağlı talepler ile ilgili olan, diğer anlatımla üyenin parasal
yükümlülükleri ile ilgisi bulunmayan uyuşmazlıklarda üyelik devam ettiği
sürece zamanaşımı süresi işlemez. Somut olayda da talep, üyenin parasal
yükümlülükleri ile ilgili olmayıp, tahsis hakkına dayalıdır. Buna göre
mahkemece, somut uyuşmazlıkta zamanaşımı süresinin işlemeyeceği
gerekçesiyle zamanaşımı def'inin reddine karar verilmesi gerekirken,
eser sözleşmesindeki ilkelere uygun olarak zamanaşımının teslim ile
başlayacağı gerekçesiyle reddine karar verilmesi doğru olmamış ise de,
zamanaşımı def'inin reddi sonucu itibariyle doğru olmuştur.
Bu açıklamalara, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı
delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre, asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin
aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde
görülmemiştir.
2) Asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin temyizi yönünden;
Asıl ve birleşen dava, kooperatif üyeliğine bağlı olarak maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1163 sayılı Kanun'un 23. maddesinde; "Ortaklar bu kanunun kabul ettiği
esaslar dahilinde hak ve vecibelerde eşittirler" ifadesine yer
verilmiştir. Kooperatifler hukukunda mutlak değil, nispi eşitlik ilkesi geçerlidir. Eşitlik ilkesi gereği tüm
ortaklara konut tesliminin aynı tarihte ve emsal üyelerin ödemeleri
nazara alınarak aynı nitelikte yapılması gerekir. Ortağa teslim edilen
konutta emsallerine göre eksiklik, kusur ya da ayıp varsa bundan doğan
zararlar ortakça kooperatiften istenebilir. Eksik imalat bedelinin
belirlenmesinde de eşitlik ilkesi nazara alınmalı, diğer kooperatif
ortaklarının konutları emsal alınarak, yapım hataları ve eksiklikler
somut olarak belirlenmeli, denetime ve izlemeye elverişli rapor
alınmalıdır. Dairelerin teslim edildiği tarih ve teslim edilme anındaki
niteliği eşitlik ilkesi uyarınca değerlendirilmeli, eşitlik ilkesine
aykırı biçimde eksik ve kusurlu imalatın tespit edilmesi halinde bunun,
kullanıma engel olup olmadığı, bu kapsamda kira kaybı isteminin yerinde
olup olmadığı irdelenmeli, aynı statüdeki diğer üyelere teslim
edilen bağımsız bölümlerin ne şekilde teslim edildiğinin, eşitlik
ilkesinin ihlâl edilip edilmediğinin saptanması, eksik ve ayıplı
imalatın tespiti halinde bunun kira kaybına yol açıp açmadığının
belirlenmesi gerekmektedir. Teslim tarihi yönünden ise kooperatif
kayıtları inceletilerek, bağımsız bölümlerin teslim tarihine ilişkin
genel kurullarda bir tarih kararlaştırılıp kararlaştırılmadığı, bir
tarih belirlenmemiş ise bağımsız bölümlerin diğer üyelere hangi tarihte
teslim edildiğinin saptanması, dayandığı delilleri sunması için davalı
kooperatife olanak tanınması icap etmektedir. Konutların tamamlanmamış
olması halinde, davacının da beklemesi ve bu duruma katlanması gerekir.
Diğer üyelerin konutları tamamlanıp teslim edilmiş ise davacının da
dairesinin bitirilip teslimini istemek hakkıdır. Kooperatifin diğer
üyelerinden davacı ile aynı konumda olup, kooperatife borcu olduğu halde
dairesini teslim alıp yararlanmaya başlayan üyelerin varlığının tespiti
halinde, eşitlik ilkesi uyarınca davacının da aynı süre zarfında kira
bedeli talep hakkı doğacağının kabulü gerekir.
Somut olayda mahkemece hükme esas alınan bilirkişi kurulu
uyuşmazlığın niteliğine göre oluşturulmadığı gibi; uyuşmazlığın
kooperatif ile üyesi arasında olduğu dikkate alınarak kooperatif hukuku
ilkelerine göre araştırma ve inceleme yapılması gerekirken, davalı
kooperatif ile dava dışı yüklenici şirket arasındaki arsa payı karşılığı
inşaat sözleşmesi hükümlerine dayalı olarak uyuşmazlığın çözümü yoluna
gidilmiştir.
Bu durumda, mahkemece, davalı kooperatifin defter, kayıt ve
belgeleri, bilanço gelir gider cetvelleri ve genel kurul kararları,
genel kurul hazirun cetvellerinin öncelikle kooperatiften istenilmesi,
ibraz edilmezse kooperatifin adresinde defter ve kayıtları incelenmesi
için keşif yapılması, buna rağmen inceleme yapılamaz ya da defter ve
belgelere ulaşılamaz ise anasözleşmenin 40. maddesi uyarınca Ticaret
Sicil Memurluğu'ndan veya anasözleşmenin 41. maddesi uyarınca bu
belgelerin gönderildiği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü'nden
getirtildikten sonra, davalı kooperatifin cevap dilekçesinde 28.06.2009
tarihli genel kurulda, iç düzenlemesi tamamlanan ve çevre düzenlemesi
koşulları elverdiği ölçüde ortaklara dairelerine koşullu olarak taşınma
imkânı verilmesi yolunda karar alındığının savunulduğu da gözetilerek,
kooperatif konusunda uzman bir bilirkişi ya da kurulu seçilerek yukarıda
açıklanan ilkeleri somut olay bakımından tartışan açıklayıcı, gerekçeli
ve denetime elverişli rapor alınıp, sonucuna göre davacının eksik iş
bedeli ile kira tazminatı talepleri hususunda bir karar verilmesi
gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak, yazılı şekilde, davacının
taraf olmadığı arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi hükümlerine göre
hesaplanan kira tazminatına hükmedilmesi doğru olmamıştır.
Öte yandan, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 59/3 maddesinde;
"Yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini
yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan
zararlardan kooperatif sorumludur" hükmüne yer verilmiş, 62/1.
maddesinde ise yönetim kurulu üyelerinin görevleri belirtilmiş, yönetim
kurulunun, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesi ve ortakların
çıkarlarının korunması ile ilgili olarak yasalara, anasözleşme
hükümlerine ve genel kurul kararlarına göre işleri titizlikle
yürütecekleri ve kooperatifin başarısı ve gelişmesi yolunda gereken
çabayı göstermekle görevli oldukları açıklanmıştır. 62/3.
maddesinde ise; "Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi
kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar" hükmüne yer
verilmiştir.
Aynı Kanun'un 98. maddesi yollaması ile TTK'nın 336. maddesi
uyarınca, genel olarak yönetim kurulu üyeleri kooperatif adına yapmış
oldukları sözleşme ve işlerden dolayı şahsen sorumlu değildir. Aynı
maddede beş bent halinde sayılan durumlar, bu genel
ilkenin istisnaları olarak gösterilmiştir. Anılan istisnalardan olan 5.
bent ''idare meclisi azaları şirket namına gerek kanunun gerek esas
mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden ve ihmal
neticesi olarak yapılmamasından gerek şirkete, gerek münferit pay
sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesuldürler''
hükmünü içermektedir. 818 sayılı BK’nın 41, 50 ve 51. madde (TBK 50,
62.madde) hükümleri ile yukarıda anılan maddeler birlikte
değerlendirildiğinde, yöneticilerin ve temsile yetkili şahısların zarar
doğuran eyleminden dolayı, yöneticiler ve kooperatif müteselsilen
sorumludurlar. Bu nedenle, ortaklığın, yöneticilere karşı sorumluluk
davası açmasının yanı sıra ortakların, kooperatife karşı maddi ve manevi
tazminat davası açma hakları bulunmaktadır.
1982 Anayasası'nın 36. maddesinde yer verilen "Herkes, meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir" ibaresi, ortakların dava açma hakkının temel dayanağıdır.
Kooperatif ortağı olma, kooperatife karşı dava açma hakkından vazgeçme
olarak yorumlanamayacaktır. Ortak tarafından dava hakkının kullanılması,
ortaklığın TTK'nın 341. maddesine dayalı dava açma hakkında olduğu
gibi, genel kurul kararına ve davanın denetçilerin asıl ya da vekil
aracılığı ile dava açmasına bağlı değildir.
Ortakların dava açma hakları da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar
durumuna göre değişiklik içerir. Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin
yasa ve anasözleşme hükümlerine aykırı davranışları ile ortaklığın
malvarlığını azaltan veya kötüleştiren davranışları, ortaklar ve
alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar
payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın
doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararıdır. Ancak,
ortak TTK’nın 340. madde yollaması ile 309/1. maddesi uyarınca dolaylı
zarar dolayısıyla açtığı davada hükmedilecek tazminatı kendisi adına
değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir. Bu tür zarar,
kooperatif bakımından doğrudan, davacı bakımından dolaylı zarar olup,
hükmedilecek tazminatı kendisi adına değil, ortaklığa verilmesi yönünde
talepte bulunabilir. İkinci durum ise doğrudan zarar halidir. Bu
halde yöneticilerin veya denetçilerin eylemleri sonucunda ortakların
ortaklığın zararından müstakil olarak gördükleri zararlar söz konusudur.
Anılan zarar türünde ortaklığın zarar görüp görmemesinin bir önemi
bulunmamaktadır. Esasen, bu zararın üçüncü kişinin gördüğü zarardan tek
farkı, ortak olmanın sonucu olmasıdır. TTK'nın 336/5. maddesinde
anlamını bulan bu dava türünde ise ortaklar talep ettiği tazminatın
kendisi adına hükmedilmesini isteyebilirler. Her iki davada da husumet
yöneticilere ve/veya denetçilere yöneltilmekte, davacı taraf
değişmektedir.
Bu durumda mahkemece, kooperatif uygulamaları konusunda uzman
bilirkişiden yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde dava dışı yüklenici
ile davalı kooperatif arasında devam eden davalar da değerlendirilerek,
birleşen davada davalıların kusurlu olup olmadıkları konusunda rapor
alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, kooperatif yönetim
kurulu üyelerinin görevlerini yerine getirmediklerinden bahisle soyut
gerekçe ile hüküm tesis edilmesi doğru olmamıştır.
3)Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
a)Asıl dava yönünden;
Dava konusu bağımsız bölümün, asıl davanın açıldığı tarihten sonra
yargılamanın devamı sırasında davacıya teslim edildiği sabit olup;
davacı tarafça müdahalenin önlenmesi istemine ilişkin harcın yargılama
aşamasında tamamlandığı gözetilerek dava tarihindeki haklılık durumuna
göre davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu isteme
yönelik vekalet ücereti ile ilgili karar verilmemesi doğru olmamıştır.
Öte yandan, 21.10.2009 olan asıl dava tarihinin, karar başlığında 27.04.2010 olarak gösterilmiş olması da hatalı olmuştur.
b-Bozma nedenine göre, asıl davada davacı vekilinin diğer, birleşen
davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının incelenmesine gerek
görülmemiştir.
4) Kabule göre ise;
Asıl davada davacı tarafça asıl davanın açılmasından sonra Sarıyer Sulh
Hukuk Mahkemesi'nin 2010/109 D.İş sayılı dosyasında yaptırılan tespit
giderlerinin, HMK'nın 323 ve 405. maddesi kapsamında birleşen davada
yargılama giderleri arasında değerlendirilmesi gerekirken, bu giderlerin
hüküm altına alınmaması doğru değildir.
Diğer yandan, asıl ve birleşen davada davacı vekilince, 30.04.2010
tarihli ıslah dilekçesiyle alacağın asıl ve birleşen davada davalılardan
müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi istendiği
gözetilerek, bu yönde hüküm kurulması gerekirken, asıl ve birleşen
davada ayrı ayrı tahsil hükmü tesis edilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve
birleşen davada davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
(2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada
davalılar vekilinin (3a) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl
davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın adı
geçen taraflar yararına BOZULMASINA, (3b) numaralı bentte açıklanan
nedenlerle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin diğer temyiz
itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harçların istek
halinde temyiz edenlere iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün
içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.02.2015 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.