DAVA: Sanıklar M.A.,
G.A. ve B.B. hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu
davasının yapılan yargılaması sonucunda, 5237 sayılı TCY.'nın 184/5 inci
maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine ve yargılama giderlerinin hazine
üzerinde bırakılmasına ilişkin, Çeşme Asliye Ceza Mahkemesince verilen
09.05.2007 gün ve 110332 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz
edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nce 06.07.2011 gün
ve 1036912174 sayı ile kendisini vekille temsil ettiren katılan lehine
sanıklardan alınmak üzere karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari
Ücret tarifesine göre vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsizliğinden oy
çokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire üyeleri H.T. Gökcan ve H. Çolak,
katılan lehine vekalet ücretine hükmetmeyen yerel mahkeme kararının isabetli
olduğu ve onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı ise 16.08.2011 gün ve 230068 sayı ile CMK.'nun duruşmanın sona
ermesi ve hüküm başlıklı 223 üncü maddesinin 4 üncü fıkrasında, İşlenen fiilin
suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen etkin pişmanlık dolayısıyla faile
ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verileceği 8
inci fıkrada ise Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı…
halinde, davanın düşmesine karar verileceği düzenlenmesine yer verilmiştir. Bu
bağlamda TCK.'nun 184/5 inci maddesinde yer alan düzenlemenin bir etkin
pişmanlık niteliği taşıdığı ileri sürülebilir ise de, kanun koyucunun anılan
durumda verilecek kararı ceza verilmesine yer olmadığı kararı yerine düşme
kararı olarak tercih etmekle ruhsata aykırılığın giderilmesini, tipik bir etkin
pişmanlık durumu olarak nitelendirmediği, daha ziyade bir soruşturma ve
kovuşturma şartı olarak düzenlediği anlaşılmaktadır.
CMK.'nun 324 üncü
maddesinde ise yargılama giderlerinin kapsamı belirlenmiştir. Harçlar ve
tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleriyle soruşturma ve
kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden
yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama
gideridir. Bu hükme göre, vekalet ücretinin de yargılama gideri kapsamında
bulunduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak bu durum onun şahsi hak
niteliğini de ortadan kaldırmamaktadır.
Durumun bu şekilde
tespit edilmesi karşısında, mahkemece sanık hakkında açılan kamu davası sonunda
düşme kararı verilmesi halinde, yargılama giderinin ne şekilde tahsil
edileceğine ilişkin olarak CMK.'nun 324 ve devamı maddeleri ile TCK.'nun 74
üncü maddesinin irdelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi
Kanunun anılan hükümlerine bakıldığında düşme kararı verilmesi halinde
yargılama giderinin sanıktan tahsil edilip edilmeyeceği yönünde açık bir hüküm
bulunmadığı, ancak, sanığın yükümlülüğü başlıklı 325 inci maddesinde, cezaya
veya güvenlik tedbirine hükmedilmesi halinde, bütün yargılama giderlerinin
sanığa yükletileceği, 327 nci maddesinde ise hakkında beraat ya da ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilen kişinin sadece kendi kusurundan ileri
gelen giderleri ödemeye mahkum edileceği şeklinde düzenleme yapıldığı
görülmektedir.
Türk Ceza Kanunun
dava veya cezanın düşmesinin etkisi başlıklı 74 üncü maddesinin ikinci ve
üçüncü fıkralarında ise şöyle bir düzenleme yer almaktadır:
Kamu davasının
düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmin edilmesi için
açılan şahsi hak davasını etkilemez.
Cezanın düşmesi şahsi
haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemez. Ancak
genel af halinde yargılama giderleri de istenemez.
Hükümde yer alan
düzenlemeden de açıkça anlaşıldığı gibi, kamu davasının düşmesi halinde, bu
durumdan sadece malların geri alınması haliyle davaya konu olay nedeniyle
uğranılan bir zarar varsa bunun tazmini için açılan hukuk davası
etkilenmeyecek, yani davaya devam edilebilecek, ancak mahkûmiyet kararı
verildikten sonraki bir tarihte cezanın düşmesine karar verilmiş ise bu
takdirde düşme kararı verilmiş olması şahsi hakkın istenmesine ve yargılama
giderinin tahsiline engel bir durum oluşturmayacaktır. Başka bir deyişle
yargılama gideri ve şahsi hak ancak cezanın düşmesine karar verilmesi halinde
istenebilecektir. O halde, anılan hükümlerin mevhumu muhalifinden kanun
koyucunun kamu davasının düşmesine karar verilmesi halinde sadece açılan hukuk
davası ve malların geri istenmesiyle sınırlı düzenleme yaptığını, şahsi hak ve
yargılama giderinin sanıktan tahsiline karar verileceği yönünde somut bir
düzenleme yapmayarak bu yöndeki iradesini ortaya koyduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır. Düzenlemenin Türk Ceza Kanunu hükümleri arasında yer alması da bu
hükmün aynı zamanda bir usul hükmü olması niteliğini de ortadan
kaldırmamaktadır. Başka bir deyişle kanunda bu konuda bir boşluk olduğu ve kıyas
yoluyla bu boşluğun doldurulmasının gerektiğinden söz edilemeyecektir. Somut
olayla ilgili olarak yasal bir boşluk olduğu kabul edilirse, CMK.'nun 327 nci
maddesiyle HUMK.'nun 94/2 nci maddesinin kıyas yoluyla uygulanabilirliğinin ve
sonuçlarının da ayrıca tartışılması gerekmektedir.
Ceza Muhakemesi
Hukukunda kıyas kural olarak serbesttir, ancak sınırlayıcı düzenleme yapan
hükümlerle istisnai düzenleme yapan hükümler kıyas yoluyla genişletilemez.
Kanımızca, yargılama giderinin ne olduğunu, kime, hangi hallerde ve ne şekilde
yükletileceğine ilişkin CMK.'nun 324 ve devamı maddeleri istisnai hükümler olup
kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. CMK.'nun 327 nci maddesi,
başlığında hükmü, beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına dair verilen
kararlar yönünden istisnai olarak saymış ve sınırlamıştır. 5237 sayılı TCK.'nun
184/5 inci maddesinin hükmün uygulanması koşulu halinde verilmesini öngördüğü
karar düşme kararı olduğuna göre, düşme kararı verilmesi halinde CMK.'nun 327
nci maddesinin kıyas yoluyla uygulama olanağı da bulunmamaktadır.
Kaldı ki, hükmün
gerekçesine bakıldığında, sanığın kusurluluk durumunun da kamu davası
açıldıktan sonraki bir dönemde gerçekleşmesi haline özgü olmasının amaçlandığı
anlaşılmaktadır. Gerekçede hakkında kamu davası açılmış olan kişi, savsama ve
kusuruyla bilirkişi ve tanıkların dinleneceği veya yüzleştirme yapılacak
duruşmaya katılmaması ve bu işlemlerin yenilenmesinin gerekmesi, kendisini
suçlama gibi nedenlerden kaynaklanan giderlerden sorumludur denilmektedir. O
halde suça konu ruhsatsız binayı dava açılmazdan önce ruhsata uygun hale
getirmemenin bu madde kapsamında sanığa bir kusur olarak izafe edilmesi de
kanunun ruhuna aykırı olacaktır. Aksi durumun düşünülmesi ve yapılan
düzenlemenin HUMK.'nun 94 üncü maddesine paralel bir düzenleme getirildiğinin
savunulması da mümkün görülmemektedir.
Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununa göre, yargılama giderleri kural olarak davada haksız
çıkan (aleyhine hüküm verilen) tarafa yükletilir. HUMK.'nun 94 üncü maddesinde
ise davanın feragat veya kabul sonuçlanması hallerinde durum özel olarak
düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında davadan feragat eden veya davayı
kabul eden tarafın mahkum olmuş gibi yargılama giderini ödemekle yükümlü olduğu
hususunda genel bir düzenleme yapıldıktan sonra, ikinci fıkrasında hakkaniyet
kuralları gözetilerek bu genel kuralın istisnası getirilmiş ve hal ve durumuyla
aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ve ilk oturumda davayı kabul etmiş
olan davalının yargılama giderine mahkum edilemeyeceği kabul edilmiştir. Anılan
düzenlemede davasından feragat eden davacının aslında dava açmakta haksız
olduğu karinesinden hareket edilmiş, davayı kabul eden davalının ise aslında
haksız çıktığı anlaşılsa bile dava açılmasaydı da edimini yerine getireceği
karinesinden hareketle eğer dava açılmasına kendi hal ve hareketleriyle
sebebiyet vermemiş ve hiç bir işlem yapılmadan davayı ilk oturumda kabul etmiş
ise yargılama giderinden sorumlu olmaması gerektiği düşünülmüştür. Dolayısıyla
bu düzenlemeden aksi bir çıkarım yapılarak kendi kusuruyla dava açılmasına
sebebiyet veren sanık hakkında yasada öngörülen koşul gerçekleştiğinde verilen
düşme kararı nedeniyle yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumluluğunun
bulunduğunu kabul etmek de mümkün görünmemektedir.
Yargıtay 4. Ceza
Dairesi tarafından verilen bozma kararıyla ilgili irdelenmesi gereken başka bir
husus da, vekalet ücretinin şahsi hak niteliği baki kalmak üzere yargılama
gideri olmasına karşın, yerel mahkemece verilen kararda yargılama giderinin
hazine üzerinde bırakılmasına kısımla ilgili olarak bir bozma yapılmamasıdır.
Zira eğer sanığın somut olayda CMK.'nun 327 nci maddesine göre yargılama
giderinden sorumluluğu kabul ediliyorsa, yargılama giderinin Devlet Hazinesi
tarafından yapılanlarla davaya katılan tarafın vekil tutması nedeniyle yaptığı
gider olarak ayrılmadan tüm giderlerin sanıktan tahsil edilmesine karar
verilmesi gerekir. Aksi bir durum CMK.'nun 324 üncü maddesine aykırı olacaktır.
Ayrıca hüküm, sadece
vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsizliğinden bozulduğuna ve bu husus
yeniden yargılama yapılmasını gerekli kılmadığına göre, CUMK.'nun 322 nci
maddesi uyarınca Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından düzeltilerek onanmasına
karar verilebilecekken bozma kararı verilmiştir.
Anılan
değerlendirmelerin ışığında Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin 06.07.2011
tarih ve 1036912174 sayılı ilamında yerel mahkemece 5237 sayılı TCK.'nun 184/5
inci maddesi uyarınca verilen düşme kararı nedeniyle katılan lehine vekalet
ücretine hükmedilmesi gerektiği noktasına ilişen bozma kararında isabet
bulunmamaktadır görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma
kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi
isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci
Başkanlığı'na gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire
çoğunluğuyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık sanıklar hakkında imar kirliliğine
neden olma suçundan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCY.'nın 184/5 inci
maddesi uyarınca düşmesine karar verilen olayda, katılan lehine vekalet ücreti
de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sanıkların sorumlu tutulmasının
olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya
içeriğine göre imar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasında,
sanıkların ruhsata aykırı olarak yaptıkları eklentiyi yargılama sırasında
yıkmaları nedeniyle haklarındaki kamu davasının 5237 sayılı TCY.'nın 184/5 inci
maddesi uyarınca düşmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yargılama giderleri
5271 sayılı CYY'nın 324 ila 330. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, anılan
Yasanın 324 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan Harçlar ve tarifesine
göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleriyle soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her
türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir
şeklindeki düzenlemeyle yargılama giderlerinin kapsamı, sanığın yükümlülüğü
başlıklı 325 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan Cezaya veya güvenlik
tedbirine mahkûm edilmesi halinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir
şeklindeki düzenleme ile de kural olarak ancak sanık hakkında cezaya veya güvenlik
tedbirine hükmolunması halinde sanığın yargılama giderlerinden sorumlu olacağı
belirlenmiştir.
Anılan Yasanın beraat
veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi halinde gider başlıklı 327
nci maddesinin birinci fıkrası ise Hakkında beraat veya ceza verilmesine yer
olmadığına karar verilen kişi, sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri
ödemeye mahkûm edilir şeklinde düzenlenmiş olup, fıkranın açık düzenlemesinden
de anlaşılacağı üzere, beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi
halinde sanık ancak kendi kusurundan ileri gelen giderlerden sorumlu olacaktır.
Madde gerekçesinde
kendi kusurundan ifadesinden ne anlaşılması gerektiği hakkında kamu davası
açılmış olan kişi savsama ve kusuruyla bilirkişi veya tanıkların dinleneceği
veya yüzleştirme yapılacak duruşmaya katılmamamsı ve bu işlemlerin
yenilenmesinin gerekmesi, kendisini suçlama gibi nedenlerden kaynaklanan
giderlerden sorumludur şeklinde açıklanmıştır.
5271 sayılı CYY'nın
223/8 inci maddesi uyarınca verilen düşme hükümlerinde sanığın yargılama
giderlerinden sorumlu olup olmayacağı ya da hangi hallerde sorumlu tutulacağına
yönelik herhangi bir düzenlemeye anılan yasanın yargılama giderlerine ilişkin
bölümünde yer verilmemiştir.
CYY'nın 327 nci
maddesinde yalnızca beraat veya ceza verilmesine yer olmadığına kararları
verilmesi halinde yargılama giderlerinin kimden ve ne şekilde tahsil edileceği
düzenlenmiş olduğundan, 223/8 inci maddesi uyarınca verilecek olan düşme
kararlarında yargılama giderlerinin kimden ne şekilde tahsil edileceği 327 nci
madde hükümlerine göre değil, 325 inci madde hükümlerine göre
belirlenmelidir.Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde imar
kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasında, sanıkların ruhsata
aykırı olarak yaptıkları eklentiyi yargılama sırasında yıkmaları nedeniyle 5237
sayılı TCY.'nın 184/5 inci maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine karar
verilmiştir.
5271 sayılı CYY'nın
325/1 inci maddesi gereğince, ancak ceza veya güvenlik tedbirine mahkumiyet
halinde yargılama giderlerinin sanıklara yükletilmesi olanaklı olup, sanıklar
hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilmiş olduğundan, katılan
lehine hükmolunacak vekalet ücreti de dahil olmak üzere yargılama giderlerinden
sanıkların sorumlu tutulması olanağı bulunmamaktadır.
Ceza Yargılaması
Hukukunda kıyasın olanaklı olduğu, bu itibarla kıyas yoluyla anılan Yasanın 327
nci maddesi uyarınca sanıkların katılan lehine hükmolunacak vekalet ücreti de
dahil olmak üzere yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiği ileri
sürülebilir ise de kıyas ancak genel nitelikteki hükümler bakımından söz konusu
olup, 327 nci maddenin ise istisnai bir hüküm olması nedeniyle, kıyas yoluyla
da olsa, maddenin kapsamının genişletilmesi olanaklı değildir.Öğretide bu
konuyla ilgili şu görüşler mevcuttur.
Ceza muhakemesi
hukukunda, kural olarak kıyas yapılabilir. Ancak, ceza muhakemesi hukukunda da
yasallık ilkesinin bir sonucu olarak kıyasa başvurulmasının sınırları vardır.
Şu hallerde kıyas (benzetme) yoluyla boşluk doldurulamaz: 1 sınırlayıcı
hükümlerin söz konusu olması, 2 istisnai hükümlerin söz konusu olması
(Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Bası, sf. 49), ceza muhakemesi
hukukunda üç noktada kıyas engellenmiştir bu üç noktada artık kanunilik ilkesi,
ceza muhakemesinde çok etkin bir rol oynamaya başlamıştır ve kıyas yasaktır.
Bunlar sınırlayıcı ve istisnai normlarla koruma tedbirlerine ilişkin
düzenlemelerdir (Ünver, YenerHakeri, Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası,
sf. 26)
Kaldı ki, 5271 sayılı
Yasanın 327 nci maddesinin düşme kararı verilmesi halinde de uygulanma olanağı
bulunduğu kabul edilse dahi, katılan lehine hükmolunacak vekalet ücretinin
sanıkların kusurundan kaynaklanan bir gider olarak kabulü olanaklı olmadığı
gibi, dosya kapsamına göre sanıkların kusurundan kaynaklanan bir gider de
bulunmadığından, yerel mahkeme tarafından kendisini vekil temsil ettiren
katılan için vekalet ücretine hükmolunmaması ve yargılama giderlerinin hazine
üzerinde bırakılmasına karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.
Bu itibarla, haklı
nedene dayanan itirazın kabulüyle Özel Daire bozma kararının kaldırılarak,
isabetli bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne
katılmayan üç Genel Kurul Üyesi itirazın reddi gerektiği yönünde karşı oy
kullanmıştır.
SONUÇ: Açıklanan
nedenlerle
1) Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne,
2 )Yargıtay 4. Ceza
Dairesi'nin 06.07.2011 gün ve 1036912174 sayılı bozma kararının kaldırılmasına,
3) Usul ve Yasaya
uygun olan Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinin 09.05.2007 gün ve 110332 sayılı
hükmünün onanmasına,
4) Dosyanın mahalline
gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 31.01.2012 tarihinde
yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.