Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 794 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1340 - Esas Yıl 2014





Taraflar arasındaki “yargılamanın yenilenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul Anadolu 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 02.05.2011 tarih, 2010/480 E. 2011/204 K. sayılı kararın incelenmesi, davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 08.05.2012 tarih ve 2012/3 E.2012/5325 K.sayılı kararı ile bozulmuş; davacı M.. İ.. vekili ile davalılardan H.. G.. vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27.12.2012 tarih, 2012/13879 E. 2012/15921 K. sayılı ilamı ile;(...Dava, yargılamanın yenilenmesi isteğine ilişkin olup, mahkemece önceden kurulan hükmün temyizi üzerine Dairece “…davacılar, inanç sözleşmesi hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasının delili olduğunu ileri sürdükleri 1.5.1998 tarihli anlaşma başlıklı belgenin önceki kararın kesinleşmesinden sonra ele geçirildiğini iddia etmişler, davalı B.. A.. savunmasında belgedeki imzanın kendisine ait olmadığını bildirmiş, mahkemece Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden alınan inceleme konusu belgede B.. A.. adına atfen atılmış imzaların orjinal imzalar olmayıp, bulundukları yere fotokopi yolu ile aktarıldığının" saptandığı şeklindeki rapora itibar edilerek yargılamanın yenilenmesi davasının reddine karar verilmiştir.Oysa, Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/39308 sayılı Hazırlık soruşturması sırasında aldırılan bir adet tek kişilik, bir adet te üç kişilik bilirkişi raporunda " 1.5.1998 tarihli anlaşma başlıklı belgede B.. A.. adına atılı bulunan imzaların B.. A.. eli mahsulü oldukları kanaatine varıldığı" bildirilmiştir.Hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin raporunda ise yeterli açıklayıcı ve tatmin edici gerekçe oluşturulmadığından, rapor, kapsamı itibariyle yeterince kanaat verici nitelikte bulunmamıştır.Hemen belirtilmelidir ki; yerel mahkemece önceki kurulan karar “14.4.1982 tarihli ve 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının 8/e ve 21.maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere "imza incelemesi" işinin aynı kurumun Fizik İhtisas Dairesine ait olduğu tartışmasızdır. Ne varki, anılan kurulun kararlarına karşı istisnai de olsa aynı yasanın 15.maddesi hükmüne göre Adli Tıp (Genel) Kuruluna gidilebileceği olanaklıdır.O halde, değinilen yasanın 15.maddesi ve işin yukarıda açıklanan mahiyeti dikkate alınarak Adli Tıp Genel Kurulundan mütalaa istenmesi ve elde edilecek sağlıklı, ayrıntılı ve önceden alınan raporları da irdeleyen rapora göre ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir…” gerekçesiyle bozulmuş; mahkemece bu bozma ilamına uyulmuştur.Bu durumda, bozma kararına uyulmuş olmakla, orada belirtilen hususların yerine getirilmesi ve o doğrultuda işlem yapılması zorunlu hale gelir. Anılan bu husus, usulü kazanılmış hakkın bir sonucudur.O halde, mahkemece İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünden rapor alınmak suretiyle neticeye gidilmiş olması doğru değildir. Öte yandan, sonradan ele geçen belge niteliği yerel mahkemece yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilerek, işin esası incelenmiş, keza işin esası hakkında hüküm kurulmuştur. Dairece de, bu husus benimsenerek yine işin esası konusunda bozma kararı oluşturulmuştur. Bu konuda Daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmadığına göre anılan hususta da yanlar yararına usuli kazanılmış hakkın doğduğu kabul edilmelidir.Ne var ki, Dairece, Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınması gereğine değinilerek karar bozulmuş isede, 19.02.2003 tarihinde 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununda 4810 sayılı Kanunla değişlik yapıldığı ve bu kanuna dayalı olarak 31.07.2004 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin Adli Tıp Kurulunun çalışma usullerine ait genel hükümlerin düzenlendiği 23/-I maddesi “Fizik ihtisas dairesi adlî belge inceleme şubesi ve trafik ihtisas dairesinin işleri Adlî Tıp Genel Kurulunda incelemeye alınmaz. Bu dairelerden birinin raporu ile diğer bir bilirkişi raporu arasında çelişki varsa, mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle ihtisas dairesi en az yedi uzmanın katılımıyla rapor hazırlar. Bu rapora daha önceki raporda imzası bulunan uzmanların, ihtisas dairesindeki görevi devam ettiği sürece, katılımı zorunludur. İhtisas dairesindeki uzman sayısının yediden fazla olduğu durumlarda, bu raporlarda görüş bildirecek uzmanlar her ay ihtisas dairesi başkanı huzurunda çekilecek kura ile belirlenir. Fizik ihtisas dairesinin adlî belge inceleme şubesi dışında kalan şubelerinde de yeterli sayıda uzman olduğu takdirde aynı hükümler geçerlidir. Kararlar oy çokluğu ile alınır. Eşitlik halinde daire başkanının bulunduğu taraf oy çokluğu sağlamış sayılır.” hükmü karşısında Dairenin bu konuda “Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınması” şeklindeki bozma kararının maddi hataya dayalı olduğu, bu şekildeki bozma kararına uyularak verilen kararların kazanılmış hakkın istisnasını teşkil edeceği kuralı gözetildiğinde yukarıdaki düzenlemeler gözönünde bulundurulmak suretiyle rapor alınması gerekeceği açıktır.Hal böyle olunca, yukarıda açıklandığı üzere işlem ifa edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.Davacı vekilinin, karar düzeltme isteğinin H.U.M.K.'nun 440. maddesi hükmü uyarınca kabulü gerekir...)gerekçesi ile oyçokluğu ile hüküm bozulmuş olup, dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili ve dahili davalı T.. T.. vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.Davacı M.. İ.. vekili; yargılamanın iadesine konu davada inanç sözleşmesi ve hile hukuksal nedenine dayalı olarak 32 ve 57 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ve tescil isteğiyle açılan davanın yazılı bir belgenin ibraz edilemediği gerekçesiyle reddedilip, kararın kesinleştiğini, ancak saklanan 1.5.1998 tarihli belgenin hükümden sonra ele geçirildiğini, ayrıca davalı H.. G.. ve ekibi hakkında açılan ceza davasının sonucu beklenmeden kararın verildiğini ileri sürüp, kesinleşen ilamın ortadan kaldırılarak, 32 ve 57 parsellerle ilgili yeni bir karar verilerek taşınmazların müflise ve iflas idaresine iadesine karar verilmesini 1086 s.HUMK’nun 445/1-7.maddelerine dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi yolu ile istemiştir.Davalılar vekili ve dahili davalı T.. T.. vekili, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden alınan “inceleme konusu belgede B.. A.. adına atfen atılmış imzaların orjinal imzalar olmayıp, bulundukları yere fotokopi yolu ile aktarıldığının" saptandığı şeklindeki rapora itibar edilerek yargılamanın yenilenmesi davasının reddine; davacılar Ş.. T.. ve H.. Ö.. yönünden açılan davaların açılmamış sayılmasına dair verilen ilk karar; Özel Dairece; Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/39308 sayılı hazırlık soruşturması sırasında aldırılan bir adet tek kişilik, bir adet de üç kişilik bilirkişi raporunda "1.5.1998 tarihli anlaşma başlıklı belgede B.. A.. adına atılı bulunan imzaların B.. A.. eli mahsulü oldukları kanaatine varıldığı" nın bildirildiği, hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin raporunda ise yeterli açıklayıcı ve tatmin edici gerekçe oluşturulmadığı ve kapsamı itibariyle yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 8/e ve 21.maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere "imza incelemesi" işinin aynı kurumun Fizik İhtisas Dairesine ait olduğu ne var ki, anılan kurulun kararlarına karşı istisnai de olsa aynı yasanın 15.maddesi hükmüne göre Adli Tıp (Genel) Kuruluna gidilebileceğinden Adli Tıp Genel Kurulundan mütalaa istenmesi ve elde edilecek sağlıklı, ayrıntılı ve önceden alınan raporları da irdeleyen rapora göre ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde bir hüküm kurulması gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, dosya İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı Grafoloji bölümüne gönderilerek alınan ve belgedeki imzanın B.. A.. eli ürünü olduğunu belirleyen rapor doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.Davalılar ile dahili davalı vekillerinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece bu kez, bozma kararına uyulmuş olmakla, orada belirtilen hususların yerine getirilmesi ve o doğrultuda işlem yapılmasının zorunlu hale geleceği, anılan bu hususun, usulü kazanılmış hakkın bir sonucu olduğu, o halde, mahkemece Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmayıp, bozma kararına aykırı olarak İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünden rapor alınmak suretiyle neticeye gidilmiş olmasının doğru olmadığı gerekçesi ile bozulmuştur.Davacı M.. İ.. vekili ve davalı H.. G.. vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ise Özel Dairece başlık bölümüne metni aynen alınan ilamdaki gerekçelerle bozulmuştur.Yerel mahkemece; bozmaya uyulmakla yapılacak tek işin bozma kararında belirtildiği üzere ayrıntılı rapor alınması gerekliliği karşısında, önceki raporlar arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde ayrıntılı bir rapor alınması olduğu,raporun Adli Tıp Genel Kurulundan alınması şeklindeki bir bozma nedeninin usuli olarak gösterilen bir yöntem olduğu ve davanın esası dikkate alındığında bozma kararına sıkı sıkıya bağlı bir gerekçe olmadığı, diğer yandan mahkemece Yargıtay tarafından alınması istenen ayrıntılı raporun Adli Tıp Genel Kurulu dışında yine resmi bir kurum niteliğinde olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Grafoloji Bölümünden alınmış olup, bozma nedenini karşılar nitelikte bir sonuca da ulaşıldığı, davacı tarafça Adli Tıp Genel Kurulu aracılığıyla yeni bir bilirkişi incelemesinin güven eksikliği nedeniyle kabul edilmediği, HMK’ nun 268. maddesi gereğince de o dönemdeki bir takım medya haberleri nedeniyle mahkemece ilgili resmi kurumun objektif ve tarafsız olarak davranamayacağı olgusu oluştuğundan ayrıntılı raporun yine resmi niteliği olan bir kurumdan alındığı, diğer yandan asıl bozma gerekçesinin raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi hususuna yönelik olduğundan, bu çelişkinin sadece Adli Tıp Genel Kurulu aracılığıyla giderilmesinin istenilmesinin, mahkemenin bu yöndeki takdir hakkını kısıtlayıcı nitelikte olup Anayasa'nın 138. maddesi gereğince hakime emir ve talimat niteliğinde olduğu, hakimin delilleri serbestçe değerlendirmesini de engellediği, bozma kararının maddi hataya dayandığının bozmada belirtildiği, maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile usuli kazanılmış hakkın doğmayacağının yasa gereği olduğu, diğer yandan Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 16/B maddesi ile ilgili yönetmeliğin 14,23/1,24/a maddeleri gereğince de Fizik İhtisas Dairesinin Adli Belge İnceleme Şubesi İşlerinin Adli Tıp Genel Kurulunda incelemeye alınamayacağının da belirtildiği, mahkemece esas bozma gerekçesine uygun olarak bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderildiğinden bozma kararına uyularak verilen kararların kazanılmış hakkın istisnasını teşkil edeceği kuralına dayanarak ayrıntılı raporun Adli Tıp Genel Kurulundan alınması hususundaki ısrarının anlaşılamadığı, zira Adli Tıp Genel Kurulundan bu şekilde bir rapor alınmasının fiilen imkansız olduğu gibi, karar düzeltme ilamında açıklandığı üzere yasal da olmadığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.Direnme kararını davalı B.. A.. vekili ,davalı H.. G.. vekili ile dahili davalı T.. T.. vekili temyiz etmiştir.Yargılamanın iadesine konu edilen Kartal 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.05.2005 tarih, 2004/161 E. ve 2005/300 K. sayılı dava dosyasının incelenmesinde; davacı A.. Ş.. adına Kadıköy İflas Müdürlüğü tarafından davalılar H.. G.., B.. A.. ve dahili davalı T.. T.. aleyhine, davacı A.. Ş..’in müzayaka halinde olması nedeniyle davalılardan H.. G.. ile A.. Ş.. arasında düzenlenen 1.9.1998 tarihli protokol uyarınca; 2698 ada 57 parsel ile 2697 ada 32 parselde kayıtlı taşınmazlar üzerinde ipotek ve hacizler bulunduğundan, bedelsiz olarak taşınmazların H.. G..’na devredilip H.. G.. tarafından taşınmazlar üzerindeki ipotek ve hacizlerin tasfiye edilerek tüm takyidatlardan arındırılmak suretiyle, taşınmazların piyasa değeri üzerinden satılarak satış bedelinden ipotek ve hacizlerden dolayı ödenen miktar ve vergiler düşürülüp, kalan paranın taraflar arasında eşit şekilde paylaştırılması hususunda anlaştıkları, bu amaçla protokolde yazılı taşınmazların ve daha önce davalı B.. A..’a teminat olarak devrettiği 32 ve 57 parsel sayılı taşınmazların davalı H.. G..’na “satış” şeklinde devredildiğini, davalı H.. G..’nun diğer davalıya ödediğini ileri sürdüğü 1.005.000.000.000 TL’nin karşılığını,haberi olmaksızın adına Sümerbank A.Ş.den kredi temin etmek suretiyle fazlasıyla geri aldığını,ayrıca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun bankaya 21.12.1999 tarihinde el koyması üzerine davalı H.. G..’nun edimlerini yerine getirmediği gibi, taşınmazların kayıtlarına yeni takyidatlar konulmasına sebebiyet verdiğini ileri sürüp; taraf muvazaası, müzayaka-gabin ve inançlı işlem iddiasıyla tapu kaydının iptal edilerek 32 ve 57 parsel sayılı taşınmazların takyidatlardan arındırılmış olarak davacı A.. Ş.. adına tescili için dava açıldığı görülmektedir.Yargılamanın iadesine konu davada yapılan yargılama sonucunda mahkemece davanın gabin, inançlı işlem ve taraf muvazaası hukuksal nedenlerine dayandığı, gabin iddiasında 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu; taraf muvazaası iddiasının davacı ile B.. A.. arasındaki işlemin ve H.. G..’na devre ilişkin işlemin yazılı delille kanıtlanamadığı; inançlı işlem iddiası yönünden ise varlığının miktarı itibariyle yazılı delil ile ispatı mümkün olduğundan B.. A.. ve davacı arasında bu yönde herhangi bir anlaşmanın varlığının kanıtlanamaması, H.. G.. ve davacı arasındaki işlemde ise protokolde taşınmazların mülkiyetinin davacıya iade borcunun bulunmaması ve ayrıca B.. A.. ile H.. G.. arasında 01/09/1998 tarihinde düzenlenmiş protokolün de satış tarihinden sonraki tarih olup inançlı işlem kapsamında kalmaması ve inançlı işlem olduğu ileri sürülen işlemin iptali talebiyle herhangi bir işlem yapılmadığından geçerli bulunup tarafları bağlaması gerekçelerine dayalı olarak dava reddedilmiştir.Davanın reddine dair kararın temyizi üzerine Özel Dairece, çekişmenin 29.05.1998 tarihinde satış yolu ile davalı B.. A..’a temlikinin inançlı işleme dayalı olduğuna dair 5.2.1947 tarih, 20/6 sayılı YİBK’da öngörüldüğü anlamda bir belge ibraz edilemediğinin anlaşıldığına; temliki işlem tarihinden sonrasında düzenlenen bir belge ya da delilin İBK anlamında mülkiyetin nakline dayanak olarak kabulüne olanak bulunmadığına göre; davacı ve davalı H.. G.. vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden hükmün onanmasına 15.2.2006 tarihinde karar verilmiş, karar düzeltme isteminin de reddi ile hüküm 12/06/2006 tarihinde kesinleşmiştir.İstanbul 8.Ağır Ceza Mahkemesinin 01.06.2005 tarih, 2004/55 E., 2005/40 K. sayılı ceza dosyası incelendiğinde; müdahil tüzelkişiler T.. T..(Sümerbank A.Ş.) ve BDDK, müdahil gerçek kişiler; Rafet Öztürk vs 76 kişi, müştekiler; Vasfi Akyol vs 177 kişi; sanıkları; H.. G.., Mehmet Nida Garipoğlu, Nizam Garipoğlu, A.. Ş.. ve diğerleri olmak üzere 52 kişi hakkında, 1997-27.10.2000 tarihleri arasında, cürüm işlemek için çete oluşturmak, oluşturulan çeteye üye olmak, nitelikli dolandırıcılık, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 22/3.md.sine muhalefet suretiyle zimmet suçlarından dava açıldığı, en son Yargıtay 7.Ceza Dairesi tarafından 16.10.2014 tarih, 2014/10552 E. 2014/16865 K.sayılı ilam ile bozulmakla davanın derdest olduğu anlaşılmıştır.Davacı M.. İ.. vekili tarafından, yargılamanın iadesi istemine konu edilen ilamın kesinleşmesinden sonra ele geçirilip iflas idaresine sunulan 1.5.1998 tarihli “anlaşma” başlıklı adi yazılı belgenin inançlı işlemin belgesi olduğu iddiası ile yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunulmuştur.Konunun aydınlatılması yönünden öncelikle yargılamanın iadesi kurumunun açıklanmasında yarar bulunmaktadır:Bilindiği üzere, yargılamanın iadesi yolu, kesin hükme bağlanmış olan bir davaya yeniden bakılamayacağına ilişkin kuralın en önemli istisnasıdır. Buna göre, bazı ağır yargılama yanlışlıklarından dolayı, kesin hükmün tekrar gözden geçirilmesine ve aynı dava hakkında yeni bir hüküm verilmesine istisnai olarak müsaade edilmektedir.Yargılamanın iadesi sebepleri 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 445.maddesinde tahdidi olarak sayılmıştır. Bu sebeplerin kıyas yolu ile genişletilmesi söz konusu değildir (Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü-6.Baskı- Cilt 5-sayfa 5156-5164,5171 ).Yargılamanın iadesi davası üç safhada (aşamada) incelenir;a)Mahkeme, ilk önce yargılamanın iadesi davasının mesmu (dinlenilebilir) olup olmadığını kendiliğinden (re'sen) araştırır. Mahkeme, burada genel dava şartlarından başka, yargılamanın iadesi davacısının davayı süresi içinde açıp açmadığını, teminat gösterip göstermediğini ve kanunda (HMK m. 375, mülga 1086 s.HUMK m. 445) yazılı bir yargılamanın iadesi sebebine dayanıp dayanmadığını kendiliğinden (re'sen) inceler. Mahkeme, bu şartlardan birinin mevcut olmadığı kanısına varırsa, yargılamanın iadesi davasını (esasa girmeden) mesmu olmadığından dolayı reddeder.Mahkeme, bu halde, yargılamanın iadesini isteyen tarafı para cezasına mahkum eder.b)Mahkeme, (birinci aşamada) yargılamanın iadesi davasının mesmu olduğu kanısına varırsa, esasa girerek, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru (varit) olup olmadığını araştırır.Mahkeme, tarafların ikrar veya kabulü ile bağlı olmaksızın, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin varit olup olmadığını re'sen araştırır. Yargılamanın iadesi sebebinin varlığını ispat yükü, davacıya aittir. Bu araştırma sonucunda, mahkeme, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru (varit) olmadığı kanısına varırsa, yargılamanın iadesi davasını reddeder.c) Mahkeme, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru olduğu kanısına varırsa, yargılamanın iadesi talebini kabul ederek, asıl dava hakkında yeni bir karar verir (Baki Kuru, a.g.e, sayfa 5254, 5256, 5257).Yargılamanın iadesi talebi üzerine mahkeme, ön inceleme yapmak amacıyla tarafları davet edip dinledikten sonra, talebin kanuni süre içerisinde yapılmış olup olmadığını, yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen hükmün kesin olarak verilip verilmediğini ya da kesinleşip kesinleşmediğini, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını kendiliğinden inceler (6100 sayılı HMK m 379,1). Bu koşullardan biri eksikse, hakim davayı esasa girmeden reddeder (HMK m 379/2). Bu sebeplerin varlığını davacı ispat edemezse dava reddedilir. İnceleme sonunda, dayanılan yargılamanın iadesi sebebi sabit görülürse, yeniden yargılama yapılarak ortaya çıkacak duruma göre verilmiş olan karar onanır veya kısmen yahut tamamen değiştirilir (Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 24.baskı, sayfa 608,609).Bu itibarla davaya bakan hâkimin yargılamanın yenilenmesi davasında her şeyden önce davanın dinlenilebilirlik (mesmu) koşullarının mevcut olup olmadığını kendiliğinden araştırması gerekir. Bu husus kamu düzenine ilişkin olduğundan, davanın her aşamasında hakim tarafından re’sen gözetilmelidir. Hakimin daha önce bu koşulları denetlemeyi ihmal etmesi davacı lehine kazanılmış hak oluşturmaz.Davacı yan eldeki davada, HUMK’nun 445.maddesinin 1 ve 7.bentlerine dayalı olarak yargılamanın yenilenmesini istemiştir.Davacı vekili öncelikle, 1086 sayılı HUMK'nun 445. maddesinin birinci bendinde düzenlenen; “Muhakeme esnasında esbabı mücbireye veya lehine hükmolunan tarafın fiiline binaen elde edilemeyen bir senet veya vesikanın hükmün itasından sonra ele geçirilmiş olması,” nedenine dayanmıştır.Yeni bir belge veya senedin ele geçirilmiş olmasının yargılamanın iadesi sebebi teşkil edebilmesi için, şu koşulların birlikte bulunması gerekir:1-Bu senet veya belge davaya bakıldığı sırada mevcut olmalıdır. Hüküm verildikten sonra düzenlenmiş olan bir belgeye dayanılarak yargılamanın iadesi istenemez.2-Yeni ele geçirilmiş olan belgenin, hükmü etkileyecek (karara müessir) nitelikte olması gerekir. Yani, yargılama sırasında mahkemeye sunulmuş olsaydı, başka bir hüküm verilmesine neden olabilecek bir belge olmalıdır.3-Bu yeni belgenin hükmün verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması gerekir.4-Bu yeni senet veya belgenin, yargılama sırasında (hükümden önce) (a) bir mücbir sebepten dolayı, (b) lehine hüküm verilen tarafın fiilinden dolayı elde edilememiş olması gerekir. Maddede belirtilen zorlayıcı nedenden anlaşılması gereken, yargılamanın iadesini isteyen tarafın söz konusu belgeyi dava sırasında elde edememesinin kendi kusuruna dayanmamasıdır. Yargılamanın yenilenmesini isteyen taraf, bu belgenin hükmün kesinleşmesinden önce elde edilememesinde kusurlu olmadığını ispat etmek zorundadır. Elde edilememenin sebebi karşı tarafın veya üçüncü kişinin eylemi olabilir (Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Ders Kitabı, 24.Baskı,sayfa 678,679).Somut olayda; yargılamanın yenilenmesine dayanak yapılan belgenin, dava dışı Salim Al tarafından 13.07.2006 tarihli dilekçe ekinde müflis A.. Ş.. İflas Masasına sunulduğu ve anılan kişinin dilekçedeki beyanında; “A.. Ş..’in eski yazıhanesinde mali müşavirlik yaptığını, yaklaşık 1 yıl önce dosyalarını tevsik ederken bu evrakın eline geçtiğini ayrıca bu evrakı kendisinin de imzaladığını, eline geçince de iflas idaresine teslim ettiğini, bu belgeyi fotokopi olarak bulduğunu, aslının nerede olduğunu bilmediğini, her evraktan bir fotokopi aldığını, aslının kimde kaldığını bilmediğini” ifade ettiği anlaşılmaktadır.Yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak sunulan belge incelendiğinde; “anlaşma” başlıklı adi şekilde düzenlenen 01.05.1998 tarihli A.. Ş..-B.. A..-Salim Al da dahil 13 kişinin imzasının bulunduğu; belgenin içeriğinde dava konusu 32 ve 57 parsel sayılı üzerinde okul bulunan iki taşınmazın güvenilir kişi olarak B.. A..’a temlik edileceği, işler düzene girince B.. A..’ın ödediklerini alıp bu iki taşınmazı iade edeceği hususunun düzenlendiği; yargılamanın iadesine konu davanın 03.10.2000 tarihinde açıldığı, 12.06.2006 tarihinde kesinleştiği, bu davada Özel Dairece “..A.. Ş.. tarafından 29.05.1998 tarihinde davalı B.. A..’a satış suretiyle temlikin inançlı işleme dayalı olduğuna dair 5.2.1947 tarih, 20/6 sayılı YİBK’da öngörüldüğü anlamda düzenlenen bir belge ibraz edilemediği…” belirtilerek davanın reddine ilişkin kararın onanıp kesinleşmesi sonrasında, belgenin A.. Ş..’in eski muhasebecisi Salim Al tarafından 13.07.2006 tarihinde bürosunda evrakları tasnif sırasında ele geçirildiği belirtilerek ortaya çıkartılması ve İflas İdaresine sunulması üzerine, İflas İdaresi tarafından 21.07.2006 tarihinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.Yargılamanın iadesine konu edilen davanın ise, 2000 yılında açıldığı, 2006 yılına kadar çeşitli safahatlardan geçerek davanın reddine ilişkin kararın kesinleştiği, yargılamanın hiçbir safhasında, taraflarca düzenlenen “anlaşma” başlıklı belgeden, önemli bir belge olmasına rağmen söz edilmediği görülmektedir.Öte yandan belgenin ele geçirilememesinde; davalı tarafın kusuru olduğu, mücbir bir sebep bulunduğu ya da müflis A.. Ş..’in kusurunun olmadığı davacı tarafından kanıtlanmış da değildir. Kaldı ki, bu belgenin 13 kişinin imzasını taşıyan ve çok önemli hükümleri içeren bir belge olması nedeniyle gizlenmesinin ve bilinmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu da açıktır.Bu durumda, davacının HUMK’nın 445.maddesinin 1. bendine dayalı olarak yargılamanın yenilenmesini isteyebilmesi olanaklı değildir.Davacının dayandığı ikinci neden, 1086 sayılı HMUK'nun 445. maddesinin yedinci bendinde açıklanan “Mahkümunleh tarafından hükme müessir diğer bir hile ve hud'anın kullanılmış olması” hükmü olup, davacı tarafından, davalının hükme etkili nasıl bir hile, hud’a kullandığı hususu da usulünce ortaya konulamamış ve kanıtlanamamıştır.Öyle ise, davacının bu maddelere dayalı olan yargılamanın iadesi isteminin, işin esasına girilmeden reddedilmesi gerekir. Bu durum yargılamanın her safhasında re’sen nazara alınacak hususlardan olup, kamu düzenine ilişkin bulunması nedeniyle usuli kazanılmış hakkın da istisnasını oluşturur.Hal böyle olunca, mahkemece yargılamanın iadesi istemine ilişkin davanın koşulları oluşmadığından reddine karar verilmelidir.Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler tarafından mahkemece alınan raporun yeterli olduğu, belgedeki imzanın B.. A.. eli ürünü olduğunun kanıtlandığı, bozma ilamının çoğunluk görüşünde değinildiği şekilde Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 23/1 maddesinde düzenlendiği üzere Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince en az yedi uzmanın katılımıyla rapor hazırlanmasının gerekmediği; yerel mahkeme ve Özel Daire arasında dayanılan belgenin yargılamanın iadesi nedeni olarak kabul edilip, işin esasına girildiği, bu nedenle artık davanın mesmu olmadığından reddinin de yerinde olmadığı gerekçeleriyle, yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü savunulmuşsa da, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında diğer bir kısım üyeler de, mahkemece Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasına ilişkin bozma ilamına uyulması nedeniyle, bozma ilamı gereğinin yapılarak Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin 23/1 maddesinde düzenlendiği üzere Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince en az yedi uzmanın katılımıyla düzenlenecek raporun alınması gerektiği ve bozma ilamının yerinde olduğu görüşünü savunmuşlarsa da, bu görüş de Kurul çoğunluğunca kabul görmemiştir.Açıklanan bu değişik gerekçe ile usul ve yasaya aykırı olan direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalı B.. A.. vekili, davalı H.. G.. vekili ile dahili davalı T.. T.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda açıklanan değişik gerekçelerle 6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, 28.01.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.KARŞI OYDava,yargılamanın iadesi istemine ilişkindir.Yargılamanın iadesi davası üç aşamada incelenir;1- Mahkeme önce yargılamanın iadesi davasının mesmu(dinlenebilir)olup olmadığını kendiliğinden(re'sen)araştırır. Mahkeme burada, genel dava şartlarından başka, yargılamanın iadesi davacısının davayı süresi içinde açıp açmadığını, yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen hükmün kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olup olmadığını ve ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını kendiliğinden(re'sen)inceler. Mahkeme bu şartlardan birinin mevcut olmadığı kanısına varırsa, yargılamanın iadesi davasını (esasa girmeden)mesmu olmadığından dolayı reddeder. Bu aşama ile ilgili 1086 sayılı HUMK'da herhangi bir düzenleme bulunmamakta ise de, uygulamada HUMK'nın 450.maddesinin mevhumu muhalifi dikkate alınarak bu inceleme yapılmaktaydı. Ancak 6100 sayılı HMK'da, ilk aşamada yapılacaklar ile ilgili “Talebin incelenmesi” başlıklı 379.maddede ayrıntılı ve açık bir düzenleme getirilmiştir.2-Mahkeme (birinci aşamada)yargılamanın iadesi davasının mesmu olduğu kanısına varırsa, esasa girerek ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru olup olmadığını araştırır.Mahkeme, tarafların ikrar veya kabulü ile bağlı olmaksızın, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin varit olup olmadığını re'sen araştırır. Yargılamanın iadesi sebebinin varlığını ispat yükü davacı taraftadır. Bu araştırma sonucunda, mahkeme, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru(varit) olmadığı kanısına varırsa, yargılamanın iadesi davasını reddeder.3- Mahkeme,ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin doğru olduğu kanısına varırsa yargılamanın iadesi davasını kabul ederek asıl dava hakkında yeni bir karar verir.(HMK m.380)(Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü İstanbul 2001 6.Baskı Cilt 5,Sayfa 5254)Somut olayda, davacı M.. İ.. vekili tarafından, 01.05.1998 tarihli “Anlaşma” başlıklı belgenin önceki hükümden sonra ele geçirildiği iddiasıyla HUMK'nın 445/1-7.maddelerine dayalı olarak 21.07.2006 tarihinde açılan yargılamanın iadesi davasında mahkemece, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nin raporuna dayalı olarak davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 27.10.2009 tarih ve 8938 E.,10842 K.sayılı ilamıyla, Kartal C.Başsavcılığı'nın hazırlık soruşturması sırasında alınan raporlarda belgedeki imzanın davalı B.. A..'ın eli ürünü olduğu kanaatinin bildirildiği, Adli Tıp Kurumu Yasası'nın 15.maddesinde istisnai de olsa Adli Tıp (Genel) Kurulu'na gidilebileceğinin kabul edildiği,Adli Tıp (Genel)Kurulu'ndan mütalaa istenerek ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerektiği belirtilerek oybirliği ile hükmün bozulmasına karar verilmiş, karar düzeltme istemi de oybirliği ile reddedilmiştir.Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuarı'ndan alınan rapora dayalı olarak dayanılan belge altındaki imzanın B.. A..'ın eli ürünü olduğunun kabul edildiği gerekçesiyle yargılamanın iadesi isteminin kabulüne, mahkemenin 2004/161 E.,2005/300 K.sayılı ilamının iptaline, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir. Hükmün davalılar vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 08.05.2012 tarih ve 3 E.,5325 K.sayılı ilamı ile, bozma kararına uyulmuş olmakla orada belirtilen hususların yerine getirilmesi ve o doğrultuda işlem yapılmasının zorunlu hale geldiği, bu hususun usuli kazanılmış hakkın bir sonucu olduğu, mahkemece Adli Tıp Genel Kurulu'ndan rapor alınmayıp, bozma kararına aykırı olarak İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı'ndan rapor alınmak suretiyle sonuca gidilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle oybirliği ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Davacı ve davalı Hayyam Gariboğlu vekillerinin karar düzeltme istemi üzerine,Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 27.12.2012 tarih ve 13879 E.,15921 K.sayılı ilamı ile, mahkemece İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğü'nden rapor alınmak suretiyle sonuca gidilmesinin doğru olmadığı, öte yandan sonradan ele geçen belgenin niteliğinin yerel mahkemece yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilerek, işin esasının incelendiği, keza işin esası hakkında hüküm kurulduğu, Dairece de bu hususun benimsenerek yine işin esası konusunda bozma kararı oluşturulduğu, bu konuda daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmadığına göre anılan hususta yanlar yararına usuli kazanılmış hak doğduğunun kabulünün gerektiği, ne var ki Daire'ce Adli Tıp Genel Kurulu'ndan rapor alınması gerektiğine değinilerek karar bozulmuş ise de, 19.02.2003 tarihinde 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nda 4810 sayılı Kanun ile değişiklik yapıldığı, bu Kanun'a dayalı olarak yürürlüğe giren Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği'nin Adli Tıp Kurulu'nun çalışma usullerine ait genel hükümlerin düzenlendiği 23/1.maddesinin, “ Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi ve Trafik İhtisas Dairesi'nin işleri Adli Tıp Genel Kurulu'nda incelemeye alınmaz. Bu dairelerden birinin raporu ile diğer bir bilirkişi raporu arasında çelişki varsa, Mahkeme veya Cumhuriyet Savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle ihtisas dairesi en az yedi uzmanın katılımıyla rapor hazırlar. Bu rapora daha önceki raporda imzası bulunan uzmanların, ihtisas dairesindeki görevi devam ettiği sürece katılımı zorunludur. İhtisas dairesindeki uzmanların sayısının yediden fazla olduğu durumlarda, bu raporlarda görüş bildirecek uzmanlar her ay ihtisas dairesi başkanı huzurunda çekilecek kur'a ile belirlenir. Fizik İhtisas Dairesi'nin, Adli Belge İnceleme Şubesi dışında kalan şubelerinde de yeterli sayıda uzman olduğu takdirde aynı hükümler geçerlidir. Kararlar oy çokluğu ile alınır. Eşitlik halinde daire başkanının olduğu taraf oyçokluğu sağlamış sayılır.” hükmü karşısında Dairenin bu konuda ”Adli Tıp Genel Kurulu'ndan rapor alınması” şeklindeki bozma kararının maddi hataya dayalı olduğu, yukarıdaki düzenleme gözönünde bulundurulmak suretiyle rapor alınması gerekeceğinin açık olduğu, hal böyle olunca mahkemece yukarıda açıklandığı üzere işlem ifa edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne oyçokluğuyla karar verilmiştir.Mahkemece, davacı vekilinin Adli Tıp Genel Kurulu aracılığıyla yeni bir bilirkişi incelemesini güven eksikliği nedeniyle kabul etmediği, Adli Tıp Genel Kurulu dışında imza incelemesi yapabilecek herhangi bir kuruma dosyanın gönderilmesini talep ettiği, imza incelemesinin yapıldığı dönemdi Adli Tıp Kurumu ile ile ilgili olarak medyadaki haberler nedeniyle şaibenin artması üzerine davacı vekilinin talebinin yerinde görüldüğü, aynı incelemeyi yapabilecek olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Grafoloji Bölümü'ne gönderildiği, mahkemece bozma ilamına davanın esası ile ilgili olarak raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi gerekliliği karşısında uyulduğu, raporun Adli Tıp Genel Kurulu'ndan alınması şeklindeki bozma nedeninin usuli olarak gösterilen bir yöntem olduğu, davanın esası dikkate alındığında bozma kararına sıkı sıkıya bağlı bir gerekçe olmadığı, mahkemede ilgili resmi kurumun objektif ve tarafsız olarak davranamayacağı olgusu oluştuğundan raporun yine resmi niteliği olan bir kurumdan alındığı, çelişkinin ille de Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu aracılığıyla giderilmesinin istenmesinin mahkemenin bu yöndeki takdir hakkının kısıtlanması niteliğinde olup T.C.Anayasası'nın 138.maddesi gereğince hakime emir ve talimat niteliğinde olduğu, ayrıca HMK'nın 282 ve 198.maddelerine de aykırılık teşkil etmekte olup , hakimin delilleri serbestçe değerlendirmesini de engeller nitelikte olduğu, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi tarafından karar düzeltme sonucunda açıklanan gerekçede bozma kararının maddi hataya dayandığının açık bir şekilde belirtildiği, maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile usuli kazanılmış hakkın doğmayacağının yasa gereği olduğu, Adli Tıp Genel Kurulu'ndan bu şekilde rapor alınmasının fiilen imkânsız olduğu gibi karar düzeltme gerekçesinde açıklandığı üzere yasal da olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine, davacının yargılamanın iadesi isteminin kabulüne, mahkemenin 2004/161 E.,2005/300 K.sayılı ilamının iptaline, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.Somut olayda yargılamanın iadesi istemine konu 2004/161 E.,2005/300 K.sayılı kararın temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek 12.06.2006 tarihinde kesinleşmesinden sonra, davacı M.. İ.. vekilince, 01.05.2005 tarihli inançlı işleme ilişkin belgenin ele geçirildiği belirtilerek HUMK'nın 445/1-7.maddelerine dayalı olarak yargılamanın iadesi isteminde bulunulmuştur. Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 08.05.2012 tarih ve 3 E.,5325 K.sayılı ilamında da belirtildiği üzere, mahkemece yargılamanın iadesi davasının yukarıda özetlenen inceleme aşamalarına uygun olarak mesmu(dinlenebilir)olup olmadığı incelenmiş, ele geçtiği ileri sürülen belgenin niteliğinin HUMK'nın 445/1-7(HMK m 375/1-ç ve h)maddelerinde sayılan sebeplerden olduğu kabul edilerek ikinci aşamaya, yani ileri sürülen sebebin doğru olup olmadığının incelenmesine geçilmiş, esasa ilişkin gerekçelerle hüküm kurulmuştur. Yine Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nce de, re'sen incelenmesi gereken ileri sürülen sebebin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığı yolundaki ön inceleme yapılıp, belgenin kanunda yazılı sebeplere uygun olduğu kabul edilerek esasa ilişkin gerekçelerle hüküm bozulmuştur. Yargılamanın iadesi sebebi olarak ileri sürülen sebebin kanunda yazılı sebeplerden olduğu hususunda usuli kazanılmış hak oluşmuş olup, yerel mahkeme ile Yüksek Yargıtay 1.Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlık, ikinci aşamadan, yani bir başka deyişle ileri sürülen sebebin doğru olup olmadığı hususunda yapılması gereken incelemenin yönteminden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, sayın çoğunluğun, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 27.12.2012 tarih ve 13879 E,15921 K. sayılı kararında ayrık görüş bildiren sayın üyelerin görüşü gibi, yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak dayanılan belgenin HUMK'nın 447/1-7.maddesinde sayılan sebeplerden birine uygun olmadığı, davanın mesmu olmadığından reddi gerektiği yolundaki görüşüne katılmıyorum.Mahkemece Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin Adli Tıp Genel Kurulu'ndan mütalaa alınması gerektiğine işaret eden 27.10.2009 tarih ve 8938 E,10842 K.sayılı bozma ilamına uyulmayıp araştırma yöntemi açısından şimdiki gibi direnme kararı verilmemiş, bozma ilamına uyulmakla taraflar yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Mahkemenin, uyulmasına karar verilen bozma ilamında belirtilen yöntemle araştırma yapması gerekmekte olup, bu hususun Anayasa'nın 138.maddesindeki hakime emir ve talimat verme yasağı ile herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi, HMK'nın 282 ve 198.maddelerindeki hakimin delilleri serbestçe değerlendireceği yolundaki ilkelere aykırılık teşkil ettiğinden de sözedilemez. Mahkemece,Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 27.12.2012 tarih ve 13879 E,15921 K.sayılı bozma ilamında açıklandığı gibi, Adli Tıp Kurumu'ndan,Adli Tıp Kurulu Kanunu'ndaki değişiklik ve Yönetmeliğin 23/1.maddesindeki yöntemle 01.05.1998 tarihli belgedeki B.. A..'ın imzası ile ilgili inceleme yapılmasını isteyip rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, somut dayanakları açıklanmaksızın, hukuki nitelik taşımayan,”davacının güven eksikliği sebebiyle Adli Tıp Kurumu'nda rapor alınmasını istemediği, imza incelemesinin yapılacağı dönemde medyadaki haberler nedeniyle anılan kurum ile ilgili şaibenin artması üzerine davacının talebinin uygun görüldüğü” yolundaki gerekçeyle, bozma ilamı bölünerek inceleme yöntemi ile ilgili kısmının bozma kararına sıkı sıkıya bağlı olmadığı belirtilerek direnme kararı verilmesinin doğru olmadığı düşüncesiyle yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşündeyim. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar SANIĞIN DENETİM SÜRESİ İÇİNDE YENİ BİR SUÇ İŞLEMESİ - ZAMANAŞIMI Normal 0 21 false false false TR X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4 Avukatın yapamayacağı işler- ortak çalışan avukatlar da işi yasal olarak reddetmek zorundadır. 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun 38.maddesinde avukatın işi ret mecbureyetinde olduğu haller gösterilmiş, aynı maddenin (c) bendi; “Avukatın evvelce hakim, hakem, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak görev yapmış olmasını” işi reddetme sebebi olarak kabul etmiş, aynı maddenin son fıkrasın Esastan verilmiş bir ret kararı olduğundan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince nisbi vekalet ücreti verilmelidir (...Davacı vekili, 24.12.2008 tarihli sözleşme ile davalının T. Markası altında bayilik faaliyetinin gerçekleştirdiğini, davalıya ait taşınmaz üze-rinde 2021 yılına kadar lehlerine intifa hakkı verildiğini ve intifa bedelinin peşin olarak ödendiğini, Rekabet Kurulunun bayilik sözleşmelerini 5 yıl il Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?