Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 77 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 21447 - Esas Yıl 2013





Dolandırıcılık suçundan sanıkların beraatları ile sahtecilik suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin hükümler, Cumhuriyet savcısı, katılan vekili ve sanık T.. B.. müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü.Sanıklardan Türkay’ın, diğer sanık E.. Ç..’nın yönlendirmesi ile borçlarının ödenmesi maksadıyla katılan şirketi alacaklı olarak gösterip, borçlu şirket yetkilisi gibi davranarak 15.10.2008 ile 10.11.2008 tarih ve 20.000 TL bedelli bonoları imzalamasına rağmen vadeleri geldiğinde ödenmedikleri gibi, şirket yetkilisi olan M.. Ş.. tarafından imza inkârında bulunulduğu, sonrasındaki hukuk mahkemelerinde bu taleplerin sürdürülmesi suretiyle alacağın tahsiline engel olunduğunun iddia edildiği olayda;1-Sanıklar hakkında dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararına yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;Önceden doğan borç dolayısıyla katılana verilen senetlerin karşılıksız çıkması üzerine oluşan zararın kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucunda oluşmaması nedeniyle dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle sanıklar hakkında verilen beraat kararlarında bir isabetsizlik görülmemiştir.Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, beraat kararlarının kanuna aykırı olduğuna ilişkin katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,2-Sanıklar hakkında sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;a)Sanıklardan Türkay’ın aşamalardaki tüm savunmalarında; E.. Ç.. ve M.. Ş.. ile birlikte şirket ortağı ve imza yetkilisiyken, 22.07.2007 tarihinde ortaklıktan resmen ayrılıp, ticaret sicilinde ilan verdirmesine rağmen, fiili ilişkisinin devam ettiğini ve bu süreçte katılan şirketle sürekli ticari ilişki içerisinde bulunduklarını, aynı şekilde daha öncesinde de kendisi ve Engin tarafından imzalanan çeklerin şirket tarafından ödendiğini, ancak bonoların imzalanmasından sonra, şirketin ekonomi sıkıntı yaşaması ve şirket yetkilisi Murat’ın senetlerden haberdar olmaması nedeniyle imza inkarında bulunduğunu, suça konu senetleri daha önce almış oldukları mallara ilişkin borcun ödenmemesi üzerine katılan tarafın ısrarı nedeniyle düzenlenmek zorunda kaldığını, bu sırada Engin’in de yanında olduğunu, katılan şirket temsilcisinin de kendisinin resmi yetkili olmadığını bildiğini belirterek suçlamaları kabul etmemesi ve E.. Ç..’nın ifadelerinin de aynı doğrultuda olması yanı sıra katılan vekilinin vermiş olduğu şikayet dilekçesinde de, sanıkların şirketiyle sürekli güven ilişkisi içerisinde çalıştıklarını, 22.07.2007 tarihinden sonra şirketin diğer ortağı olan M.. Ş..’ın yetkili kılınmasına ve ticari ilişkinin 09.05.2008 günü yapılmış olmasına rağmen, sanıkların daha önce düzenleyip imzaladıkları çeklerin itiraz edilmeksizin ödendiğini, bonolara ilişkin sıkıntı çıktığını belirterek sanıkları kısmen doğrulaması, şirket yetkilisi olan tanık Murat’ın da, benzer şekilde sanıklardan Türkay’ın fiili ortaklığının devam ettiğini, şantiye işlerini Türkay’ın yönettiğini ve iş takiplerinin onun tarafından yapıldığını, ancak senetlerle ilgili her iki sanığın kendisine bilgi vermemesi nedeniyle itirazda bulunduğunu belirtmesi karşısında; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.03.1992 gün ve 80/98 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, mağdurun önceden verdiği açık ya da örtülü rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failde mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığının ileri sürülemeyeceği, bu rızaya dayanarak başkasının yerine imza atan kimsede suç kastının varlığının kabul edilemeyeceğinden ve somut olayda, sanığın daha öncesinde de düzenlendiği çeklerin ödenmiş olması nedeniyle, bu konuda örtülü bir rızanın varlığının kabul edilmesi gerektiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanıkların beraatları yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,Kabule göre de;b)Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 5271 sayılı CMK’nın 231/6-c madde ve bendinde işaret olunan zarar kavramının, kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenebilir, ölçülebilir maddi zararlara ilişkin olduğu, manevi zararların bu kapsama dâhil edilmemesi gerektiği, zarar koşulunun ancak zarar suçlarında dikkate alınması gereken bir unsur olduğu, suça konu senetlerin sahte olarak düzenlendiğinin iddia edilmesi nedeniyle, resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi ile oluşmuş somut bir zarardan söz edilemeyeceği hususu da göz önünde bulundurularak, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 18.09.2012 tarih ve 2012/2-168-1776 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; koşullu bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarına ilişkin objektif koşulların varlığı halinde, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin olan, seçenek yaptırıma veya tedbire çevirme ya da erteleme hükümlerinden önce ve 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce re’sen, bu değişiklikten sonra ise, sanıkların hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi halinde mahkemece değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanması gerektiğinden, suç tarihi itibariyle sabıka kayıtları bulunmayan sanıkların zararı gidermediklerinden bahisle yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle CMK’nın 231. maddesinde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,c)Mahkum oldukları uzun süreli hapis cezası ertelenen sanıklar hakkında TCK’nın 53. maddesinin bir kısım bentlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,Kanuna aykırı olup, Cumhuriyet savcısı, katılan vekili ve sanık Türkay müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesine istinaden halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, 11.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.