Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7382 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 2241 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacı vekili, müvekkilinin takip borçlusundan olan alacağının tahsili amacıyla ... İcra Müdürlüğü'nün 2009/4663 E. sayılı icra dosyasında icra takibi başlatıldığını, takibin kesinleşmesi üzerine takip borçlusuna ait taşınmazlara haciz şerhi konulduğunu, davalı ...'nin de ... İcra Müdürlüğü'nün 2013/81 E. sayılı icra dosyasında takip başlattığını, aynı taşınmazlar üzerine davalının talebiyle haciz şerhi konulduğunu, ancak kendisi tarafından koydurulan hacizlerin davalının hacizlerinden önceki tarihli olduğunu, ayrıca davalının aslında takip borçlusundan alacaklı olmadığını ve bu alacağın muvazaalı olduğunu, buna rağmen düzenlenen 25.11.2013 tarihli sıra cetvelinde davalıya 3. sırada pay ayrıldığını, kendisinin alacağına ise 4. sırada yer verildiğini ileri sürerek, müvekkilinin alacaklı olduğu icra dosyasının 3. sıraya alınmasını ve davalıya ayrılan payın müvekkilinin alacaklı olduğu icra dosyasına ödenmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkilinin takip borçlusundan alacağının olduğunu, bu hususun icra dosyası ile sabit olduğunu, davacının haciz yenilemesi yaptığını, bu nedenle sıraya itirazının da haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; ... İcra Müdürlüğü'nün 2013/81 E. sayılı dosyası ile, alacaklı ... tarafından borçlu ... aleyhine, 18.07.2008 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapıldığı, ödeme emrinin borçluya 17.02.2008 tarihinde tebliğ olduğu, borçlunun murisinden intikal eden taşınmazlar üzerine 25.10.2010 tarihinde haciz konulduğu, dosyanın yenilenerek 2013/81 E. sayısını aldığı, Satış Memurluğu'nun 20.11.2013 tarih ve 2013/2 satış sayılı kararı ile satışı yapılan borçlunun murisinden intikal eden taşınmazlar üzerine 16.01.2013 tarihinde haciz konulduğu, ... İcra Müdürlüğü'nün 2008/1609 E. sayılı dosyası ile, alacaklı ... tarafından borçlu ... aleyhine, 18.06.2008 tarihinde, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapıldığı, ödeme emrinin borçluya 26.06.2008 tarihinde tebliğ olduğu, satışı yapılan aynı taşınmazlar üzerine 29.07.2008 tarihinde haciz konulduğu, Kozan İcra Müdürlüğü'nün 2009/4663 E. sayılı dosyası ile, alacaklı ...'nın borçlu ... aleyhine, 24.11.2009 tarihinde kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapıldığı, ödeme emrinin 21.04.2010 tarihinde borçluya tebliğ edildiği, satışı yapılan aynı taşınmazları üzerine 05.09.2013 tarihinde haciz konulduğu, icra dairesince yapılan derece kararının doğru ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.1-Dava, davalı alacaklının hem sırasına, hem de alacağın esası ve miktarına yönelik sıra cetveline itiraza ilişkindir.Anayasa'nın 141/3. maddesi uyarınca, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır.6100 sayılı HMK'nın 297/1-c maddesi uyarınca, hükmün tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir. HMK'nın 297/2. maddesinde, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararlarda bulunması gereken gerekçeler sayesinde taraflar, hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da HUMK'nın 428. maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilecektir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemece, tarafların tüm delilleri açıkça değerlendirilerek davanın hangi gerekçeyle reddedildiğinin karara yansıtılması gerekirken, yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması, Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkını ihlâl edecektir.YHGK'nın 07.12.2011 tarih ve 15-708 E., 737 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re'sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK'na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (A.g.e. s. 472).Bu durumda mahkemece, davanın esasına yönelik, denetime elverişli herhangi bir gerekçe oluşturulmaksızın, sıra cetvelinde yer alan icra dosyaları özetlendikten sonra "icra dairesince yapılan derece kararının doğru ve hukuka uygun olduğu" yolundaki görünen gerekçeyle, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmeyerek, hükmün bozulması gerekmiştir.2- Bozma nedenine göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.3- Kabule göre, borçluya ait mahcuz satış bedelinin bütün alacaklıların alacağını karşılamaması halinde düzenlenecek sıra cetveline itiraz, alacağın esas ve miktarına ya da hem sıraya hem alacağın esasına yönelikse dava yoluyla genel mahkemede (İİK m. 142/1), itiraz sadece sıraya yönelikse şikayet yoluyla icra mahkemesinde (İİK m. 142/son) ileri sürülmelidir. Hem sıraya ve hem de alacağın esas ve miktarına yönelik itirazların birlikteileri sürülmesi halinde mahkemece kural olarak, önce sıraya yönelik uyuşmazlığın çözülmesi, bu itirazın yerinde olmadığının anlaşılması halinde ise davalı alacağının varlığına ve miktarına yönelik itirazın incelenmesi gerekir.Öte yandan sıraya ilişkin itirazın yerinde olmadığının anlaşılması halinde, muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında iddia, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı güttükleri noktasındadır. Bunun için muvazaalı muamelenin borçlandırıcı işleme göre yapıldığı tarih önem taşır. Muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Diğer anlatımla, muvazaadan söz edilebilmesi için, kural olarak, muvazaalı olduğu ileri sürülen alacağın, kendisinden mal kaçırıldığı iddia edilen alacaktan daha sonra veya yakın tarihlerde doğmuş olması, diğer anlatımla kural olarak muvazaalı tasarrufun, diğer alacaklı lehine yapılan borçlandırıcı işlemden sonraki tarihi taşıması gerekir. Takip işlemlerinin hızlandırılması, İİK’nın 20. maddesi uyarınca sürelerden feragat ve haczin borçlunun beyanı üzerine koyulması, tek başına muvazaayı gösteren vakıalar değildir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, davalı alacaklıdadır. Davalı alacaklı alacağının varlığını ve miktarını, takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilecek nitelikte olan usulüne uygun, birbirini doğrulayan yazılı delillerle kanıtlamalıdır. Her zaman düzenlenmesi mümkün olan çek ve bono, alacağın varlığını ispatlamaya tek başına yeterli değildir. Senetler, faturalar ve çekler ancak tarafları ve onların cüz'i ve külli halefleri yönünden kesin delil niteliğinde olup, temel ilişkinin ve kambiyo ilişkisinin dışında kalan davacı üçüncü kişi bakımından bu nitelikte bir ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Ayrıca, alacağın miktarına göre diğer tarafın açık muvafakatı bulunmadığı sürece tanık dinlenemez ve tanık beyanına dayalı olarak hüküm kurulamaz. Davalı alacaklının savunma ve delilleri çerçevesinde alacağın gerçek olup olmadığının tartışılması, davalı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkinin ve davalının alacağının doğum tarihinin değerlendirilmesi, sonucuna göre karar verilmesi, davalı alacağının daha önce doğduğunun tespiti halinde, sonraki alacak bakımından muvazaa yaratılamayacağının gözönünde bulundurulması gerekir.Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde tarafların süresinde haciz isteyip istemedikleri, satış talep edip etmedikleri, süresinde satış avansı yatırılıp yatırılmadığı, hacizlerin ayakta olup olmadığı, hangi haczin önceki tarihli olduğu araştırılıp, önce sıraya ilişkin itirazın incelenmesi, sıraya ilişkin itirazın yerinde görülmemesi durumunda muvazaa nedenine dayalı itirazın incelenmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması doğru olmamıştır.SONUÇ :Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.