Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7349 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 3837 - Esas Yıl 2011





5510 Sayılı Kanun’un 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesinde iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişinin sorumluluğu konusunda yeni düzenleme getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi kuralı karşısında, davanın yasal dayanağı 506 Sayılı Kanun’un 26. maddesidir. Anılan madde uyarınca davalıların Kurumun rücu alacağından sorumlulukları ancak kusurlarının varlığı halinde mümkündür.Davalı şirket güvenlik görevlisi olarak çalışan, idare binasına tanıtım ve satış için gelen misafirleri yukarıya çıkarmak için yük asansörünün kapısını güvenlik anahtarı ile açan sigortalının, asansör boşluğuna düşerek ölmesi sonucu oluşan iş kazasına ilişkin olarak düzenlenen iş müfettişi raporunda; işveren %50, kazalı %50 kusurlu bulunmuş, hak sahipleri tarafından açılan tazminat davasında ve davanın yargılanması sürecinde alınarak hükme esas alınan 01.03.2009 tarihli kusur raporunda; işveren şirket %80, sigortalı %20, oranında kusurlu bulunmuştur.506 Sayılı Yasa’nın 26. maddesine dayanan rücu davalarında kusurun belirlenmesinde mahkemece, öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğu dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak, varsa çelişki giderilerek belirlenmeli ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda kusur oran ve aidiyeti konusunda bilirkişi incelemesine gidilmelidir.Bilirkişilerce kusur durumu saptanırken, 506 Sayılı Kanun’un 26. maddesi uyarınca inceleme yapılarak, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerekeceğini, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığını ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığını ve dayanağı mevzuat hükümlerinin ayrıntılarıyla irdelenerek gösterilmesi, soyut ifadelerin kullanımı ile yetinilmemesi gerektiği de belirtilmelidir.4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi gereğince işveren işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetleme, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar.İşçinin beden ve ruh sağlığının korunmasında önemli olan yön, bu tedbirin alınmasının hakkaniyet ölçüleri içinde işverenden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, gen ve tekniğin böyle bir tedbirin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlarıdır. Bu itibarla işveren, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almakdan çekinemeyecektir.Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı, işverenin önlem alma ödevini etkilemez. İşveren, iş disiplinini sağlamak, çalıştırdığı sigortalının beden ve ruh sağlığını korumak için yararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak, uygulatmak ve denetlemekle yükümlüdür.Kusur oranlarının saptanmasında, ihlal edilen mevzuat hükümleri belirlenirken, zararlı sonuçların önlemesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkatinde neler olduğunun eksiksiz bilinmesinde, kusur raporuna ve dava dosyasına yansıtılmasında yasal zorunluluk vardır.Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilerek, iş müfettişi tarafından verilen rapor ile iş bu davanın yargılama sürecinde alınan kusur raporları arasındaki çelişkiyi giderecek, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile iş kazasının vuku bulduğu iş kolunda uzman bilirkişi heyetinden, kusur oran ve aidiyeti konusunda oluşa uygun rapor alındıktan sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, belirtilen hususlar göz ardı edilerek eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, öte yandan; ilk peşin değerli gelirlerin, davalının kusuruna isabet eden miktarıyla sınırlı şekilde sorumlu olduğu yönü gözetilerek, davalının tazmin ile sorumlu olduğu miktarın kararda açıkça belirtilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA<karar>, davacı avukatı yararına takdir edilen 825,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıya yükletilmesine, davalı avukatı yararına takdir edilen 825,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 24.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.