MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...' ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.-KARAR-Dava inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Davacı, 1506, (yeni 2352 ada 4, 5 ve 6 parsel sayılı) parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, icra takibinden korunmak amacıyla taşınmazların önce davalıya, sonra dava dışı ... isimli kişiye devredildiğini, ... tarafından dava konusu taşınmazların bir süre sonra yeniden davalıya devredildiğini, devir işlemlerinde bedel ödenmediğini, .... İş Mahkemesinin 2009/644 Esas sayılı dosyasında davalının tanık sıfatıyla dinlendiğini ve durumu ikrar ettiğini, davalının dava konusu taşınmazı ele geçirmek için planlı hareket ettiğini, amacını kuvvetlendirmek için davacı ile kira sözleşmesi yaptığını, devamında davalının söz konusu taşınmazı kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile 7 adet villa niteliğindeki bağımsız bölüm ve 400.000 TL nakit para karşılığı ...' a devrettiğini, bağımsız bölümlerden birinin ...' a devredildiğini, davalının haksız olarak zenginleştiğini ileri sürerek, 6 adet villa niteliğindeki bağımsız bölümün davacıya ait olduğunun tespiti ile tapusunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, satışın gerçek olduğunu, dava konusu taşınmazın öncesinde ziraai, sonrasında kamp alanı olarak kullanıldığını, 20/01/2008 tarihinde kat karşılığı inşaat ve bir kısım para karşılığında ... Şirketine devredildiğini, yapılan sözleşme uyarınca 2352 ada 4 parsel sayılı taşınmazdaki F Blok F1, F2, F3 ile D Blok D1 ve D4 numaralı bağımsız bölümlerin maliki olduğunu, işlemin muvazaalı ve mal kaçırma amaçlı olduğu iddiasının yazılı belge ile ispatlamasının gerektiğini, alacaklılardan mal kaçırmak için eşe temlik yapılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının üzerinde başka taşınmazlarının da bulunduğunu, borçlulardan mal kaçırılmak istenseydi, bu taşınmazların da devredilmesi gerektiğini, 2000 yılında dava konusu taşınmaz satın alınırken dava dışı ...' dan borç alındığını, borç vadesinde ödenmeyince taşınmazın güvence amacıyla ...'a devredilip, borç ödenince geri alındığını, ... ile borç ilişkilerinin devam ettiğini, bir miktar borç ödenmeyince ...' in davalı aleyhine icra takibi başlattığını, bu borç karşılığı kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile edinilen bir bağımsız bölümün ...' a devredildiğini, taşınmazın 2000 yılında davacıdan temlik alındığını, kira sözleşmesi ile davacı tarafından kamp olarak işletildiğini, taşınmazdan istenilen gelirin elde edilememesi, davacının yeniden borçlanmaya başlaması ve sağlık sorunlar nedeniyle 2008 yılında taşınmazın kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile devredildiğini, davacının 2008 yılında taşınmazı devralan şirketin temsilcisi olan ...' tan taşınmazı kamp alanı olarak kullanmak için kiraladığını, taşınmazın satış bedelinden para alan, yapılan işlemlerden haberdar olan, işlemlere karşı itirazda bulunmayan davacının kötüniyetli olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, inanç sözleşmesine dayanan davanın ancak yazılı delille ispat edilebileceği, davalının 6. İş Mahkemesinde tanık sıfatıyla verdiği beyanının iddiayı kanıtlamaya yeterli olmadığı, davacının da başka bir delile dayanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.Bilindiği üzere; ikrar bir tarafın, diğer tarafın ileri sürdüğü bir olgunun( vakıanın) tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmesidir. İkrar, 1086 sayılı HUMK’nun 236. maddesi ve aynı yönde düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nun 188. maddesinde “ (1) Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerekmez.(2) Maddi bir hatadan kaynaklanmadıkça ikrardan dönülemez. (3) Sulh görüşmeleri sırasında yapılan ikrar tarafları bağlamaz.” hükmüyle düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme uyarınca ikrar olunan vakıalar çekişmeli sayılmaz.Bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerlidir ve kesin delil teşkil eder.(HGK 13.05.1992 gün, 1992/14-249/ Esas, 1992/ 323 karar)İkrar eden, kural olarak ikrarından dönemez; başka bir deyişle ikrarı ile bağlıdır. Ancak, ikrar eden, ikrarının maddi bir hatadan kaynaklandığını ispat ederek ikrarından dönebilir. (HMK’nun 188/2 Md.) Maddi hata halinde, ikrar eden bundan dönebilmek için, ikrar edilen vakıanın gerçeğe uygun olmadığını ve ikrarın maddi bir hata sonucu yapıldığını ispat etmek zorundadır. Taraf gerçeğe uygun olmayan bir vakıayı bilerek ikrar etmiş ise, bu durumda da ikrarından dönemez. Öte yandan usul hukukunda mahkeme içi beyanın taraflarca altının imzalanması gerekli ve zorunlu görülmemiştir.Somut olaya gelince; 1506 parsel sayılı taşınmazın davacı tarafından 11/7/2000 tarihinde satış suretiyle davalıya, davalının 27/2/2001 tarihinde dava dışı ...' a, onunda 22/8/2001 tarihinde yeniden davalıya, 22/01/2008 tarihinde ... ' ne temlik edildiği, devamında taşınmaz üzerine inşaat yapılarak, davalıya arsa karşılığı 7 adet bağımsız bölüm verildiği, 2352 ada 4 parsel D Blok 1 ve 4 nolu, 2352 ada 4 parsel F Blok 1, 2, 3 ve 4 nolu bağımsız bölümlerin davalı, 2352 ada 4 parsel D Blok 3 nolu bağımsız bölümün ise dava dışı ... adına kayıtlı olduğu, davalının, .... İş Mahkemesinin 2009/644 Esas sayılı dosyasında tanık sıfatıyla verdiği beyanında “....Kamp yeri bana aittir, kamp yeri borçlar nedeniyle icralar gelince önce ... ın üzerine geçirildi, daha sonra benim üzerime geçirildi, ben birkaç kez davalı ...'a kampı yeniden üzerine almasını teklif ettim, ancak almadı....” şeklinde ifade kullandığı, beyanının irade fesadı ile yapıldığına yönelik iddia ve ispatta bulunmadığı anlaşılmış olup, davalının bu beyanının mahkeme içi ikrar olarak nitelendirilmesi gerektiği ve davacının iddiasının kanıtlandığı sonucuna varılmaktadır.Ayrıca, dosya içeriği ve toplanan delillerden, davalının üzerine kayıtlı bulunan 6 adet bağımsız bölümün dava konusu yapıldığı, bağımsız bölümlerin toplam bedelinin 1.235.000,00 TL olduğu, harcın bu miktar üzerinden ikmal edilmesi gerektiği, ancak, 1506 parsel sayılı taşınmazın 22/1/2008 tarihindeki değeri olan 944.256,00 TL. üzerinden harcın tamamlattırılarak davanın sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki; iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Bu tür bir davada, davanın açılış tarihine göre 1086 sayılı HUMK'nun 413. ( 6100 sayılı HMK'nun 20.) maddesi ile 492 Sayılı Harçlar Kanununun 16. maddesi uyarınca dava değerinin iptal ve tescile karar verilmesi istenen dava konusu taşınmazın değerinden ibaret olacağı ve belirlenen bu değer üzerinden Harçlar Kanununun 26, 27, 28, 30 ve 32 maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır.Öte yandan, Harçlar Kanunu, harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır. 492 Sayılı Kanunun 32.maddesinde ise yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmış 30.madde hükmünde de " ... muhakeme sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunur; takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. HUMK.'nun 409.maddesinde (6100 sayılı Yasanın 150. maddesi) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır." düzenlemesine yer verilmiştir.Hâl böyle olunca; öncelikle keşfen saptanan dava konusu taşınmazın değeri üzerinden peşin harcın tamamlanması, bu gereklilik yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi ve yukarda açılan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken anılan hususlar gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.