Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilince yasal süre içerisinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu, dosya incelendi,duruşma istemi dava değeri yönünden reddedildi.Gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece,minnet duygusu ile temlikin yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;mirasbırakan A.G.'ın 20.05.2010 tarihinde öldüğü,geriye mirasçı olarak eşi S..den olma kız çocukları davacılar A..ve N. ile erkek çocuğu davalı Y.i bıraktığı,maliki olduğu 4910 parsel sayılı taşınmazı 31.12.2007 tarihinde vekil R. vasıtasıyla davalı M.'ya 54.000,00.-TL bedelli satış suretiyle temlik ettiği,ondan da 16.10.2008 tarihinde mirasbırakanın oğlu diğer davalı y. 'e 57.000,00.-TL bedelli satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Davacılar; anılan temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlar;davalılar ise kanser hastası mirasbırakanı 2008 yılında davalı y.yanına almak suretiyle baktığı ve ihtiyaçlarını karşıladığı,mirasbırakanın masraflarının karşılanması amacıyla çekişmeli taşınmazı davalı M..'ya sattığı,baba yadigarı taşınmazı davalı Y..in gerçek satış suretiyle devraldığı,davalıların aralarındaki sözleşme gereğince 57.000,00.-TL satış bedelinden 5.000,00.-TL sinin nakten ödendiği,y.bakiye 52.000,00.-TL için ise m..nın lehdarı olduğu 6 adet senet keşide ettiği ve satış bedelinin bir kısmını bankalardan çekmiş olduğu toplam 55.000,00.-TL kredi ve eşinin amcasının oğlu ile birlikte maliki olduğu otobüsün satışından elde edilen para ile ödediği ve vadesi gelmeyen iki senede konu toplam 20.000,00.-TL borcunun kaldığı savunmasında bulunmuşlardır.Bilindiği üzere;Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, 6098 sayılı TBK 237. (818 sayılı Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; miras bırakan A.'nin ölünceye kadar 4910 parsel üzerindeki evde yaşadığı,davalının ve miras bırakanın tanıdığı bir kişi olan ara malik davalı m..nın taşınmazı hiç tasarruf etmediği, devirlerin çok kısa aralıklarla yapıldığı,akitteki değer ile taşınmazların gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, miras bırakanın taşınmaz mal satmaya ihtiyacının olmadığı, davalı y.alım gücünün bulunmadığı gibi ödeme vasıtası olarak ileri sürdüğü banka kredilerinin ise satış tarihinden sonra çekilmiş olduğu dosya kapsamı ile sabit olduğu gibi davalılar arasındaki düzenlenen sözleşmenin ve senetlerin her zaman düzenlenebileceği dikkate alınmalıdır. Belirlenen bu olgular,yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde,miras bırakan A.nin m..ya yapmış olduğu temlikin bedelsiz ve muvazaalı olduğunun kabulü gerekir. Son kayıt maliki davalı y.'in,miras bırakanın oğlu olup muvazaalı işlemi bilen kişi konumunda bulunduğu ve Türk Medeni Kanunun 1023. maddesi koruyuculuğundan istifade edemeyeceği de açıktır. Yapılan işlemlerde mirasbırakanın, kız çocuklarından mal kaçırılması ve taşınmazın davalıya intikal ettirilmesi amacıyla aracı kullandığı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.Davacılar vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.