Davacı Kurum tarafından 506 Sayılı Kanun hükümleri kapsamında; 09.08.1981 günü gerçekleşen zararlandırıcı sigorta olayı sonucu yaşamını yitiren eşi üzerinden kendisine ölüm geliri bağlanan davalıya, 01.01.2000 tarihinden itibaren bu kez zorunlu sigortalılığına dayalı olarak yaşlılık sigortası hükümlerine göre, beyan ve taahhüt belgesinde eşi üzerinden ölüm geliri aldığını belirtmesine karşın tam aylık ve sosyal yardım zammı bağlandığı, söz konusu olguyu sonradan saptayan Kurum'ca ölüm geliri yarıya indirilip 22.01.2000 21.01.2007 dönemi yönünden yersiz ödendiği ileri sürülen sosyal sigorta yardımlarının yasal faiziyle birlikte kendisinden geri alınması için 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre 03.04.2007 günü düzenlenen takip talebine dayanılarak çıkartılan ödeme emrinin 16.04.2007 tarihinde tebliği üzerine davalı tarafından 24.04.2007 günü borca itiraz edilip zamanaşımı definde bulunulduğu, itirazla duran takip sonrasında 27.07.2007 tarihinde açılan işbu davanın yargılama aşamasında yasal süresinde mahkemeye sunulan dilekçe ile zamanaşımı definin yinelendiği anlaşılmaktadır.Davanın temel yasal dayanağı olan 506 Sayılı Kanun'un “Gelir ve aylıkların birleşmesi" başlığını taşıyan 92. maddesinin ikinci fıkrasında; malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın tümünün, eksik olanın da yarısının bağlanacağı, bu aylık ve gelirlerin eşit olması durumunda, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümünün, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısının verileceği açıklanmış, “Sosyal yardım zammı" başlıklı ek 24. maddesinin (f) fıkrasında; iki ayrı sigorta kolundan veya iki ayrı dosyadan gelir veya aylık alanlara, en fazla ödemeye olanak veren bir dosya üzerinden sosyal yardım zammı ödemesi yapılacağı belirtilmiştir. Sigortalılara veya hak sahiplerine yapılan yersiz ödemelerin ilgililerden geri alınmasının hukuki dayanak ve ilkelerine ilişkin olarak ise; 06.08.2003 günü yürürlüğe giren 4958 Sayılı Kanun'un 47. maddesi ile değişik 506 SayılıKanun'un “Sigorta yardımlarının haczedilemeyeceği, yanlış ve yersiz ödemelerin tahsili” başlığını taşıyan 121.maddesinin ikinci fıkrasında; yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımlarının 84.maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınacağı, Kurumun genel hükümlere göre takip hakkının saklı bulunduğu açıklanmış olmasına karşın, yersiz ödeme durumunda geri verme yükümünün kapsamı belirlenmediği gibi, söz konusu Kanun içeriğinde bu konuda herhangi bir düzenlemeye de yer verilmemiştir.Bu konuda 01.10.2008 günü yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun “Yersiz ödemelerin geri alınması” başlığını taşıyan 96. maddesinin birinci fıkrasında, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler,a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlardan doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.” Hükmü öngörülmüştür. Söz konusu Kanun'un geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğine işaret eden herhangi bir kural da bulunmadığından, sonuç olarak 96. madde düzenlemesinin, Kurum'un yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması zorunlu olduğu gibi, bu konuda 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun, geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63. maddesinin de gözetilmesi gerekmektedir. Anılan maddeye göre; haksız olarak (nedensiz) bir edinimde bulunan kimse, onun geri alınması zamanında elinden çıkmış olduğunu kanıtladığı tutar oranında ret ve geri vermekle yükümlü değil ise de, haksız edinimde bulunan, o şeyi kötü niyetle elden çıkarmış veya onu elden çıkarırken sonradan ret ve geri vermeye zorunlu tutulacağını biliyor ise ret ve geri vermekle yükümlüdür. Bir başka anlatımla; iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermeyle yükümlü olmayacak, buna karşın; zenginleşen, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor ise, kötü niyetli sayılacaktır.Ayrıca belirtilmelidir ki; 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesi, sebepsiz zenginleşmede geri verme konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup, zamanaşımı hükmü olarak tanımı ve yorumlanması olanaksızdır. Maddede genel hükümlere yollamada bulunulması ve Kanunun “ Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans” başlığını taşıyan 97. ve diğer maddelerinde fazla veya yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden düzenlemeye yer verilmemiş olması,fazla ve yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağına ilişkin zamanaşımı konusunun genel hükümlerden hareketle çözümünü zorunlu kılmaktadır. Bilindiği gibi zamanaşımı defi, borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, bunu ileri süren tarafa, borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi vermektedir. Bu bağlamda Borçlar Kanunu'nun 66. maddesine göre; nedensiz mal ediniminden dolayı açılacak dava, zarar gören tarafın verdiğini geri almaya hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve herhalde bu hakkın doğduğu günden itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır. Anılan Kanunun 132. maddesinde, zamanaşımının işlemesine engel olan ve onu durduran sebepler sıralandığı gibi, 133. maddesinde de zamanaşımını kesen olgular açıklanmıştır. Sebepsiz zenginleşme hukuksal temeline dayalı bu tür davalarda öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı ise kamu kurum ve kuruluşları açısından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun16.09.1987 gün ve 1987/9-68 Esas, 1987/618 Karar numaralı ilamında da vurgulandığı gibi, o kurum ve kuruluşların dava açma konusunda yetkili kılınan kişi veya organlarının verdiğini geri almaya (istirdada) hakkı olduğunu öğrendiği tarihtir.Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; 506 Sayılı Kanun'un 92. ve ek 24. madde düzenlemeleri karşısında iki tür sosyal sigorta yardımından daha az olanın yarıya indirilip, bu dosya üzerinden sosyal yardım zammının iptal edilmesine yönelik davacı Kurum işlemi yerinde olduğu gibi, her iki sigorta yardımını tam alan davalı iyi niyetli kabul edilemez. Bu bakımdan; öncelikle gerekli tüm belge ve yazışmalar getirtilerek davalı tarafından yasal süresinde ileri sürülen zamanaşımı defi konusunda irdeleme yapılmalı, Borçlar Kanunu'nun 132. maddesinde yazılı, zamanaşımını durduran veya işlemesine engel olan nedenlerin bulunmadığı, 133. madde hükmü gereğince, alacaklı konumundaki Kurumca gerçekleştirilen icra takip tarihi itibarıyla zamanaşımının kesildiği gözetilmeli özellikle, Kurum yönünden zamanaşımı süresinin, dava açmaya yetkili kişi ya da organının öğrenme tarihi itibariyle işlemeye başladığı dikkate alınıp söz konusu kişi/organ yönetimince belirlendikten sonra öğrenme günü açıklığa kavuşturulmalı zamanaşımının gerçekleşmediği saptandığında, 22.01.2000 - 21.01.2007 döneminde aralıksız zincirleme süregelen tahsis ödemeleri nedeniyle tarihsel ayrıştırma yapılmaksızın yersiz ödeme tutarlarının geri alınabileceği göz önünde bulundurulmalı ve uyuşmazlığın çözümünde uygulanması gereken 5510 Sayılı Kanun'un 96. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında değerlendirme yapılarak elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler, maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, “zamanaşımı kurumu” na yanlış anlam yüklenip icra takip tarihinden bir yıl öncesine kadar yapılan ödemelere ilişkin olarak zamanaşımının gerçekleştiği yönünde hatalı uygulama yapılarak ve davalı iyi niyetli kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.