Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 71 - Karar Yıl 2012 / Esas No : 772 - Esas Yıl 2011





DAVA : Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 9.10.2007 gün ve 2007/39 E., 2007/299 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 23.6.2008 gün ve 2008/463 E., 2008/6949 K. sayılı ilamı ile; ( … Davacı vekili, davalının dava dışı İ. T.’a kayden maliki olduğu, 10 F ... plakalı aracın satışı konusunda yetki verdiğini, aracın 20.5.2006 tarihinde müvekkiline satıldığını ve 8.000.-YTL.nin ödendiğini, ancak davalının SSK.ya borcu sebebiyle resmi satışın yapılamadığını, bunun üzerine adi yazılı sözleşme yapıldığını ve aracın müvekkiline teslim edildiğini, aracın tescil kaydındaki hacizlerin kaldırılması girişiminin sonuçsuz kaldığını, davacının Cumhuriyet Savcılığı’na aracın çalındığı konusunda müracaatta bulunduğunu, müvekkilinin mağdur olduğunu belirterek araç bedeli olarak davalının vekiline ödenen 8.000.-YTL.nin yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin İ. T.’a önce vekalet verdiğini, daha sonra 20.12.2006’da azil ettiğini, davacının dayandığı belgenin sonradan davacı ile İ. T. tarafından düzenlenmiş bir belge olması sebebiyle müvekkilini bağlamayacağını, satışla ilgili olarak davalıya herhangi bir ödeme yapılmadığını, tanık dinlenmesine muvafakat etmediklerini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece toplanan delillere göre, davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. Uyuşmazlık noter dışı oto satışından kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi 2918 Sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın dava tarihinde yürürlükte bulunan 20/d maddesi uyarınca trafikte tescilli araçların noter dışındaki her türlü satış ve devirleri geçersizdir. Geçersiz satışlarda herkes aldığını iade ile yükümlüdür. Vekil, asil adına işlem yapar. Dava konusu harici satış sözleşmesinin yapıldığı tarih, vekilin azil tarihinden öncedir. Başka bir anlatımla, sözleşmenin azilden sonra düzenlendiğini kanıtlayan herhangi bir bilgi ve belgeye dosyada rastlanılamamıştır. Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilerek uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava, geçerli olmayan araç satışı sebebiyle vekile verilen araç bedelinin asilden tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalının dava dışı İ. T.’a 10 F ... plaka numaralı otomobilin satışı için noterden tanzim edilmiş vekaletname verdiğini, vekil İ. T.’ın 20.5.2006 tarihinde 8.000,00-YTL ( TL ) bedeli karşılığında otomobili adi yazılı sözleşme ile davacıya sattığını ve parasını aldığını, otomobilin trafik kaydı üzerine malikinin SSK’ya borcu olduğundan bahisle haciz konulduğundan resmi satış sözleşmesinin yapılamadığını, sonradan davalı tarafından otomobilinin çalındığı iddiasıyla savcılığa şikayette bulunulduğunu ve aracın elinden alındığını, ifadeyle vekiline ödenen bedelin davalı asilden tahsilini istemiştir. Davalı vekili, davalı ile dava dışı İ. T. arasında otomobil satışı için vekaletname düzenlendiğini ancak sonradan görülen lüzum üzerine 20.12.2006 tarihinde davalının İ. T.’ı vekalet görevinden azlettiğini, davacı ile vekil arasında yapılan el yazılı sözleşmenin azilden sonra kasıtlı olarak yapılmış olması sebebiyle davalının sorumlu olamayacağını, ortada gerçek bir satış bulunmadığını ve herhangi bir ödeme yapılmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkeme, satış resmi şekilde yapılmamış ise alıcının satış öncesi ödemiş bulunduğu bedeli geri isteyebileceği, ancak vekilin satış bedelini alıp asile ödeyip ödemediğinin davada kanıtlanamadığı gibi HUMK’nun 299. maddesine göre harici satışa dair sözleşmenin ne zaman tanzim edildiğinin anlaşılamadığı, dava dilekçesine ekli olarak mahkemeye verildiğine göre 31.1.2007 tarihinde tanzim edilmiş olacağının kabulü gerektiği, gerekçesi ile davanın reddine karar vermiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarda başlık bölümünde açıklanan sebeplerle bozulmuştur. Mahkeme, HUMK’nun 299.maddesi uyarınca harici satışın azilden sonra yapıldığının kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle önceki kararında direnmiş; hükmü davacı vekili temyize getirmiştir. Öncelikle, ilgili yasal düzenlemeler ile hukuki kurum ve kavramların irdelenmesinde yarar vardır: 818 Sayılı B.K.’nun 396.maddesi vekaletin sona erme sebeplerini düzenlerken, vekaletten azil ve istifanın her zaman mümkün olduğunu açıklamıştır. Görülüyor ki, burada iş akti veya istisna akdi gibi diğer sözleşmelerin aksine, vekalet akdinin feshinde önemli sebeplere dayanmak ve feshi ihbar sürelerine uymak gibi bir yasal zorunluluk getirilmemiştir ( Prof.Dr.Haluk Tandoğan Özel Borç ilişkileri C II, Ankara 1987 s.618 ). Azil ve istifa beyanı yenilik doğuran tek yanlı bir işlemdir ve irade beyanının karşı tarafa ulaşması ile vekalet ilişkisini “tasfiye edilmesi gerekli” bir ilişki durumuna sokar ( Hatemi/Serozan/Arpacı Borçlar Hukuku Özel Bölüm. İstanbul 1992 s.435 ). Azil ve istifa beyanı herhangi bir şekle tabi değildir. Bu husus üstü kapalı olarak da yapılabilir. Verilmiş olan vekaletle bağdaşmayacak hukuki eylemler aracılığıyla da, azil ve istifa mümkündür. Örneğin müvekkil işi kendisi görürse ya da vekil tarafından kiraya verilmesi gereken evi, dükkanı satarsa ya da vekalete bağlı olan temsil yetkisini geri alırsa yahut verilen vekaletle bağdaşması olanaksız koşullar koyarsa, durum böyledir. Bununla birlikte, 818 Sayılı B.K.’nun 396.maddesinin 2.fıkrasında, uygun olmayan zamanda vekaletten azil veya ondan istifa eden kimsenin, diğer tarafın zararını tazminle yükümlü olduğu açıklanmış; Aynı Kanunun 398.maddesinde de; vekilin vekaletinin son bulduğunu öğrendiği andan önce yaptığı işlerden, müvekkilinin veya mirasçılarının, vekalet mevcut imiş gibi sorumlu olacakları hükme bağlanmıştır. 818 Sayılı B.K.’nun 37.maddesi: “Mümessil kendi salahiyetinin hitam bulduğuna vakıf olmadığı müddetçe, temsil edilen yahut halefleri, bu salahiyet henüz baki imiş gibi onun muamelesi ile alacaklı veya borçlu olurlar./Üçüncü şahısların, salahiyetin nihayet bulduğuna vakıf oldukları suretler müstesnadır.” hükmü ile hem temsilcinin hem de onunla işlem yapan üçüncü kişinin “temsil yetkisinin son bulduğunu bilmemeleri halinde” işlemi geçerli ve temsil olunanı yahut haleflerini de bununla bağlı saymaktadır. Bu madde ilk planda üçüncü kişiyi değil, doğrudan doğruya temsilciyi korumak amacıyla yasaya konulmuştur. Bununla beraber hükmün temsilci yanında iyi niyetli üçüncü kişiyi de koruduğu açıktır. 818 Sayılı B.K.’nun 37.maddesi bakımından temsil yetkisinin aynı Kanunun 34.maddesi gereğince ya da 35.maddede sayılan sebeplerle son bulması arasında herhangi bir ayrım öngörülmemiştir. Gerçekten 37.maddenin iyi niyetli temsilciyi korumaya yönelik amacı karşısında, geri alma beyanı kendi iktidar alanına ulaştığı halde, herhangi bir sebeple bunu öğrenmemiş olan temsilcinin de bu maddenin öngördüğü korumadan yararlanması gerekir. Ne var ki “varmanın-ulaşmanın” ispatı ilke olarak “öğrenmenin” de ispat edildiği anlamını taşıyacağından, varmaya/ulaşmaya rağmen geri almayı öğrenmediği hususunu ispat yükü temsilciye ait bulunmaktadır. 818 Sayılı B.K.’nun 37.maddesinin uygulanabilmesi için hem temsilcinin, hem de onunla işlem yapan 3. şahısların temsil yetkisinin son bulduğunu bilmediklerini veya Medeni Kanunun 3.maddesi gereğince beklenen özeni göstermiş olmalarına rağmen öğrenemediklerini ispat etmeleri gerekir. Temsil yetkisinin geri alınması halinde 818 Sayılı B.K.’nun 36/2 ile 33/2, 34/3 ve 37.maddelerinin karşılıklı uygulama alanları kısaca şöyle özetlenebilir: Hem temsilci hem de üçüncü kişi iyi niyetli ise, uygulanacak hükmün 818 Sayılı BK’nun 37.maddesi olacağı açıktır. Şayet üçüncü kişi iyi niyetli, temsilci kötü niyetli ise, yetki belgesinin temsilci tarafından temsil belgesi geri alınmadan önce üçüncü kişiye ibraz edilmesi ve temsil olunanın geri almadan, üçüncü kişiyi haberdar etmemesi durumunda; temsil olunanca bilinen veya bilinmesi gereken üçüncü kişilere karşı uygulanacak hüküm 818 Sayılı B.K.’nun 34/3 maddesidir. Temsil olunanca bilinmeyen ve bilinmesi de gerekmeyen üçüncü kişilere karşı uygulanacak hüküm ise yine aynı Kanunun 36/2 maddesi olacaktır. Eğer üçüncü kişi iyi niyetli, temsilci kötü niyetli ise, yetki belgesinin, temsilci tarafından temsil yetkisi geri alındıktan sonra üçüncü kişiye ibraz edilmesi ve temsil olunanın geri almadan üçüncü kişiyi haberdar etmemesi durumunda, temsil olunanca bilinen veya bilinmesi gereken üçüncü kişilere karşı uygulanacak hüküm BK’nun 33/2’maddesi; temsil olunanca bilinmeyen ve bilinmesi de gerekmeyen üçüncü kişilere karşı uygulanacak hüküm ise aynı Kanunun 36/2 maddesidir. ( Turgut Uygur B.K. – Sorumluluk ve Tazminat Hukuku Ankara 2003 Cilt: 1 sayfa: 1226 v.d. ) 818 Sayılı B.K.’nun 398.maddesine göre vekilin, vekilliğinin ( BK.m.396 ve 397 uyarınca ) sona erdiğini öğrenmeden önce yaptığı işlemlerin, vekalet vereni ya da mirasçılarını bağlayacağı yukarda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere belirgindir. Belirtelim ki yasa hükmü, vekille vekillik ( vekalet ) veren arasındaki iç ilişkiyi düzenlemiştir. Dış ilişkiler, yani vekilin üçüncü kişilerle yapmış olduğu işlemler yönünden özellikle BK’nun 37.maddesi hükmü uygulanacaktır. Gerçekten vekillik, vekil ile vekillik veren ( müvekkil ) arasında bir iç ilişkiden ibarettir. Öyle ki, böylece aralarında bir borç ilişkisi meydana gelir. Hak ve borçlar bu ikisini ilgilendirir. Vekillik sözleşmesine dayanan temsil ise, etkisini dış ilişkide gösterir. Örneğin temsil edilenle 3. bir kişi arasında bir hukuksal ilişki kurulmasını sağlar ( Prof.Dr.Selahattin Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku 1979 s:160, Prof.Dr.Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku 1976 c:1 s.409 ). Burada önemle belirtilmelidir ki, “vekaletten azli” ve böylece de “temsil yetkisinin kalkmış bulunduğunu” öğrenen vekilin, bu durumu bilmeyen üçüncü kişilerle vekillik veren adına yaptığı hukuksal işlemler vekillik vereni ya da mirasçılarını bağlamaz. Eş söyleyişle, “azli” bilen vekilin vekaletnameye dayanarak yaptığı işlem vekillik vereni iyi niyetli üçüncü kişilere karşı borç altına sokmaz. ( Turgut Uygur B.K. Ankara 2003 c.1 .1228 vd. Y.13.HD. 11.3.1982 gün ve 1982/1370-1643 sy. ilamı ). Konuya dair 818 Sayılı B.K.’nun 37.maddesinin 2.fıkrasında ise; 3. şahısların yetkinin son bulduğunu öğrendikleri durumların, bu durumun istisnası olduğu açıklanmıştır. Öyle ise, yasa koyucu tarafından gerek temsilcinin, gerekse onunla işlem yapan karşı tarafın, yetkinin sona erdiğini bilmeden yaptıkları hukuki işlemlerin temsil olunan bakımından, sanki temsil yetkisi devam ediyormuş gibi sonuç doğuracağı hükme bağlanmış olup; gerek temsilci, gerekse karşı taraf bu yetkinin son bulduğunu biliyorlarsa, gene Kanunun açık hükmü gereği bu kural uygulanmayacaktır. Bu durumda, 818 Sayılı B.K.’nun 37 ve 396.maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere temsil yetkisinin son bulması, vekilin yetkisiz temsilci haline gelmesi ve yaptığı işlemlerin bu sebeple geçersiz sayılması için, azil keyfiyetinin temsilciye ulaştırılması gerekir. Buradan gidilerek temsilciye ya da üçüncü kişilere temsil yetkisinin geri alındığı, yöntemine uygun biçimde ulaştırılmadıkça bu yetkinin devam ettiği kabul edilir. Somut olaya gelince: Davalı asilin, dava dışı İ. T.’a, aracını satmak üzere 18.5.2006 tarihinde vekalet verdiği ancak 20.12.2006 tarihinde de bu kişiyi vekillikten azlettiği ve vekilin bu azilden haberdar olduğu; aracın vekil tarafından davacı üçüncü kişiye haricen satılıp, teslim edildiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Direnme yoluyla H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; dava dışı vekil ile davacı üçüncü kişi arasında yapılan 20.5.2006 tarihli harici satış sözleşmesinin azilden önce mi sonra mı akdedildiği noktasındadır. Ne var ki, bu husus ancak dava dışı vekil ile üçüncü kişinin elbirliği içinde hareket ettiklerinin kanıtlanması halinde sonuca etkili olacağı için öncelikle bu yönde bir iddia ve kanıt bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Hemen belirtmelidir ki, vekil edilen ile onunla işlem yapan üçüncü kişi davacının, azle rağmen el ve işbirliği halinde hareket ettikleri davalı vekil edence iddia edilmiş ise de bu iddia dosya kapsamıyla kanıtlanmamıştır. Hal böyle olunca, yapılan işlem vekil eden davalıyı bağlar. Diğer taraftan, dosyada, harici sözleşmenin azilden sonra düzenlendiğinin kabulünü gerektirecek somut bir delil de bulunmamaktadır. Harici sözleşmede yer alan 20.5.2006 tarihi esas alındığında ise, 20.12.2006 tarihli azil çok açık biçimde bu tarihten sonradır. Kaldı ki, harici satışın bir an için azilden sonra yapılmış olduğu kabul edilse dahi, vekilin ve onunla işlem yapanın bu azilden haberi yoksa azle rağmen bu işlem vekil edeni bağlayacaktır. Şayet, azilden vekilin haberi olup ta, onunla işlem yapan üçüncü kişinin bundan haberi yoksa; el ve işbirliği içinde de değillerse yapılan işlemin yine vekil edeni bağlayacağı kuşkusuzdur. El ve iş birliği hali ise yukarda da belirtildiği gibi kanıtlanmış değildir. Öte yandan, eldeki dava, vekilden araç satın alan üçüncü kişi tarafından, vekil edene karşı açıldığına göre, müvekkil-vekil arasındaki iç ilişkide gözetilecek hususların, bu taraflar arasındaki uyuşmazlığa uygulanması da olanaklı değildir. Şu hale göre, mahkemece, yukarda açıklanan hususlar göz ardı edilerek,davanın reddedilmiş olması usule ve yasaya aykırıdır. Bu değişik sebeple direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 15.02.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar İş kazası nedeniyle açılan davada ihtiayati haciz kararı verilebilir mi? DAVA VE KARAR: Davacı, dava sonuçlanıncaya kadar tazminat alacağının teminat altına alınması için davalıya ait taşınmazlar ile trafik siciline kayıtlı araçların kaydına ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini istemiştir. Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde İşçi alacağı ilamda brüt olarak belirtilmiş ise, alacaklı vergi ve sigorta primlerini indirdikten sonra net miktar üzerinden takip yapabilir Borçlu itirazında; alacaklı vekili tarafından Karacabey Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/896 Esas, 2011/607 Karar sayılı ilamının dayanağının işçi alacağı olup hükmedilen kıdem tazminatı ve ihbar tazminatının net ya da brut olduğunun belirtilmediği, takibe konu ilama esas teşkil eden bilirkişi raporu icra müdürünün tebligat yapılan kişilerin varlığını araştırma yükümlülüğünün bulunmadığı -hatalı tebligat - bakanlığa açılan dava -görev Davacı M.. S.. vekili Avukat S.. B.. tarafından, davalılar T.C. Posta Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü vdl. aleyhine 19/12/2006 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 05/06/2012 günlü kararın Yargıtay’ca Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?