DAVA : Taraflar
arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir
2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 9.10.2007 gün ve
2007/39 E., 2007/299 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 23.6.2008 gün ve 2008/463
E., 2008/6949 K. sayılı ilamı ile;
( … Davacı vekili,
davalının dava dışı İ. T.’a kayden maliki olduğu, 10 F ... plakalı aracın
satışı konusunda yetki verdiğini, aracın 20.5.2006 tarihinde müvekkiline
satıldığını ve 8.000.-YTL.nin ödendiğini, ancak davalının SSK.ya borcu
sebebiyle resmi satışın yapılamadığını, bunun üzerine adi yazılı sözleşme
yapıldığını ve aracın müvekkiline teslim edildiğini, aracın tescil kaydındaki
hacizlerin kaldırılması girişiminin sonuçsuz kaldığını, davacının Cumhuriyet
Savcılığı’na aracın çalındığı konusunda müracaatta bulunduğunu, müvekkilinin
mağdur olduğunu belirterek araç bedeli olarak davalının vekiline ödenen
8.000.-YTL.nin yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve
dava etmiştir.
Davalı vekili,
müvekkilinin İ. T.’a önce vekalet verdiğini, daha sonra 20.12.2006’da azil
ettiğini, davacının dayandığı belgenin sonradan davacı ile İ. T. tarafından
düzenlenmiş bir belge olması sebebiyle müvekkilini bağlamayacağını, satışla
ilgili olarak davalıya herhangi bir ödeme yapılmadığını, tanık dinlenmesine
muvafakat etmediklerini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece toplanan
delillere göre, davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş,
hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık noter dışı
oto satışından kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi 2918 Sayılı Karayolları Trafik
Yasası’nın dava tarihinde yürürlükte bulunan 20/d maddesi uyarınca trafikte
tescilli araçların noter dışındaki her türlü satış ve devirleri geçersizdir.
Geçersiz satışlarda herkes aldığını iade ile yükümlüdür. Vekil, asil adına
işlem yapar. Dava konusu harici satış sözleşmesinin yapıldığı tarih, vekilin
azil tarihinden öncedir. Başka bir anlatımla, sözleşmenin azilden sonra
düzenlendiğini kanıtlayan herhangi bir bilgi ve belgeye dosyada
rastlanılamamıştır. Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilerek uygun sonuç
dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçelerle yazılı
şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir… ),
Gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.nca incelenerek
direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar
okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, geçerli
olmayan araç satışı sebebiyle vekile verilen araç bedelinin asilden tahsili
istemine ilişkindir.
Davacı vekili,
davalının dava dışı İ. T.’a 10 F ... plaka numaralı otomobilin satışı için
noterden tanzim edilmiş vekaletname verdiğini, vekil İ. T.’ın 20.5.2006
tarihinde 8.000,00-YTL ( TL ) bedeli karşılığında otomobili adi yazılı sözleşme
ile davacıya sattığını ve parasını aldığını, otomobilin trafik kaydı üzerine
malikinin SSK’ya borcu olduğundan bahisle haciz konulduğundan resmi satış
sözleşmesinin yapılamadığını, sonradan davalı tarafından otomobilinin çalındığı
iddiasıyla savcılığa şikayette bulunulduğunu ve aracın elinden alındığını,
ifadeyle vekiline ödenen bedelin davalı asilden tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davalı
ile dava dışı İ. T. arasında otomobil satışı için vekaletname düzenlendiğini
ancak sonradan görülen lüzum üzerine 20.12.2006 tarihinde davalının İ. T.’ı
vekalet görevinden azlettiğini, davacı ile vekil arasında yapılan el yazılı
sözleşmenin azilden sonra kasıtlı olarak yapılmış olması sebebiyle davalının
sorumlu olamayacağını, ortada gerçek bir satış bulunmadığını ve herhangi bir
ödeme yapılmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme, satış resmi
şekilde yapılmamış ise alıcının satış öncesi ödemiş bulunduğu bedeli geri
isteyebileceği, ancak vekilin satış bedelini alıp asile ödeyip ödemediğinin
davada kanıtlanamadığı gibi HUMK’nun 299. maddesine göre harici satışa dair
sözleşmenin ne zaman tanzim edildiğinin anlaşılamadığı, dava dilekçesine ekli
olarak mahkemeye verildiğine göre 31.1.2007 tarihinde tanzim edilmiş olacağının
kabulü gerektiği, gerekçesi ile davanın reddine karar vermiştir.
Davacı vekilinin
temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarda başlık bölümünde açıklanan
sebeplerle bozulmuştur.
Mahkeme, HUMK’nun
299.maddesi uyarınca harici satışın azilden sonra yapıldığının kabul edilmesi
gerektiği gerekçesiyle önceki kararında direnmiş; hükmü davacı vekili temyize
getirmiştir.
Öncelikle, ilgili
yasal düzenlemeler ile hukuki kurum ve kavramların irdelenmesinde yarar vardır:
818 Sayılı B.K.’nun
396.maddesi vekaletin sona erme sebeplerini düzenlerken, vekaletten azil ve
istifanın her zaman mümkün olduğunu açıklamıştır.
Görülüyor ki, burada
iş akti veya istisna akdi gibi diğer sözleşmelerin aksine, vekalet akdinin
feshinde önemli sebeplere dayanmak ve feshi ihbar sürelerine uymak gibi bir
yasal zorunluluk getirilmemiştir ( Prof.Dr.Haluk Tandoğan Özel Borç ilişkileri
C II, Ankara 1987 s.618 ).
Azil ve istifa beyanı
yenilik doğuran tek yanlı bir işlemdir ve irade beyanının karşı tarafa ulaşması
ile vekalet ilişkisini “tasfiye edilmesi gerekli” bir ilişki durumuna sokar (
Hatemi/Serozan/Arpacı Borçlar Hukuku Özel Bölüm. İstanbul 1992 s.435 ).
Azil ve istifa beyanı
herhangi bir şekle tabi değildir. Bu husus üstü kapalı olarak da yapılabilir.
Verilmiş olan vekaletle bağdaşmayacak hukuki eylemler aracılığıyla da, azil ve
istifa mümkündür. Örneğin müvekkil işi kendisi görürse ya da vekil tarafından kiraya
verilmesi gereken evi, dükkanı satarsa ya da vekalete bağlı olan temsil
yetkisini geri alırsa yahut verilen vekaletle bağdaşması olanaksız koşullar
koyarsa, durum böyledir.
Bununla birlikte, 818
Sayılı B.K.’nun 396.maddesinin 2.fıkrasında, uygun olmayan zamanda vekaletten
azil veya ondan istifa eden kimsenin, diğer tarafın zararını tazminle yükümlü
olduğu açıklanmış; Aynı Kanunun 398.maddesinde de; vekilin vekaletinin son
bulduğunu öğrendiği andan önce yaptığı işlerden, müvekkilinin veya
mirasçılarının, vekalet mevcut imiş gibi sorumlu olacakları hükme bağlanmıştır.
818 Sayılı B.K.’nun
37.maddesi:
“Mümessil kendi
salahiyetinin hitam bulduğuna vakıf olmadığı müddetçe, temsil edilen yahut
halefleri, bu salahiyet henüz baki imiş gibi onun muamelesi ile alacaklı veya
borçlu olurlar./Üçüncü şahısların, salahiyetin nihayet bulduğuna vakıf
oldukları suretler müstesnadır.” hükmü ile
hem temsilcinin hem
de onunla işlem yapan üçüncü kişinin “temsil yetkisinin son bulduğunu
bilmemeleri halinde” işlemi geçerli ve temsil olunanı yahut haleflerini de
bununla bağlı saymaktadır.
Bu madde ilk planda
üçüncü kişiyi değil, doğrudan doğruya temsilciyi korumak amacıyla yasaya
konulmuştur. Bununla beraber hükmün temsilci yanında iyi niyetli üçüncü kişiyi
de koruduğu açıktır.
818 Sayılı B.K.’nun
37.maddesi bakımından temsil yetkisinin aynı Kanunun 34.maddesi gereğince ya da
35.maddede sayılan sebeplerle son bulması arasında herhangi bir ayrım
öngörülmemiştir.
Gerçekten 37.maddenin
iyi niyetli temsilciyi korumaya yönelik amacı karşısında, geri alma beyanı
kendi iktidar alanına ulaştığı halde, herhangi bir sebeple bunu öğrenmemiş olan
temsilcinin de bu maddenin öngördüğü korumadan yararlanması gerekir.
Ne var ki
“varmanın-ulaşmanın” ispatı ilke olarak “öğrenmenin” de ispat edildiği anlamını
taşıyacağından, varmaya/ulaşmaya rağmen geri almayı öğrenmediği hususunu ispat
yükü temsilciye ait bulunmaktadır.
818 Sayılı B.K.’nun
37.maddesinin uygulanabilmesi için hem temsilcinin, hem de onunla işlem yapan
3. şahısların temsil yetkisinin son bulduğunu bilmediklerini veya Medeni
Kanunun 3.maddesi gereğince beklenen özeni göstermiş olmalarına rağmen öğrenemediklerini
ispat etmeleri gerekir.
Temsil yetkisinin
geri alınması halinde 818 Sayılı B.K.’nun 36/2 ile 33/2, 34/3 ve
37.maddelerinin karşılıklı uygulama alanları kısaca şöyle özetlenebilir:
Hem temsilci hem de
üçüncü kişi iyi niyetli ise, uygulanacak hükmün 818 Sayılı BK’nun 37.maddesi
olacağı açıktır.
Şayet üçüncü kişi iyi
niyetli, temsilci kötü niyetli ise, yetki belgesinin temsilci tarafından temsil
belgesi geri alınmadan önce üçüncü kişiye ibraz edilmesi ve temsil olunanın
geri almadan, üçüncü kişiyi haberdar etmemesi durumunda; temsil olunanca
bilinen veya bilinmesi gereken üçüncü kişilere karşı uygulanacak hüküm 818
Sayılı B.K.’nun 34/3 maddesidir. Temsil olunanca bilinmeyen ve bilinmesi de
gerekmeyen üçüncü kişilere karşı uygulanacak hüküm ise yine aynı Kanunun 36/2
maddesi olacaktır.
Eğer üçüncü kişi iyi
niyetli, temsilci kötü niyetli ise, yetki belgesinin, temsilci tarafından
temsil yetkisi geri alındıktan sonra üçüncü kişiye ibraz edilmesi ve temsil
olunanın geri almadan üçüncü kişiyi haberdar etmemesi durumunda, temsil
olunanca bilinen veya bilinmesi gereken üçüncü kişilere karşı uygulanacak hüküm
BK’nun 33/2’maddesi; temsil olunanca bilinmeyen ve bilinmesi de gerekmeyen
üçüncü kişilere karşı uygulanacak hüküm ise aynı Kanunun 36/2 maddesidir.
( Turgut Uygur B.K. –
Sorumluluk ve Tazminat Hukuku Ankara 2003 Cilt: 1 sayfa: 1226 v.d. )
818 Sayılı B.K.’nun
398.maddesine göre vekilin, vekilliğinin ( BK.m.396 ve 397 uyarınca ) sona
erdiğini öğrenmeden önce yaptığı işlemlerin, vekalet vereni ya da mirasçılarını
bağlayacağı yukarda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere belirgindir.
Belirtelim ki yasa hükmü,
vekille vekillik ( vekalet ) veren arasındaki iç ilişkiyi düzenlemiştir. Dış
ilişkiler, yani vekilin üçüncü kişilerle yapmış olduğu işlemler yönünden
özellikle BK’nun 37.maddesi hükmü uygulanacaktır.
Gerçekten vekillik,
vekil ile vekillik veren ( müvekkil ) arasında bir iç ilişkiden ibarettir. Öyle
ki, böylece aralarında bir borç ilişkisi meydana gelir. Hak ve borçlar bu
ikisini ilgilendirir. Vekillik sözleşmesine dayanan temsil ise, etkisini dış
ilişkide gösterir. Örneğin temsil edilenle 3. bir kişi arasında bir hukuksal
ilişki kurulmasını sağlar ( Prof.Dr.Selahattin Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku
1979 s:160, Prof.Dr.Kenan Tunçomağ, Borçlar Hukuku 1976 c:1 s.409 ).
Burada önemle
belirtilmelidir ki, “vekaletten azli” ve böylece de “temsil yetkisinin kalkmış
bulunduğunu” öğrenen vekilin, bu durumu bilmeyen üçüncü kişilerle vekillik
veren adına yaptığı hukuksal işlemler vekillik vereni ya da mirasçılarını
bağlamaz. Eş söyleyişle, “azli” bilen vekilin vekaletnameye dayanarak yaptığı
işlem vekillik vereni iyi niyetli üçüncü kişilere karşı borç altına sokmaz. (
Turgut Uygur B.K. Ankara 2003 c.1 .1228 vd. Y.13.HD. 11.3.1982 gün ve
1982/1370-1643 sy. ilamı ).
Konuya dair 818
Sayılı B.K.’nun 37.maddesinin 2.fıkrasında ise; 3. şahısların yetkinin son
bulduğunu öğrendikleri durumların, bu durumun istisnası olduğu açıklanmıştır.
Öyle ise, yasa koyucu
tarafından gerek temsilcinin, gerekse onunla işlem yapan karşı tarafın,
yetkinin sona erdiğini bilmeden yaptıkları hukuki işlemlerin temsil olunan
bakımından, sanki temsil yetkisi devam ediyormuş gibi sonuç doğuracağı hükme
bağlanmış olup; gerek temsilci, gerekse karşı taraf bu yetkinin son bulduğunu
biliyorlarsa, gene Kanunun açık hükmü gereği bu kural uygulanmayacaktır.
Bu durumda, 818
Sayılı B.K.’nun 37 ve 396.maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere temsil
yetkisinin son bulması, vekilin yetkisiz temsilci haline gelmesi ve yaptığı
işlemlerin bu sebeple geçersiz sayılması için, azil keyfiyetinin temsilciye
ulaştırılması gerekir. Buradan gidilerek temsilciye ya da üçüncü kişilere
temsil yetkisinin geri alındığı, yöntemine uygun biçimde ulaştırılmadıkça bu
yetkinin devam ettiği kabul edilir.
Somut olaya gelince:
Davalı asilin, dava
dışı İ. T.’a, aracını satmak üzere 18.5.2006 tarihinde vekalet verdiği ancak
20.12.2006 tarihinde de bu kişiyi vekillikten azlettiği ve vekilin bu azilden
haberdar olduğu; aracın vekil tarafından davacı üçüncü kişiye haricen satılıp,
teslim edildiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Direnme yoluyla
H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; dava dışı vekil ile davacı üçüncü kişi arasında
yapılan 20.5.2006 tarihli harici satış sözleşmesinin azilden önce mi sonra mı
akdedildiği noktasındadır.
Ne var ki, bu husus
ancak dava dışı vekil ile üçüncü kişinin elbirliği içinde hareket ettiklerinin
kanıtlanması halinde sonuca etkili olacağı için öncelikle bu yönde bir iddia ve
kanıt bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Hemen belirtmelidir
ki, vekil edilen ile onunla işlem yapan üçüncü kişi davacının, azle rağmen el
ve işbirliği halinde hareket ettikleri davalı vekil edence iddia edilmiş ise de
bu iddia dosya kapsamıyla kanıtlanmamıştır.
Hal böyle olunca,
yapılan işlem vekil eden davalıyı bağlar.
Diğer taraftan,
dosyada, harici sözleşmenin azilden sonra düzenlendiğinin kabulünü gerektirecek
somut bir delil de bulunmamaktadır.
Harici sözleşmede yer
alan 20.5.2006 tarihi esas alındığında ise, 20.12.2006 tarihli azil çok açık
biçimde bu tarihten sonradır.
Kaldı ki, harici
satışın bir an için azilden sonra yapılmış olduğu kabul edilse dahi, vekilin ve
onunla işlem yapanın bu azilden haberi yoksa azle rağmen bu işlem vekil edeni
bağlayacaktır.
Şayet, azilden
vekilin haberi olup ta, onunla işlem yapan üçüncü kişinin bundan haberi yoksa;
el ve işbirliği içinde de değillerse yapılan işlemin yine vekil edeni
bağlayacağı kuşkusuzdur.
El ve iş birliği hali
ise yukarda da belirtildiği gibi kanıtlanmış değildir.
Öte yandan, eldeki
dava, vekilden araç satın alan üçüncü kişi tarafından, vekil edene karşı
açıldığına göre, müvekkil-vekil arasındaki iç ilişkide gözetilecek hususların,
bu taraflar arasındaki uyuşmazlığa uygulanması da olanaklı değildir.
Şu hale göre,
mahkemece, yukarda açıklanan hususlar göz ardı edilerek,davanın reddedilmiş
olması usule ve yasaya aykırıdır.
Bu değişik sebeple
direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı
vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda gösterilen
değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 15.02.2012 tarihinde oybirliği ile
karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
İş kazası nedeniyle açılan davada ihtiayati haciz kararı verilebilir mi?
DAVA VE KARAR:
Davacı, dava sonuçlanıncaya kadar tazminat alacağının teminat altına alınması
için davalıya ait taşınmazlar ile trafik siciline kayıtlı araçların kaydına
ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında
belirtildiği şekilde
İşçi alacağı ilamda brüt olarak belirtilmiş ise, alacaklı vergi ve sigorta primlerini indirdikten sonra net miktar üzerinden takip yapabilir
Borçlu itirazında; alacaklı vekili tarafından Karacabey Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2009/896 Esas, 2011/607 Karar sayılı ilamının dayanağının işçi alacağı olup hükmedilen kıdem tazminatı ve ihbar tazminatının net ya da brut olduğunun belirtilmediği, takibe konu ilama esas teşkil eden bilirkişi raporu
icra müdürünün tebligat yapılan kişilerin varlığını araştırma yükümlülüğünün bulunmadığı -hatalı tebligat - bakanlığa açılan dava -görev
Davacı M.. S.. vekili Avukat S.. B.. tarafından, davalılar T.C. Posta Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü vdl. aleyhine 19/12/2006 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 05/06/2012 günlü kararın Yargıtay’ca
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?