Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6963 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 5467 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : Asliye Hukuk MahkemesiDavacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğeri aleyhine 26/08/2014 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 29/01/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, davalılardan ...'ün, diğer davalı ...'ün azmettirmesi ile telefonla kendisini rahatsız ettiğini, davalı ... hakkında telefon yoluyla cinsel taciz ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından, davalı ... hakkında bu suçlara azmettirmeden Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2011/1024 esas sayılı dosyası üzerinden kamu davası açıldığını ve atılı suçlardan cezalandırılmalarına karar verildiğini, davalıların eylemlerinin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.Davalı ..., davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuş, diğer davalı ... davaya cevap vermemiştir.Mahkeme, haksız fiilin meydana geldiği tarihin 2011 yılının Ocak ayı, iddianamelerin düzenlenme tarihinin ise 06/07/2011 ve 21/02/2012 tarihleri olduğunu, davacının en geç iddianamelerin düzenlendiği tarihte zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiğini, davanın 26/08/2014 tarihinde, Türk Borçlar Kanunu'nun 72. maddesinde düzenlenen iki yıllık zamanaşımı süresinin dolmasından sonra açıldığını, davalı ...'ün esasa cevap süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğunu, yerleşik Yargıtay kararları gereğince bu davalının zamanaşımı definin, diğer davalı yönünden de hükme esas alınması gerektiğini belirterek; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.Zamanaşımı, bir talep veya dava hakkının, kanunda tayin edilen süre içinde kullanılmaması halinde, usul hukukunca öngörülen şekilde ileri sürülmek koşuluyla, borçluya borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessesedir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu eksik bir borç haline dönüştürür ve alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırır. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 140. (TBK 161) maddesinde düzenlenen; "Zamanaşımı ileri sürülmedikçe, hakim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz" kuralında da vurgulandığı üzere, zamanaşımı kişisel bir savunma nedeni (def'i) olup, bütün öteki savunmalarda olduğu gibi ve özellikle itiraz nedenlerinden farklı olarak, savunulmadığı takdirde mahkemece re'sen gözetilemez ve uygulanamaz. Diğer bir deyişle; zamanaşımının davayı etkisiz bırakması, kendiliğinden gerçekleşmemekte ve ancak borçlunun iradesine bağlı bulunmaktadır.Somut olayda; davalılardan ... tarafından zamanaşımı defi ileri sürülmemiştir. Zamanaşımı savunmasında bulunan ... yönünden, davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususu irdelenmezden önce, bu davalının zamanaşımı definin, diğer davalı yönünden de hükme esas alınması gerektiği şeklindeki kabule değinmek gerekmiştir. Zamanaşımı def'i ancak ileri süren davalı yönünden değerlendirilebilir. Bu savunma, açıkça ileri sürmeyen diğer davalıya sirayet etmez. Mahkemenin bu kabulü yukarıda belirtilen gerekçelerle yerinde değildir.Davalı ...'ün zamanaşımı savunmasına gelince; olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 60/2. (TBK'nın 72.) maddesinde; "Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur" hükmü düzenlenmiştir. Anılan hüküm uyarınca; haksız fiil aynı zamanda suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları bu suç için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüşse, dava uzamış bu süreye tabi olur. Ceza zamanaşımında sürenin başlangıcı olay tarihi olup zarar ve failin öğrenilmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Uzamış (ceza) zamanaşımının uygulanması için, eylemin suç niteliğinde olması yeterlidir, bu konuda ceza davası açılmış olması zorunlu değildir. Ceza davası açılmamışsa, eylemin suç niteliğinde olup olmadığını hukuk hakimi kendisi takdir edecektir.Somut olayda, davalılar hakkında telefon yoluyla cinsel taciz ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçları ile bu suçlara azmettirmeden ceza davası açılmıştır. Cinsel taciz ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçları için 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinde sekiz yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Ceza dosyası içeriğine göre suç tarihi 2011 yılı ocak ayı olarak belirlendiğine ve eldeki dava 26/08/2014 tarihinde açıldığına göre uzamış (ceza) zamanaşımın dolmadığı ortadadır.Mahkemece, açıklanan yönler gözetilerek işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 28/05/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.