Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 696 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 20398 - Esas Yıl 2013
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:K A R A RDavacı vekili, Alanya 1. İcra Müdürlüğü'nün 2013/5148 Esas sayılı dosyası üzerinden 21/08/2013 tarihinde haczedilen eşyaların müvekkili şirkete ait olduğunu iddia ederek hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda; haciz sırasında borçlu M.'un aynı adreste hazır bulunduğu ve borçlu şirket yetkilisi sıfatıyla haciz zaptını imzaladığı ve ayrıca haciz sırasında başka evraklar da bulunduğu, bu sebeple İİK'nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, davacı 3. kişi, delil olarak faturalar, yoklama fişi fotokopisi ile işe giriş bildirgesi fotokopisi gibi belgeler ibraz etmişse de, bu belgelerin borç doğumundan sonraki tarihi taşıyan ve istenilen kişi adına her zaman temini mümkün olan belgeler olması itibariyle davalı 3. kişi tarafından yasal karinenin aksinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, üçüncü kişinin İİK’nun 96. vd. maddeleri uyarınca açtığı “istihkak” davası niteliğindedir.1) İstihkak davaları İİK’nun 97/11. maddesi uyarınca genel hükümler dâhilinde basit yargılama usulüne tabidir. Dava, 6100 sayılı HMK’nun yürürlüğe girmesinden sonra açılmıştır. Anılan Kanun’un 320/1. maddesi ile basit yargılama usulüne tabi davalarda, mümkün olan hallerde taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden karar verilmesi olanağı getirilmiştir.Ne var ki, anılan hükmün uygulanabilmesi için tarafların dilekçeleri ile ekinde sundukları delillerin karar verilmesi için yeterli olması, böylece iddia ve savunma haklarının kısıtlanmaması gerekir. Böyle bir uygulama, Anayasa’nın 36. maddesi ile teminat altına alınan ve 18.05.1954 tarihinde ana metnini imzalayıp, 25.09.1989 tarih, 89/14563 sayılı kararnameyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcı yetkisini tanıyan Ülkemizde de geçerlilik kazanmış bulunan AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da bir gereğidir.Somut olayda davalı alacaklı ve davalı borçlu tarafa dava dilekçesi ve ekleri tebliğ edilip cevap vererek delillerini sunma olanağı dahi tanınmadan karar verilmiştir. Belirtilen hususlar dikkate alınmadan yazılı biçimde dosya üzerinden karar verilmesi hatalı olmuştur.İstihkak iddiası ile üçüncü kişi tarafından açılan davada tarafların iddia ve savunmalarının araştırılması için taraf teşkilinin sağlanması, duruşmalı inceleme yapılması, taraflarca sunulan kanıtların yargılama sırasında değerlendirilerek taraflara da bu konuda beyanda bulunma olanağının tanınması gerekir.Belirtilen tüm bu hususlar dikkate alınmadan dosya üzerinden yapılan inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir2) Bozma neden ve şekline göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesi gerekli görülmemiştir.SONUÇ: Davacı vekilinin yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle bozma neden ve şekline göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 15.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.