Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 689 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2829 - Esas Yıl 2015





İNCELENEN KARARINMAHKEMESİ : KONYA 3. AİLE MAHKEMESİTARİHİ : 26/11/2014NUMARASI : 2013/575-2014/1037Taraflar arasındaki ziynet alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dilekçesinde; tarafların 1993 yılında evlenip 2011 yılında boşandıklarını, davacıya evlenmeleri sırasında bir kısım ziynet eşyası ve menkul malın bağışlandığını, buna ilişkin 18.01.1993 tarihli ''mehir senedi' 'başlıklı belge düzenlendiğini,bu mehir senedine göre davacıya 400 gr. altın bağışlandığını, davacıya teslim edilen bu ziynetlerden 1 adet gerdanlık dışındaki ziynetlerin davalı tarafından evlilik birliğinin devamı esnasında davacıya iade edilmek koşuluyla davacıdan alındığını, alınan ziynet eşyalarının davalı ve davalının babası tarafından bozdurulup davalının iş yeri açması için kullanıldığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 18.01.1993 tarihli mehir senedi ile davacıya bağışlanan ve sayılan toplam 244 gr. altın bedeline karşılık 20.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, yine davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığını, esas yönünden ise, davaya konu edilen ziynetlerin davacıya verildiğini, davalının davacıdan ziynetlerini almadığını, davacının boşanma dava dosyası ile de sabit olduğu üzere aile büyükleri ile evdeki eşyalarını toplayıp yanına alarak evden ayrıldığını, davacının bu şekilde evden ayrılırken kendisine ait olan altınları evde bırakmasının mümkün olmadığını, iş ortaklığı için para alındığı iddiasının da doğru olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece; dinlenen tanık beyanları ile altınların davacı tarafından davalıya iade edilmek üzere verildiğinin ispatlanamadığı, davacının altınlarını halı ticareti yapması için davalıya iade edilmek koşuluyla verdiği ve davalının 3.bir kişi adına iş yeri açtığını iddia ettiği, dava ile ilgisi olmayan 3.bir kişinin vergi kayıtlarının araştırılmasına gerek olmadığı, davalının 01.04.2000 tarihinde soğuk hava deposu üzerine iş yeri açtığı ve bu iş yerinin ise kendisi adına olduğunun anlaşıldığı, davacının ispat yükü yönünden yemin teklifinde bulunmayacağını beyan ettiği de gerekçe gösterilerek, davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlamakla yükümlüdür.Hayat deneylerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (ev veya araç alımı, evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur.Somut olayda; davacı ziynet eşyalarının davalı tarafından halı ticareti yapmak için iade edilmek koşulu ile kendisinden alındığını ve bozdurularak kullanıldığını, ancak davalı tarafça kendisine iade edilmediğini iddia etmiştir. Yargılama sürecinde bilgisine başvurulan davacı tanıklarından S.. Ö.. beyanında, davalının 1997 yılında aile ortamında yeğeni olan davacının anne ve babasına halı ticareti yapacağı, bunun için düğünde davacıya takılan takıları da kullanacağını davacıya söylediği ancak davacının bunu kabul etmediği, davacının anne ve babasının ise davacıya hitaben ''kızım aile ortamında bunlar olur, sen şimdi takılarını ver daha sonra işlerini düzelttiğinde sana yeniden yapar'' dedikleri, davalının da yeniden yapacağını söylediği, bunun üzerine davacının altınlarını vermeyi kabul ettiği yönündeki beyanı ile yine davacı tanıklarından G.. Ö..'ın, davalının, kız kardeşi olan davacıdan 10 adet kilitli burma künyeyi ticaret yapmak amacıyla aldığı yönündeki beyanları da dikkate alındığında mahkemece tanık beyanlarında geçen bu husus üzerinde durulmadan hüküm tesisi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca mahkemece; davalının halı ticareti işi ile iştigal etmek için iş yeri açıp açmadığı,açmış ise bu nedenle davacının ziynetlerinin kullanılıp kullanılmadığı hususunda araştırma yapılarak sonucuna göre hüküm tesisi yoluna gidilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.