Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün Davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde temyiz eden davacı vekili avukat ... geldi, davalı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı,16.12.2010 günü kollarda uyuşma ,sırtta ve her iki kola yayılan baskı tarzında şiddetli göğüs ağrısı,mide ağrısı,öğürme şikayetleri ile davalıya ait hastanenin acil servisine müracaat ettiğini,diğer davalı doktor tarafından muayene edildiğini,talebine rağmen EKG'sinin çekilmediğini,mide kanaması şüphesi nedeniyle kan testi uygulanıp ağrı kesici verilerek eve gönderildiğini,ağrıları geçmeyince sabah tekrar geldiğini ,bir kardiyolog tarafından yapılan muayenesinde kalp krizi geçirdiğinin anlaşılması üzerine müdahale yapılarak davalı hastanenin başka bir şubesine sevk edildiğini ve orada anjiyografi yapıldığını,yoğun bakımda kaldığını,üç ay tam,üç ay yarım gün istirahatli olduğunu ,zamanında müdahale edilse idi bu sıkıntıları yaşamayacağını bildirerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 50.000 TL manevi tazminatın yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar, davanın reddini dilemiştir.Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.Davacı,davalı hastanenin aciline kollarda ,sırtta ve göğüste ağrı,midede ağrı şikayeti ile başvurduğunu ancak,diğer davalı tarafından şikayetlerinin tam olarak değerlendirilmemesi üzerine,kalp krizi geçirdiğinin geç anlaşılması nedeniyle ölüm tehlikesi atlattığını ve sürecin zor geçtiğini bildirerek,tedavi ve teşhisinde yeterli özen ve dikkati göstermeyen davalılardan tazminat tahsili için eldeki davayı açmıştır.Davalılar,davacının daha önce mide şikayetleri nedeniyle tedavi görmüş olması nedeniyle mide kanamasından şüphelenildiğini,bu yönde araştırma yapıldığını,kol ve göğüs ağrısından bahsedilmediğini,kalp krizi bulgularının başka ağrılarla karışabileceğini savunarak davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece,aldırılan Adli Tıp Kurumu raporuna göre;Kalp krizinin her zaman tipik bulgularla seyretmeyebileceği,hastanın geçmişinde mide hastalıklarının bulunduğu göz önüne alınarak bu rahatsızlıkların ayırıcı tanıda miyokard infarktüsü ile karışabileceğinden,doktora atfı kabil kusur bulunmadığı belirtilmiş,mahkemece bu rapor esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir.Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390)Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa,mahkemece Adli Tıp Kurumu raporu esas alınarak hüküm verilmiş ise de,davacının acile geldiğinde bildirdiği şikayetler yönünden davalı doktorun teşhis ve tedavi anlamında yeterli özen ve dikkati gösterip göstermediği konusunda yeterli açıklamayı içermemektedir.Bu nedenle mahkemece,üniversitelerin tıp fakültelerinde görevli konusunda uzman öğretim görevlilerinden oluşturulacak bilirkişi heyetinden taraf ve yargı denetimine elverişli rapor aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenle kararın davacı yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/03/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.