MAHKEMESİ : Adana 4.İş MahkemesiTARİHİ : 23.06.2010NUMARASI : 2010/532 E-2010/422 K.Taraflar arasındaki “rücuan alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 4.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.05.2008 gün ve 2006/366 E.- 2008/351 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 25.03.2010 gün ve 2008/17235 E.- 2010/4317 K. sayılı ilamı ile;("...506 sayılı Kanunun 26.maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağının hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26.maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması ve 506 sayılı Kanunun 10. maddesinde 26. maddede öngörülen “sigortalının veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere” ibaresinin yer almaması; bu nedenle Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceğinin açık olması karşısında, buna ilişkin mahkemenin kabul gerekçesinde bir isabetsizlik yoksa da;İş kazası tarihinin, 15.11.1996 olduğu dikkate alındığında, davalı işveren şirket yönünden, davanın yasal dayanağını teşkil eden 506 sayılı Yasanın 9 ve 10.maddelerinin 4447 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki hükmüne göre; işverenin Kurumun rücu alacağından sorumluluğu için, işe giriş bildirgesinin, sigortalının işe başlamasından itibaren bir aylık sürenin geçmesinden sonra Kuruma verilmesi ve sigorta olayının meydana gelmesinden önce Kuruma verilmemesi gerekir. Somut olayda, davalı işveren şirket yönünden anılan koşulların oluşup oluşmadığının irdelenmemesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir..." )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDENLER : Taraf vekilleriHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, iş kazası nedeniyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 9 ve 10. maddelerine dayalı rücuan alacak istemine ilişkindir.Davacı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (Devredilen Sosyal Sigortalar Kurumu); iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler ile diğer ödemelerin 506 Sayılı Kanunun 9. ve 10.maddeleri gereğince rücuan tahsilini istemiştir.Davalı işverene, usulüne uygun olarak dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edildiği halde, davaya cevap vermediği gibi duruşmalara da katılmamıştır.Mahkemece; 506 Sayılı Kanunun 10.maddesine göre, Kurum’a bildirilmeyen işçilere yapılan yardımlardan, sigortalının kusurunun yarısı oranında işverenin sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, taraf vekillerince temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle karar bozulmuştur.Yerel Mahkemece; önceki gerekçelerle ve ayrıca dosyada bulunan sigortalıya ait işyeri dosyasında, işe başlama tarihinden sonra bir aylık süre içerisinde işverence, Kurum'a verilmiş işe giriş bildirgesi bulunmadığı gibi, 22.01.1996 tarihinde tescil edilen işyeri sicil dosyasında da böyle bir bildirimin yer almadığı, bozma ilamında açıklanan şekilde ve sürede işverenin, sigortalıyı Kurum'a bildirmediğinin aşikar olduğu, bu konuda eksik soruşturma olmadığı, 506 Sayılı Kanunun 10.maddesindeki şartların gerçekleştiği gerekçeleri ile direnilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.Direnme hükmünü, taraf vekilleri temyize getirmiştir.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı işveren yönünden, 506 Sayılı Kanunun 10.maddesi uyarınca rücuan alacak koşullarının oluşup oluşmadığının mahkemece yeterince irdelenip irdelenmediği noktasında toplanmaktadır.Davanın yasal dayanağını, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (4447 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki şekilleri itibariyle) 9 ve 10. maddeleri oluşturmaktadır.İş kazası tarihinin, 15.11.1996 olduğu dikkate alındığında, davalı işveren (şirket) yönünden, davanın yasal dayanağını teşkil eden;506 Sayılı Kanunun 4447 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki;9.maddesinde; “İşveren çalıştırdığı sigortalıları, örneği Kurumca hazırlanacak bildirgelerle en geç bir ay içinde Kuruma bildirmeğe mecburdur.” düzenlemesi yer almakta;Anılan Kanunun 10. maddesinde ise;“Sigortalı çalıştırılmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tesbit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanır.Sigortalı çalıştırmaya başlandığı Kuruma bildirilmiş veya bu husus Kurumca tesbit edilmiş olmakla beraber, yeniden işe alınan sigortalılardan, süresi içinde Kuruma bildirilmeyenler için de, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde gerekli sigorta yardımları Kurumca sağlanır.Ancak, yukarıki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22 nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesabedilecek sermaye değerleri tutarı, 26 ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.”hükmüne yer verilmektedir.Şu hale göre; 506 Sayılı Kanunun yukarıda içerikleri aynen aktarılan 9 ve 10.maddelerinin 4447 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki hükümleri karşısında, sigortalının işe girdiği tarihten itibaren bir aylık bildirim süresi içerisinde iş kazası meydana gelirse 10.madde koşulları (kaçak çalıştırma olgusu) gerçekleşmemiş olacağından, işverenin rücu alacağından sorumlu tutulmaması gerekir. Anılan bir aylık bildirim süresi geçirilmiş olsa bile iş kazasından önce işe giriş bildirgesi Kurum'a verilmiş ise (bildirim ile kaçak çalıştırma olgusu ortadan kalkacağı için) 10.madde koşulları (kaçak çalıştırma olgusu) gerçekleşmeyeceğinden, işverenin rücu alacağından sorumluluğu da doğmayacaktır.Diğer bir ifade ile bir aylık bildirim süresi geçirilip, sonrasında da bildirge verilmemişken, iş kazası meydana gelmiş ise 10.maddenin uygulama koşullarının oluştuğunun kabulü gerekir. Bundan sonra yapılan bildirimlerin ise hukuki değeri bulunmamaktadır.Somut olayın açıklanan ilkelere göre değerlendirilmesine gelince;Sigortalının 8/8 oranında kusurlu olduğu zararlandırıcı sigorta (kaza) olayı 15.11.1996 tarihinde gerçekleşmiştir. Anılan kazaya yönelik Kurum müfettişleri tarafından yapılan soruşturma sonucunda 26.05.2006 tarihli rapor düzenlenmiş ve bu rapora dayanılarak, kazalının 15.11.1996 tarihinde çalıştırılmaya başlandığı yönünde Kurumca resen işe giriş bildirgesi düzenlenmiştir.Anılan soruşturmada kazalının annesi G. Koçak, Kurum müfettişine verdiği ifadesinde; oğlunun davalı şirkete ait işyerinde 1995 yılında işe başladığını ve trafik kazasının olduğu güne kadar sigortasız olarak çalıştırıldığını, bir çok kez sigorta yapılması konusunda talepte bulunduğunu, işverenin oğlunu İstanbul’da mesleki eğitim kurslarına da gönderdiğini, kazanın işyerine ait araçla lastik taşıma sırasında meydana geldiğini, beyan etmiştir.Ne var ki, yerel mahkemece, bu hususlar üzerinde durulmamış; yukarıda belirtilen şekilde 506 Sayılı Yasanın 10.maddesindeki (4447 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki) koşulların, davalı işveren şirket yönünden gerçekleşip gerçekleşmediği yeterince irdelenmemiştir.O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.un 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, bozma nedenine göre davacı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 15.12.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.