Hukuk Genel Kurulu 2013/1155 E. , 2014/660 K. MENFİ TESPİT DAVASI BONO HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU(MÜLGA) (1086) Madde 290 İCRA VE İFLAS KANUNU (İİK) (2004) Madde 72 HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 201 TÜRK TİCARET KANUNU(MÜLGA) (6762) Madde 688 TÜRK TİCARET KANUNU(MÜLGA) (6762) Madde 691"İçtihat Metni"Taraflar
arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen
25.09.2008 gün ve 2007/651 E., 2008/508 K. sayılı kararın incelenmesi
davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk
Dairesi’nin 13.03.2012 gün ve 2012/1654 E., 2012/4029 K. sayılı ilamı
ile;(...Davacı vekili, müvekkilinin 73 yaşında olup okuma yazma
bilmediğini, davalının müvekkiline ait evde kiracı olarak oturduğunu,
davalının annesinin 03.09.2007 akşamı 80.00 TL kira bedelini müvekkiline
verdiğini, müvekkiline parayı aldığına dair imza attırdığını, davalının
giriştiği icra takibinden sonra müvekkilinin kendisine bono
imzalatıldığını anladığını, taraflar arasında 42.000 TL bedelli senet
imzalanmasını gerektiren bir ilişkinin bulunmadığını hile ile senedin
imzalatıldığını ileri sürerek, müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti
ile %40 tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava
etmiştir.Davalı vekili davacıya verilen para nedeniyle davaya konu
senedin düzenlendiğini, davanın reddi gerektiğini savunarak, %40
tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama,
tarafların ve dinlenen tanıkların beyanları nazara alındığında davalının
20 yıl önce davacıya verdiğini savunduğu, 40 milyarın 150 hakim maaşına
tekabül ettiği, davalının kendi beyanına göre de, bu para ile 3 daire
alınılabilecek iken kiracı olarak oturmaya devam edip, paraya ihtiyacı
olmayan davacıya vermesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği
gerekçeleri ile davanın kabulüne, icra takibine konu 42.000 TL’lik senet
nedeniyle davacının, davalıya borçlu olmadığının tespitine, %40 kötü
niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar
verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.Dava, bono
nedeniyle borçlu bulunulmadığının tespiti istemine ilişkindir. HUMK’nun
290 (HMK’nun 201) maddesi uyarınca senede bağlı her çeşit iddiaya karşı
ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak nitelikte
bulunan hukuki işlemler tanıkla ispat olunamaz. Başka bir anlatımla,
senede karşı ileri sürülen iddiaların yazılı delille kanıtlanması
gerekmektedir. Davalı taraf tanık dinlenmesine muvafakat etmediğine
göre, somut olayda tanık dinlenmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Yerel mahkemenin gerekçesinde belirttiği hususlar ise senede karşı ileri
sürülen iddiaların tanıkla ispat edilemeyeceği yolundaki genel kuralın
istisnaları olarak kabul edilemez. Mahkemece belirtilen bu ilkeler
gözetilmeksizin subjektif bir takım değerlendirilmelerle yazılı şekilde
hüküm kurulması doğru görülmemiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk
Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.Davacı vekili,
müvekkili aleyhine kambiyo senedine dayalı icra takibi başlatıldığını,
oysa müvekkilinin davalıya borcunun bulunmadığını, müvekkilinin 73
yaşında okuma yazması olmayan, tek başına yaşayan bir insan olduğunu,
icra takibinde alacaklı görünen davalı G.. T..’nun ise 19-20 yaşlarında
olup, müvekkiline ait ikamet ettiği kendi evinin yanındaki bir diğer
evinde 80,00 TL aylık kira ile oturduğunu, bir gün A.. T...’nun 80,00 TL
kira parasını getirdiğini söyleyerek karşılığında da yanında getirdiği
bir kağıda para aldığına dair makbuz imzalattığını, müvekkilinin bu
kişinin yardımı ile bu kağıdı imzaladığını, ancak icra takibi ile
müvekkilinin imzaladığı kağıdın 42.000,00 TL’lik borç senedi olduğunu
takip yapıldığında öğrendiğini, davalının davacı ile herhangi bir alacak
borç ilişkisinin olmadığını, müvekkilinin oturduğu binanın arazisinin
son yıllarda değer kazandığını, buradaki arsa hissesine karşılık
müteahhitle kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını ve bunu duyan
davalının müvekkilinin eline para geçeceğini bildiğinden hile ile bu
yola başvurduğunu ileri sürerek, dava konusu senedi davacının hile ile
imzaladığının tespiti ile davacının bu senetten dolayı borçlu
olmadığının tespitine ve takibin iptaline karar verilmesini talep ve
dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkilinin l9-20 yaşlarında anne baba
yanında oturan kişi olmadığını, 50 yaşında iki çocuk babası olduğunu,
müvekkilinin ailesi ile birlikte uzun zamandır davacının kiracısı
olduğunu, eşi A.. T..’nun da çalıştığını, ev almak için biriktirdikleri
ellerindeki paraları davacı tarafa kaptırdıklarını, müvekkilinin iyi
niyetinden istifade eden davacının müvekkilinin tüm birikimini elinden
aldığını, bir süre müvekkili borcun ödeneceği konusunda kandıran
davacının verdiği 42.000,00 TL’lik senedi de ödemediğini, boşa
imzalatılmış belgenin sözkonusu olmadığını, davacı iddialarının yerinde
olmadığını, esas mağdurun davalı olduğunu, davacının iddiasını ispat
zorunda olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece,
davalının yirmi yıl önce davacıya verdiğini savunduğu kırk milyarın
yüzelli hakim maaşına tekabül ettiği, davalının kendi beyanına göre de,
bu para ile üç daire alınılabilecek iken kiracı olarak oturmaya devam
edip, paraya ihtiyacı olmayan davacıya vermesinin hayatın olağan akışına
uygun düşmediği, davacının gözünün iyi görmemesi ve askerlikte imza
atabilecek ve adını yazabilecek kadar okuma yazmayı zayıf bilmesinden
davalının faydalanarak takip konusu senedi imzalattığı vicdani kanaatine
dosya kapsamından ve tarafların bizzat duruşmadaki nasiye-i halleri
nazara alınarak ulaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının
davalıya borçlu olmadığını tespitine ve yüzdekırk oranında kötüniyet
tazminatına karar verilmiştir.Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.Hukuk
Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı iddialarının yazılı delille
ispatının zorunlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın
çözümü için öncelikle, alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo
senedinin hukuksal niteliğini irdelemekte yarar vardır.Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine dayanır.Bir
kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki
işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir ‘gayeye’ ulaşmak
istemektedir. İşte bu gaye, bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu
ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi
düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan bu ilişki "kambiyo ilişkisi"
olarak anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren
borçlu "kambiyo taahhüdü"nde bulunmuş olur.Kambiyo ilişkisinin
altında esas itibariyle bir asıl/temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo
senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan
temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca
ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo
senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu
talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.Bu genel açıklamadan
sonra, hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo
senedi olup, bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı
Türk Ticaret Kanunu m. 691/1).Bonoda bulunması zorunlu olan şekil
şartları 6762 sayılı TTK’nun 688.maddesinde sayılmıştır. Bu unsurların
yanı sıra, yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği
gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlar da bulunmaktadır.Bonoya isteğe
bağlı olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili
mahkeme kayıtları da konabilir. (Reha Poroy, Kıymetli Evrak Hukuku
Esasları, 11.Bası, s.237 vd.)Seçimlik unsurlardan biri de, temel
borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine
yönelik "bedel kaydı"dır. Eş söyleyişle "bedel kaydı" kambiyo senedinin
ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin
lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Temel borç
ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel
kaydının varlığı ya da yokluğu, senedin bono niteliğini etkilemez.
Zira, bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir
illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz
olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine
dayandığı "malen" kaydıyla, ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı
"nakten" kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu
kayıtların aksinin savunulması senedin talili (nedene, illete
bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer
değiştirir. Senedi talil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına
girer.Mal kaydı bulunan bonoda borçlu alacaklıdan mal almadığını
iddia, alacaklıda borçluya mal vermediğini kabul ederse borçlunun
iddiası sabit olmuştur. Lehdarın bedelin para olarak verildiği iddiası
ise, ispatı kendisine düşen bir husustur (Fırat Öztan, Kıymetli Evrak
Hukuku, 2.bası, Ankara,1997,s 1007 vd)Bu aşamada, menfi tespit konulu eldeki davada, ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) 72.maddesi gereğince, borçlu icra
takibinden önce veya takip sırasında, borçlu olmadığını ispat için
menfî tespit davası açabilir.Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 s.TMK m.6).İspat
yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir.
Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla
beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural
uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran
(iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında
borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi
bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri
sürebilir.Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda
ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu
varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri
sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.Görülmektedir
ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını
ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun)
varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını
kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir
ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri
sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira
davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka
bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki
ilişkinin varlığını kabul etmektedir.Aynı ilkeler, HGK’nun 17.12.2003 gün ve 2003/19-781 E., 2003/768 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:Davacı,
kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadığının tespitini istediğine göre,
konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ele alınıp,
değerlendirilmesi gerekir.1086 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü
Kanunu’nun (HUMK) 290. maddesi (6100 s. HMK m. 201) gereğince; yazılı
bir belgeye (senede) bağlanmış olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak
ileri sürülen hususların tanıkla ispatlanması mümkün değildir.Somut
olayda, davacı/borçlu, emre yazılı 42.000,00 TL bedelli bonoda yer alan
imzasını inkâr etmiş değildir. Senet sebepten mücerret olmakla,
davacının ileri sürdüğü iddiaların varlığını yazılı delille ispat yükü
altında olduğunun kabulü gereklidir.Hukuk Genel Kurulu’ndaki
görüşleler esnasında bir kısım üyelerce, davacı iddiasının “hile”
unsuruna dayandığı, bononun kendisine hile ile imzalatıldığını ileri
sürmesi nedeniyle bu hile olgusunu tanıkla ispatlamasının mümkün olduğu,
ancak dinlenen davacı tanıklarının beyanlarıyla “hile” iddiası
kanıtlanmadığından ispat edilemeyen davanın bu değişik gerekçeyle
bozulmasının gerektiği ileri sürülmüştür. Bazı üyeler tarafından ise,
hayatın olağan akışına uygun düşmeyen davalı savunmalarına itibar
edilemeyeceği, somut olayın gelişim evreleri nazara alındığında ispat
külfetinin terse döndüğü, davalının davacıya 20 yıl önce borç para
verdiğini ispatlamasının gerektiği, oysa ileri sürülen davalı
iddialarının tarafların dosyaya yansıyan durumları ile hayatın olağan
akışına uygun olmadığı, bu nedenle yerel mahkeme direnme kararının
onanmasının gerektiğini belirtilmişler ise de, çoğunluk tarafından bu
görüşler yukarıda açıklanan kambiyo hukuku ilkeleri nazara alınarak
kabul edilmemiştir.O halde, davacı tarafından imzalanan bononun
bedelsizlik iddiasının yazılı delille ispat edilmesi zorunlu olduğundan,
Hukuk Genel Kurulu çoğunluğu tarafından benimsenen Özel Daire bozma
kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya
aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç:
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel
Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun
30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici
madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz
peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440/1 maddesi
uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık
olmak üzere 14.05.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.KARŞI OYDavacı,
davalının aylık 80.00TL kira ile, kendisinin evine bitişik bir diğer
evinde kiracı olarak oturduğunu, davalının eşinin 80.00 TL kira parasını
getirerek, kirayı aldığına dair belge imzalatmak istediğini, böyle
söylemesi üzerine onun getirdiği belgeyi onun yardımıyla imzaladığını,
İcra Müdürlüğü'nden ödeme emri gelince 42.000 TL'lik senet olduğunu ve
borçlandırıldığını anladığını iddia ederek menfi tespit davası açmıştır.
Davalı, uzun zamandır davacının kiracısı olduğunu ve ev almak için
biriktirdikleri parayı 20 yıl önce davacıya borç olarak verdiğini,
borcunu ödemeyince tanıklar huzurunda dava konusu senedi imzalayıp
verdiğini savunmuştur.Mahkemece taraf tanıkları dinlenmiş,
tarafların duruşmadaki halleri ve beyanları ile, hayatın olağan akışına
göre davanın kabulü gerektiği kanaatine varılarak hüküm kurulmuş, Özel
Dairece yazılı gerekçeyle karar bozulmuş, Mahkemece direnme kararı
verilmiştir.Davacının yukarıda anlatıldığı üzere iddiasının ileri
sürülüş biçimi, dava konusu kambiyo senedinin hile ile imzalatıldığı
iddiasıdır. Hile, gerçek durumu bilmesi halinde bir kimsenin kabul
etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol
açılmış olması demektir. Davacı, kira parasını aldığı zaman, kira
parasını aldığına dair imzasının alındığı söylenerek dava konusu senedin
imzalatıldığını iddia etmiştir. Dosyada kira parasının ödendiğine dair
davacıdan alınan makbuz örneği de vardır. Yani taraflar arasında kira
parasına dair makbuz alınıp verildiği de anlaşılmaktadır. Hile, bir
işlemi yapmak için, bir kimsenin iradesinden yanlış bir kararın
doğmasına ve bu kararın aksiyon haline gelmesine sebep olma halidir.
Hile iddiası sözkonusu olduğunda senede karşı senetle ispat kuralının
istisnası olan hâl sözkonusudur ve HUMK 293/5 (HMK 203/1-ç) maddesine
göre tanık dinlenebilir. Senedin kambiyo senedi olması bu kuralın
uygulanmasını önlemez, kambiyo senedine karşı da hile iddiasında
bulunulabilir ve bu halde tanık dinlenebilir. Tabii ki, itimada dayalı
işlemlerde senede karşı tanık dinlenemez. İtimada dayalı olarak, bir
kimseye imzalı boş kağıt bırakılması ve kağıdın anlaşmaya aykırı
doldurulduğu iddiasında, senede karşı ileri sürülen bu iddianın tanıkla
ispatı mümkün değildir. (B. Kuru HUMK 2001- 2. cilt syf 2410-2416) Ancak
bu kağıt imzalatılırken belli bir işlem için imzalattırıldığı söylenip,
onda bu iş için imzaladığı kanaati uyandırılıp imzası alındıktan sonra,
o belgenin başka bir şekilde imza sahibi aleyhine doldurulması, hile
iddiasıdır ve tanıkla ispat edilebilir. Bu husus, imzalı boş kağıdın o
kimseden hile ile alınması hususudur. Nitekim, HGK'nın 14.11.962 gün
964/192 s-5809-5811 kararında; davacının, davalının bankadan para
alabilmesi için tanık imzasına ihtiyaç duyduğunu kendisine söylemesi
üzerine senet üzerine imza attığı, sonradan senedin üzerine pul
yapıştırılıp borçlu duruma sokuldugu iddiasında, bu iddianın hile
iddiası olduğu ve gerçeğe aykırı kanaat uyandırılarak aslında
yapmayacağı bir işlemin yaptırıldığı ve tanık dinlenmesinin usule uygun
olduğu belirtilmiştir. Yargıtay 4. HD'nin 02/03/967 gün 10655/1827 s
kararında da, dul maaşı bağlatacağını söyleyerek davacıya beyaz kağıda
imza attıran davalının sonradan borç senedi olarak kullanması halinde,
davacının iddiasının hile vakıası kabul edilmek gerektiği ve HUM 293/5.
md.'ne göre tanık dinlenebileceği açıklanmıştır. (B. Kuru Hukuk Usulu
Muhakemeleri Kanunu 2001- 2. cilt syf 2403, 2404, 2405 ) somut olayda,
davacının da tanıkları dinlenmiş ancak; tanıkların davacının hile
iddiasını doğrulayan beyanları olmamış, davacı hile iddiasını ispat
edememiştir. Bu nedenle Yüksek 19 HD'nin, somut olayda tanık dinlenmiş
olmasının usul ve yasaya aykırı olduğuna ve davacı iddialarının, senede
karşı ileri sürülen iddiaların tanıkla ispat edilemeyeceğine dair genel
kuralın istisnasını oluşturan iddia kabul edilemeyeceğine dair bozma
gerekçesine ve bu gerekçeyi benimseyen çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.Yukarıda
belirttiğim nedenlerle, hile iddiası olduğundan, senede karşı tanık
dinlenebileceği ancak hile iddiasının dinlenen tanık beyanlarıyla ve
toplanan delillerle sabit olmadığından davanın reddi gerektiği şeklinde,
bu değişik gerekçe ile mahkeme kararının bozulması gerektiğini
düşünüyorum
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
DAVANIN İHBARI • İHBAR OLUNANIN HAK VE YETKİLERİ • DAVADA TARAF SIFATI
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapıları yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen", hükmün süresi içinde davalı vekili ve ihbar olunan A. İnş. Taah. San. Tic. Ltd.Şti vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:-KARAR
TİCARİ DEFTERLERİN TALEP EDİLMESİNE RAĞMEN İBRAZ EDİLMEMESİ / ALEYHE YORUMLANAMAMASI
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yalova 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.09.2011 gün ve 2010/507 E.-2011/342 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 12.06.2012 gün ve 2012/4241 E- 2012/99
Şirket hisselerinin haczi, yönetim yetkisi verir mi?
MAHKEMESİ : İzmir 1. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ : 17/11/2011NUMARASI : 2011/999-2011/990Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının onanmasını mutazammın 11.06.2012 tarih ve 2012/3091-19898 Karar sayılı daire ilamının müddeti içinde tashihen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işl
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?