Normal
0
21
false
false
false
TR
X-NONE
X-NONE
MicrosoftInternetExplorer4
DAVA : Hırsızlık ve
banka kartının kötüye kullanılması suçlarından sanık Cumayi'nin;
1- Mağdur Bektaş'a
yönelik;hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY'nin 141/1, 53 ve 63. maddeleri
uyarınca 1 yıl hapis, Banka kartının kötüye kullanılması suçundan, 5237 sayılı
TCY'nin 245/1, 168/2, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis ve 12.000
Lira adli para cezası,
2- Mağdur Ahmet'e
yönelik;hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY'nin 141/1, 53 ve 63. maddeleri
uyarınca 1 yıl hapis,
Banka kartının kötüye
kullanılması suçundan 5237 sayılı TCY'nin 245/1, 168/1, 52, 53 ve 63. maddeleri
uyarınca 1 yıl 4 ay hapis ve 8.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına
ilişkin, ( Sincan İkinci Asliye Ceza Mahkemesi )'nce verilen 19.02.2009 gün ve
700-116 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı
inceleyen Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi'nce 11.11.2009 gün ve 17334-12886
sayı ile;UYAP üzerinden 09.11.2009 tarihinde alınan nüfus kaydının, sanığın
karar başlığında yazılı ve savunması alınırken tespit edilen kimlik
bilgilerinin aynı olması, sanığın ATM cihazına plastik düzenek yerleştirerek
şikayetçilerin kartının sıkışmasını sağlayıp yardım bahanesiyle şifrelerini
öğrendikten sonra bir vesileyle yakındaki büfeye göndererek içinde bankamatik kartı
bulunan plastik düzeneği yerinden alıp başka bir bankamatikten şikayetçilerin
hesaplarından para çekmekten ibaret eylemlerinin; ayrı ayrı "
hırsızlık" ve "banka ve kredi kartının kötüye kullanılması"
suçlarını oluşturduğu kanaatine ulaşan mahkemenin dosya içeriğine uygun olan ve
vicdani kanıyı yansıtan gerekçesine göre, kabul ve takdirinde isabetsizlik
görülmediğinden, tebliğnamedeki bozma isteyen düşüncelere iştirak edilmemiş,
şikayetçi Ahmet'e karşı işlenen banka ve kredi kartının kötüye kullanılması eyleminden
dolayı TCK'nın 168/1. maddesi uyarınca tayin olunan temel cezadan 2/3 oranında
indirim yapıldığı halde, indirim oranının 1/3 olarak gösterilmesi ise yerinde
giderilebilir yazım hatası olarak görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır
biçiminde eleştirilmek suretiyle onanmıştır.
Yargıtay
C.Başsavcılığı ise, 13.01.2010 gün ve 177761 sayı ile; Uyuşmazlığın çözümü için
765 sayılı TCK'nın 79 ve 525/b-2. maddelerine karşılık olarak düzenlenen 5237
sayılı TCK'nın 44, 245. maddelerindeki koşulların irdelenerek; suç kasti,
suçların içtimai, kanunilik prensibi, hakkaniyet ilkesi gibi suçun kurucu
unsurları ve hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre fikri
içtima koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin kanuni düzenleme, yargı kararları
ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konulması gerekmektedir. Sincan
İkinci Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kredi kartının kötüye kullanılması
suçunun yanında hırsızlık suçunun da oluştuğuna karar verilirken Heri sürülen
gerekçelerle birlikte bu gerekçeleri kabul eden Yargıtay On birinci Ceza
Dairesi'nin uyuşmazlığa konu onama gerekçeleri dikkate alındığında; somut
olayda incelenmesi gereken başlıca sorunları ana başlıklar altında şöyle
sıralamak mümkündür:
1- ) Fikri içtima
koşullarının mevcut olup olmadığı,
2- ) 5237 sayılı
TCK'nın 245. maddesinin üçüncü fıkrasında eylemin daha ağır cezayı gerektiren
başka bir suçu oluşturmadığı takdirde anılan fıkranın uygulanacağının
belirtilmesine karşın, aynı maddenin birinci fıkrasında böyle bir ibarenin yer
almamasının nasıl yorumlanacağı,
3- ) 765 sayılı
TCK'nın 525/b maddesinin 2. fıkrası ile 5237 sayılı TCK'nın 245/1. maddesi
arasında fark bulunup bulunmadığı;
Sorunların çözümüne
gelince;
1. Sorun: Fikri
içtima halinde bir fiil ya da bir bütün teşkil eden fiiller ile kanunun birden
fazla hükümlerinin ihlalini ifade eden suçların toplanmasına rağmen bütününün
bir suç sayılması itibariyle toplama sadece fikri veya şekli mahiyet
taşımaktadır. Fikri veya şekli toplamada, fiil veya bütünü meydana getiren
fiiller bir tek suç işleme kararının neticesidir.
Fikri içtimada ortak
bir unsuru bulunan birden çok suç vardır. Ve bu suçlar bir tek fiil ile meydana
gelmektedir. Bu sebeple fikri içtima, birbirini kesen ve fakat merkezleri ayrı
olan iki daire şeklinde ( Dönmezer-Erman, Ceza Hukuku, C. II, sh. 383-384 )
"bu iki dairenin ortak alanları mevcutsa da her biri kendine has bağımsız
bir sahaya da sahiptir" ( Erman, Askeri Ceza Hukuku, sh. 28 ).
Fikri İçtimain
Koşullarını şu şekilde sıralamak mümkündür.
1- ) Birden çok suçu
sonuçlayan tek ve aynı fiilin bulunması şartı;
A- ) Fiilin tek
olması: Ceza hukukunda hareketle neticeyi birlikte belirtmek üzere
"fiil" terimi kullanılır. Şu halde, fiil dediğimiz zaman, sadece
hareketi veya sadece neticeyi değil, fakat bunlardan her ikisini birden
kastetmiş oluruz. Fiilin iki unsuru olan hareketle, netice arasındaki bağlantı
da, fiilin varlığı için şarttır ve buna da nedensellik bağı denilir.
Bu genel tanımdan
sonra somut olayımıza baktığımızda; başlangıç aşamasından itibaren hedeflediği
parayı alabilmek için önce ATM cihazına plastik düzenek yerleştiren ve bu
şekilde müştekilere ait kartların sıkışmasını sağlayan sanığın çeşitli
bahanelerle şifreyi öğrendikten sonra her iki kartı da ele geçirip, başka bir
bankamatikten para çekmekten ibaret eylemlerindeki nihai amacının bankamatik
kartından para çekmek olduğu konusunda herhangi bir kuşku bulunmamaktadır.
Kredi kartlarının alınması müştekiler açısından zarar oluşturmasına karşın,
sanık açısından herhangi bir değer ifade ettiğinden söz edilemez. Kartların ele
geçirilmesi, hedeflenen fiilin işlenmesi için sadece vasıtadır. Sonuç
itibariyle sanık da; bankamatik kartlarını ele geçirdikten sonra suç yolunda
ilerlemeye devam ederek başka bankamatikten para çekmek suretiyle gerçek
amacını kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya koymuştur. Suçun dört kurucu
unsurundan birisi olan ve manevi unsur olarak adlandırılan kastın da para
çekmeye yönelik olduğu anlaşılınca, ortada birden fazla hareketi tek bir sonuca
bağlayan bir fiilden söz edilmesi mümkün hale gelecektir.
B- ) Fiilin aynı
olması: Bu şart fikri içtimain doğal sonucudur. Fikri içtimada neticeyi meydana
getiren icra hareketlerinin de gerçekleşen suçlar bakımından ortak olması
gerekmektedir.
Somut olayımızda,
kredi kartlarının sahiplerinin rızası hilafına alınmasından sonra kullanılması
her iki suçun ortak icra hareketlerini teşkil etmektedir.
C- ) Maddi neticenin
çeşitli ihlallerinin aynı anda sonuçlanması: İncelemeye konu olayda;
müştekilere ait kredi kartları alındıktan hemen sonra başka bir ATM cihazında
kullanılmak suretiyle çeşitli ihlallerin aynı zaman dilimi içerisinde
sonuçlandığı konusunda kuşku bulunmamaktadır. Zira kanunun birden fazla
hükümlerini ihlal bir fiille olabileceği gibi, bütün teşkil eden fiiller ile de
olabilir. Burada bütün teşkil eden fiil ile netice gerçekleşmiştir.
2- ) Fiilin farklı
kanun hükümlerini ihlal etmesi: Farklı kanun hükümlerinden maksat farklı suç
tiplerini düzenleyen hükümlerdir.
Fiil bir ve tek olduğu
halde birden fazla netice meydana gelebilir. Ancak failin kastında birlik
bulunduğu için bir tek suç işlenmiş sayılır. Bunun için her hadisede kastı
incelemek ve ona göre bir veya ayrı suç teşkil edip etmediğini araştırmak
gerekir.
Bu konunun daha iyi açıklığa
kavuşturulması ve suç vasfının belirlenebilmesi için mal varlığına karşı
işlenen suçlar bölümünde yer alan hırsızlık suçu ile bilişim suçları bölümünde
yer alan kredi kartının kötüye kullanılması suçu arasındaki irtibat bulunup
bulunmadığının irdelenmesi gerekmektedir. Bunun için bilgisayar suçluluğunun
tarihsel gelişimi ile Ceza Kanunumuzdaki konuya ilişkin düzenlemeler üzerinde
durulmalı, sonra da sistemin işleyiş biçimi ile öğretideki görüşler birlikte
değerlendirilmelidir.
Birinci sistemde, bilgisayar
suçlarının koruduğu hukuki yarar itibariyle, geleneksel suç tipi olarak
tanımlanan ( Örneğin; sahtecilik, dolandırıcılık, hırsızlık gibi ) suç
tiplerinden hangisine benzeşiyorsa, o geleneksel suç tipi ile aynı bölüme
yerleştirilmiştir.
İkinci sistemde ise;
hızla gelişen sibernetik evrimi dikkate alınmış, bilgisayar yoluyla yahut
bilgisayara karşı gerçekleştirilen ve zaman içerisinde önceden öngörülmesi zor
biçimde çeşitlenen hukuka aykırılık yöntemleri de gözönünde tutularak,
bilgisayar suçlarının geleneksel suç tiplerinden bağımsız ve ayrı suç tipleri
olduğu kabul edilmiş, bunların aynı kanunda yahut ana kod niteliğindeki genel
ceza kanunlarında, ancak geleneksel suç tiplerinden farklı bölümlerde
düzenlenmesi yoluna gidilmiştir.
İkinci sistemden etkilenen
Ceza Kanunumuzda 11.06.1991 tarihinde yürürlüğe giren 3756 sayılı Kanun ile
525. maddeden sonra gelmek üzere "Bilişim Alanında Suçlar" başlıklı
on birinci bab eklenmiş olup, bu husus Kanunun gerekçesinde "suçların
uygulamada kolaylık sağlamak üzere ayrı bir bölümde toplanması tercih
edilmiştir" şeklinde açıklanmıştır.
Prof. Dr. Ayhan
Önder, suç tipleri bakımından herhangi bir ayrım yapılmadan, bilgisayar
sisteminin kullanılması ile mal varlığına karşı işlenen suçları 765 sayılı
TCK'nıın 525/b maddesi ile yaptırım altına alındığını belirtmiştir. ( Şahıslara
ve Mala Karşı Cürümler, sh. 504 )
Ord. Prof. Dr. S.
DÖNMEZER ise, bilişim suçlarına ilişkin olarak ayrı bir düzenlemeye gidilmesi
zorunluluğunun, hırsızlık, dolandırıcılık gibi geleneksel suçların oluşması
için alınacak veya elde edilecek şeylerin bulunması, yerine göre bir mal olması
gerektiği halde, bilgisayar suçları bakımından durumun farklı olduğunu ileri
sürmüştür. ( Kişiler ve Mala Karşı Cürümler, 14. Bası, sh. 506 )
Öğretide benimsenen görüşler
ışığında; somut olayımızda olduğu gibi başkasına ait kredi kartı ile sahibinin
rızası hilafına para çekilmesinden ibaret eylemin aynı zamanda mal varlığına
karşı işlenen suçların özel bir şekli olduğu konusunda duraksama bulunmadığını
kabul etmek gerekmektedir.
19.12.2006 günlü
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, 5560 sayılı Yasa'nın 11. maddesi
ile 5237 sayılı Yasa'nın 245. maddesine eklenen "Birinci fıkra kapsamına
giren fiillerle ilgili olarak bu Kanunun mal varlığına karşı suçlara ilişkin
etkin pişmanlık hükümleri uygulanır" hükmüne yer verilmesi suretiyle bir
anlamda 5237 sayılı Kanun'da da kredi kartının kötüye kullanılması suçunun mal
varlığına karşı işlenen suçlarla irtibatı açık bir şekilde vurgulanmak
istenmiştir.
Kaldı ki, 765 sayılı
TCK'nın 79. maddesi ile buna karşılık olarak düzenlenen 5237 sayılı TCK'nın 44.
maddesi arasında da fark bulunmaktadır. 765 sayılı TCK'nın 79. maddesinde
işlenen bir fiille kanunun farklı hükümlerinin ihlalinden söz edilmekteydi.
Prof. Dr. İzzet Özgenç ( Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, sh. 568 ) tarafından bu
ifade tarzının doğru olmadığı ifade edilmiştir. Çünkü, işlenen fiil kanundaki
tanıma uygun olduğu takdirde suç oluşturmaktadır. Suç oluşturan fiil, ceza
kanununa aykırı veya ceza kanununu ihlal eden fiil değildir; aksine davranış
normlarına ve dolayısıyla kişinin yükümlülüklerine aykırı bir fiildir. Bu
bakımdan, yeni TCK'nın farklı neviden fikri içtimain düzenlendiği 44.
maddesinin ifadesi, 765 sayılı Kanun'un ki ile aynı değildir. Yukarıda da belirtildiği
gibi, farklı neviden fikri içtima halinde, bir fiil ile kanunda tanımlanan
birden fazla farklı suç işlenmektedir. Bir suçun temel ve nitelikli
şekillerinin dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak
kabul edilmelidir. Farklı neviden fikri içtima halinde, bir fiille işlediği
birden fazla farklı suçların her birinden dolayı failin ayrı ayrı
cezalandırılması yoluna gidilmemektedir. Kanun koyucu faile bu suçların en
ağırının cezasının verilmesi ilkesini benimsemiştir. Böylece' erime'sistemine
taraftar olunmuştur.
2. Sorun: 5237 sayılı
TCK'nın 245. maddesinin üçüncü fıkrasında sahte oluşturulan ya da üzerinde
sahtecilik yapılan kredi kartının kullanılarak haksız kazanç elde edilmesi
durumunda; eylemin daha ağır bir cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturmadığı
takdirde, anılan maddenin üçüncü fıkrasının uygulanacağı belirtilirken; bu
eyleme göre daha hafif bir cezayı içeren her ne suretle olursa olsun ele
geçirilen kredi kartının kullanılması durumunda birden fazla suçun oluşup oluşamayacağı
sorusuna, ceza hukukunun, en temel değerlerinden birisi olarak benimsenen
kanunilik ve hakkaniyet ilkesi sınırları içerisinde cevap aranması
gerekmektedir.
Kanun koyucu adaletin
gerçekleştirilmesi için hakkaniyet ilkesini kabul etmiştir. ( 5237 sayılı
TCK'nın 3, MK'nın 4, BK'nın 44 )
Adalet de hakkaniyet
de ahlaka yöneliktir, ancak ikisi arasındaki düşünce farklıdır. Adalet hukuk
kurallarına egemen en yüksek ahlaki düşünceyi ifade ederken, hakkaniyet somut
olayın özelliklerini gözönünde tutarak adalete ulaşmak için başvurulan
yollardan biridir ( somut olay adaleti ). hakkaniyet adil olmayan kuralın
değil, adil olmayan sonuçların değiştirilmesi amacına hizmet eder.
Tamamen sahte
oluşturulan ya da üzerinde sahtecilik yapılan bir kredi kartının kullanılması
durumunda anılan fıkranın uygulanabilmesi için daha ağır cezayı gerektiren
başka bir suçun oluşup oluşmadığı dikkate alınırken, kredi kartını bir şekilde
ele geçirdikten sonra bunu kullanarak haksız çıkar sağlayan şahıs açısından iki
farklı suçun oluşacağının kabul edilmesi halinde adalete aykırı sonuçlara
varılması kaçınılmaz bir gerçektir.
Burada çözülmesi
gereken başlıca sorun, her ne suretle olursa olsun ele geçirme sözcüğünden ne
anlaşılması gerektiğine ilişkindir. Olayların özelliği dikkate alınmadan soyut
olarak kullanılan bir tercih hatalı sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilir.
O zaman somut bir olayla karşılaşan hakim eylemin işlenmesinden sonraki
davranışlar ile savunmayı birlikte değerlendirerek fikri içtimain gerçekleşip
gerçekleşmediğine karar verecektir. 5237 sayılı TCK'nın 245. maddesinin birinci
fıkrasında eylemin daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturmadığı
ibaresine yer verilmemiş olması, suçların içtimainin geçersiz olacağı anlamına
da gelmez. Zira suçların içtimainin geçersiz olacağı amaçlanmış olsaydı bunun
maddede de istisnai bir hüküm olarak belirtilmesi gerekirdi. Böyle bir istisnai
hüküm getirilmeden; suçların içtimainin kabul edilmemesinin, "Kanunsuz Suç
ve Ceza Olmaz" kuralına da aykırı olacağı açıktır.
5237 sayılı TCK'nın
2. maddesinde: Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza
verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve
güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
"Kanunsuz suç ve
ceza olmaz" kuralı Türk Ceza Hukukunda, Devlet ve Yargıç karşısında
bireylerin Kamu Hakları'nın güvencesidir.
Doktrinde değerini
koruyan bu kural, Anayasamızın ( md. 38 ) ilkeleri arasına girmiş ve 5237
sayılı TCK'nın 2. maddesinde de açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu hükmün 2.
maddede yer alması bile, kurala verilen önemi gösterir.
Kanunsuz ceza
olamayacağından, suçun cezasının belirlenmiş olması suçluların
cezalandırılmasında şarttır.
Bir fiili suç saymak
ve cezalandırmak yetkisinin yalnız kanuna tanınması, bireylere özgürlüklerinin
sınırı hakkında bilgi verir. Nelerin ne kadar yasak olduğunu bilmeye bireyin
hakkı vardır. Bu hakkını kullanan birey yasak olanı yapmaktan çekinmek, yasak
olmayanı yaparken de korkusuz hareket etmek imkanını kazanır. Kanun kuralına
gerçek anlamını kanunun iradesi verir. Kanunun iradesi kanun koyucunun
sübjektif iradesi değildir. Yazılı formül içinde ifade edilmiş objektif irade,
kanunun iradesini oluşturur. Kanunun iradesini gösteren formül zorunlu olarak
genel ve soyut olacağından, kuralın önce içeriğini ve anlamını belirtmeden,
iradenin somut olaylara uygulanmasına imkan yoktur. Pozitif hukuk, yorum
faaliyetlerinin sınırını oluşturur.
Suçların içtimainin
uygulanamayacağı yönündeki istisnai hükmün madde metninde yer almadığı halde
sanık aleyhine hüküm doğuracak şekilde hırsızlık ve kredi kartının kötüye
kullanılması suçlarının ayrı ayrı oluşacağını kabul etmek, kanun koyucunun
iradesine de açıkça aykırılık teşkil eder. Zira kanun koyucu, 5237 sayılı
TCK'nın 44. maddesinde iradesini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle sanık
aleyhine getirilen hükümlerin hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde kanunda
açıkça belirtilmesi gerekir. Bu kural Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesi ile hüküm
altına alınan ve Anayasa hükümleri arasında da yer bulan suçların kanuniliği
prensibinin bir sonucudur.
3. Sorun: 765 sayılı
TCK'nın 525/b maddesinin ikinci fıkrasında; bilgileri otomatik sisteme tabi
tutmuş bir sistemin kullanılarak hukuka aykırı yarar sağlayan kimse
cezalandırılırken, 5237 sayılı TCK'nın 245/1. maddesinde her ne suretle olursa
olsun ele geçirilen kredi kartının sahibinin rızası hilafına kullanılarak yarar
sağlanılması müeyyide altına alınmıştır. Her iki maddenin içeriğine
bakıldığında; 765 sayılı TCK'nın 525/b maddesinin ikinci fıkrasının şekli suça
daha yakın olduğu açıkça görülmektedir. Ancak aşağıda ayrıntılı bir şekilde
anlatılacağı üzere benzer olaylardaki yerleşik uygulamalara bakıldığında; her
iki maddede düzenlenen suçun şekli suç olmadığı açıkça görülecektir.
Yargıtay Yüksek Ceza
Genel Kurulu'nun 11.04.2000 gün ve 6/62-72 sayılı kararı ile aynı doğrultuda
olduğu belirtilen 10.04.2001 tarih, 6/30-57 sayılı kararında; Y.K. Bankası'nın
Ç... Şubesindeki ATM'nin kart konulan bölümüne önceden kağıt yerleştiren
sanığın, işlem yapmak isteyen şikayetçinin kartının sıkışmasını sağlayıp,
böylelikle sistemle iletişimi ve işleme geçilmesini engelledikten sonra,
yardımcı olmak bahanesiyle Kredi Kartları Merkezini arıyor izlenimini verip
önceden anlaştığı arkadaşını cep telefonu ile arayarak şikayetçi ile
görüşmesini sağladığı sırada; kartını geri alabilmek ya da iptal ettirebilmek
umuduyla görüşen şikayetçiye banka görevlisi gibi davranan arkadaşının
yaptırdığı şifre kod/aması ile şikayetçinin şifresini öğrenip, onun
ayrılmasından sonra da kredi kartını sıkıştığı yuvadan çıkartıp, iki ayrı A
TM'den farklı tarihlerde toplam 600.000.000 Lira çeken sanığın hukuka aykırı
yarar sağlaması eylemi TCK'nın 493/2. madde ve fıkrasındaki suçu değil, aynı
Kanun'un 525/b-2. madde ve fıkrasında düzenlenen bilgileri otomatik işleme tabi
tutmuş bir sistemi kullanarak hukuka aykırı yarar sağlamak suçunu
oluşturacağına karar vermiştir.
Yukarıdaki
açıklamalar ve öğreti ile uygulamada benimsenen görüşler ışığında somut
olayımıza baktığımızda;yukarıda ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı üzere
yerleşik uygulamalara konu edilen eylemlerde; çok daha organize bir hile ile
kredi kartının haksız bir şekilde ele geçirilmesinden sonra çok daha uzun zaman
aralığı içerisinde üstelik farklı tarihlerde iki ayrı banka şubesindeki
ATM'lerden para çekilmesi olayında dahi Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu
tarafından, sadece 765 sayılı TCK'nın 525/b-2. maddesindeki suçun oluşacağına
karar verilirken; Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi tarafından benzer eylemlerden
dolayı 765 sayılı TCK'nın 504/3. maddesinde yazılı bulunan suçun oluşacağına
karar verilmiştir. Örnek olarak gösterilen eylemlerin hiçbirisinde
dolandırıcılık suçunun olmazsa olmazını teşkil eden malikin kartın teslimi
konusunda fesada uğratılmış olsa dahi rızasının elde edilmemiş olması ve hile
ile elde edilen şifrenin kredi kartı olmaksızın hiçbir işe yaramayacağının
açıkça anlaşılması karşısında; Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi'nin, eylemin 765
sayılı TCK'nın 504/3. maddesindeki suçu oluşturacağı yönündeki görüşüne iştirak
edilmediği gibi bu şekilde bir nitelendirmenin Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun
kararlarına da aykırı olacağı da açıktır. Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi'nin
kararlarında vurgulanan Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 28.12.2004 gün ve
2004/173-228 sayılı kararında özet olarak çek karnelerinin bankaya ait bir
değer olması nedeniyle çek karnelerinin kullanılması suretiyle işlenen
dolandırıcılık suçlarında bankaların vasıta olarak kullanıldığı kabul edilmekle
birlikte itiraza konu uyuşmazlığı ilgilendirecek şekilde eylemin
nitelendirilmesi konusunda benzer bir tespite yer verilmemiştir.
Açıklanan eylemlerde
görüldüğü üzere 765 sayılı Kanun'a göre eylemin nitelendirilmesi konusunda
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi'nin görüşleri
arasında fark bulunmasına karşın; eylemin kül halinde tek bir suçu oluşturduğu
konusunda herhangi bir fark bulunmamaktadır. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel
Kurulu'nun 5237 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra bu konuyla ilgili
doğrudan bir içtihadına rastlanılamamasına karşın, Yargıtay Onbirinci Ceza
Dairesi tarafından açıklanan bütün içtihatlarda itiraza konu uyuşmazlığın
benzeri olan eylemlerin 5237 sayılı TCK'nın 245/1. maddesindeki suçu
oluşturacağı kabul edilirken, bu suçun yanında dolandırıcılık ya da hırsızlık
suçunun da ayrıca oluşacağına dair herhangi bir ibareye yer verilmemiştir.
Yargıtay Onbirinci
Ceza Dairesi'nin itiraza konu uyuşmazlıkla ilgili görüşüne iştirak edilmemekle
birlikte bir an için somut olayda her iki eylemi hırsızlık ve kredi kartının
kötüye kullanılması olarak nitelendiren yerel mahkeme kararının doğru olduğu
kabul edilse dahi, bir taraftan yukarıda açıklanan örnek olayları
dolandırıcılık olarak nitelendirirken, diğer taraftan somut olayımızda örnek
olaylarda anlatılan eylemlerin benzeri olan eylemi hırsızlık olarak
nitelendiren Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi'nin içtihatları arasında çelişki
doğacağı gibi, ayrıca yine iştirak edilmemekle birlikte yerel mahkemenin görüşü
doğrultusunda sadece müştekilere ait kredi kartlarının hırsızlık suçuna,
çekilen paraların ise kredi kartının kötüye kullanılması suçlarına konu
edilmesi gerekirken, bir taraftan kartların çalınması ile hırsızlık suçunun
tamamlandığı kabul edilirken, diğer taraftan çekilen paraların da hem hırsızlık
suçuna hem de kredi kartının kötüye kullanılması suçuna konu edilerek aynı
eylemin iki kez cezalandırılması suretiyle bir anlamda mükerrer mahkumiyete de
neden olunmuştur. Zira kredi kartlarının çalınması suretiyle hırsızlık suçunun
tamamlandığını kabul eden mahkeme tarafından, kredi kartlarının elde edilmesi
için sahipleri tarafından yapılan masraflar hesaplanarak 5237 sayılı TCK'nın
145. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağının da tartışılması gerekmektedir.
Bankaların zaman zaman müşteri kazanma uğruna kredi kartlarını hiçbir masraf
almadan bazı müşterilerine verme eğilimleri de bilinen bir gerçek olduğundan
iki ayrı suçun oluşacağının kabul edilmesi halinde hırsızlık suçundan dolayı
TCK'nın 145. maddesinin uygulanma olanağı bulunmaktadır..." görüşüyle
itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılması
isteminde bulunmuştur.
Dosya, Yargıtay
Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanığın
hırsızlık ve banka kartını kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmasına karar
verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca çözümlenmesi gereken
uyuşmazlıklar;
1- Bankamatikten para
çekmek için gelen kişilerin banka kartlarını, kurulan bir düzenekle ele
geçirerek bu kişilerin hesaplarından para çekme şeklinde gerçekleşen bir
eylemde; banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunun yanında
hırsızlık suçunun da oluşup oluşamayacağının belirlenmesi,
2- Banka kartlarının
kötüye kullanılması suçunun yanında hırsızlık suçunun da oluştuğuna karar
verilmesi halinde ise, sanık hakkında TCY'nin 145. maddesinin uygulanma
koşullarının bulunup bulunmadığı ile ilgili araştırma yapılmasının gerekip
gerekmediği, noktalarında toplanmaktadır.
Sanık Cumayi'nin,
bankamatiklere gelenlerin banka kartını ele geçirebilmek için bir düzenek
kurduğu, düzenek nedeniyle işlem yapamayan ve kartları ATM ( asynchronous
transfer mode ) cihazına takılan mağdurların yanına giderek şifrelerini yeniden
girmelerini istemek suretiyle şifrelerini öğrendiği, banka kartı bankamatik
cihazına sıkışan mağdurların uzaklaşması üzerine kartı tornavida ile
çıkarttığı, ele geçirdiği banka kartı ile başka bir bankamatik cihazından
mağdurların hesabından para çektiği, bu bağlamda; 07.10.2008 tarihinde E... 1.
Etap Ö... İş Merkezi yanında bulunan ATM'de mağdur Bektaş'ın banka kartını bu
şekilde ele geçirerek başka bir ATM cihazından 100 Lira çektiği, yine
01.11.2008 tarihinde E... 2. Etap K... İş Merkezi önünde bulunan ATM'den mağdur
Ahmet'in kartını aynı yöntemle ele geçirdiği, kendisinden şüphelenip takip eden
mağdurun sanığın başka bir ATM'den para çektiğini görünce polise haber verdiği,
sanığın bir süre sonra üzerinde mağdura ait hesaptan çektiği 600 Lira ile
yakalandığı, yapılan yargılama sonucunda yerel mahkemece sanığın mağdur
Bektaş'a yönelik hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY'nin 141/1, 53 ve 63.
maddeleri uyarınca 1 yıl hapis, banka kartının kötüye kullanılması suçundan
5237 sayılı TCY'nin 245/1, 168/2, 52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis
ve 12.000 Lira adli para cezası, mağdur Ahmet'e yönelik hırsızlık suçundan ise,
5237 sayılı TCY'nin 141/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis, banka
kartının kötüye kullanılması suçundan ise, 5237 sayılı TCY'nin 245/1, 168/1,
52, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay hapis ve 8.000 Lira adli para
cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, sanık müdafilerinin temyizi
üzerine dosyayı inceleyen Özel Daire'ce hükmün onanmasına karar verildiği,
Yargıtay C.Başsavcılığı'nın ise "sanığın her bir müştekiye yönelik eylemden
dolayı banka veya kredi kartının kötüye kullanılması suçunun yanında hırsızlık
suçunun oluşmayacağı, oluştuğunun kabulü halinde ise bu suç yönünden 5237
sayılı TCY'nin 145. maddesinin uygulanması gerektiği" görüşüyle itiraz
yasa yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
1- Öncelikle birinci
uyuşmazlık konusunun ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir: Banka kartı;
01.03.2006 gün ve 26095 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
5464 sayılı Banka ve Kredi Kartları Yasasının 3. maddesinde, "mevduat
hesabı veya özel cari hesapların kullanımı dahil bankacılık hizmetlerinden
yararlanmayı sağlayan kart" olarak tanımlanmıştır. Banka kartında mülkiyet
bankaya, kullanım hakkı ise kart hamiline ait olmaktadır. Anılan yasada kart
hamilinin; banka kartı veya kredi kartı hizmetlerinden yararlanan gerçek ya da
tüzel kişi olduğu belirtilmektedir.
765 sayılı TCY'de
karşılığı bulunmayan "Banka veya kredi kartlarının kötüye
kullanılması" suçu 5237 sayılı TCY'nin 245. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasında; "Başkasına ait bir banka veya kredi
kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse,
kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası
olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar
sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası
ile cezalandırılır."denilmektedir. Maddenin gerekçesinde de; "Madde,
banka veya kredi kartlarının hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle
bankaların veya kredi sahiplerinin zarara sokulmasını, bu yolla çıkar
sağlanmasını önlemek ve failleri cezalandırmak amacıyla kaleme alınmıştır"
denilmek suretiyle bu suçun yasaya konulmasının amacı ( ratio legis )
açıklanmıştır.
Yasa maddesindeki
düzenleme karşısında;
a- Başkasına ait
banka veya kredi kartının her ne suretle olursa olsun ele geçirilmesi veya elde
bulundurulması,
b- Kart sahibinin
veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın kartın
kullanılması veya kullandırılması,
c- Kişinin kendisine
veya başkasına yarar sağlaması,
Koşullarının birlikte
gerçekleşmesi halinde TCY'nin 245/1. maddesinde yazılı olan suç
oluşabilecektir.
TCY'nin 245/1.
maddesinde yer alan "her ne suretle olursa olsun" ifadesi ile banka
veya kredi kartının yasalarda suç oluşturmayan eylemlerle ele geçirilmesi
kastedilmektedir. Bu düzenleme ile yasa koyucu, banka ya da kredi kartının
failin eline hukuka uygun yollardan geçmesi halinde doğabilecek duraksamaları
gidermek istemiş ve bu ele geçirme hukuka uygun olsa bile banka ve kredi
kartlarının kötüye kullanılmasını yaptırıma bağlamıştır. ( Fahri Gökçen TANER,
"Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması Suçu Bir Bileşik Suç
mudur?", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl: 2007, Cilt 56,
Sayı 2, s. 80 )
Konumuzla ilgisi
bulunan bir diğer suç olan hırsızlık ise, 765 sayılı TCY'nin 491/ilk
maddesinde; "diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak
için bulunduğu yerden alma", 5237 sayılı TCY'nin 141/1. maddesinde;
"Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya
başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma" olarak
tanımlanmıştır.
Görüldüğü gibi her
iki yasada da benzer şekilde tanımlanan hırsızlık suçu; başkasına ait
taşınabilir bir malı sahibinin ( zilyed ) rızası olmaksızın faydalanmak kastı
ile bulunduğu yerden almaktır.
5237 sayılı TCY'nin
hazırlanmasında esas alınan asıl kural gerçek içtima olup "kaç fiil varsa
o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim
Adalet Komisyonu raporunda bu husus; "Ceza hukukunun temel kurallarından
birisi, " kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır'
şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimai bölümünde
belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı
ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını
koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir ( TBMM Adalet Komisyonu'nun
03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu ). Bu kuralın istisnaları ise, 5237
sayılı TCY'nin "suçların içtimai" bölümünde, 42 ( bileşik suç ), 43 (
zincirleme suç ) ve 44. ( fikri içtima ) maddelerinde düzenlenmiştir.
Gerçek içtima
kuralının istisnalarından birisi olan ve uyuşmazlık konusuyla yakından ilgisi
bulunan bileşik suç, Yasa'nın 42. maddesinde; "Biri diğerinin unsurunu
veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça
bileşik suç denir" şeklinde tanımlanmış ve bununla da yetinilmeyerek;
"bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz" hükmü getirilmiştir.
Ceza Genel Kurulu'nun 13.02.1984 gün ve 322-64 sayılı kararında; eriyen ve
eriten başka ifade ile kaynaşan suçlardan biri diğerinin unsuru veya
ağırlaştırıcı sebebini teşkil ettiğinin yasada açıkça gösterilmesi şarttır ve
bu şart suç ve cezaların kanuniliğinin gereğidir." denilerek bileşik suçta
unsur ya da ağırlaştırıcı nedeni oluşturan suçun, bileşik suç olarak düzenlenen
bağımsız suçun içinde mutlaka ve ayrıca gösterilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
5237 sayılı Yasa'nın
245/1. maddesinde düzenlenen banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması
suçunun yasadaki düzenleniş şekli gözönüne alındığında bileşik suç olarak
düzenlenmediği görülmektedir. Banka veya kredi kartının kötüye kullanılması
suçu ile birlikte oluşabilecek diğer suçlara yasada öngörülen ceza miktarları
da, bu suçun bileşik suç olarak düzenlenmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu
nedenle, banka veya kredi kartının hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi
durumunda oluşabilecek hırsızlık, yağma, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık
gibi suçlar ile banka veya kredi kartlarını kötüye kullanma suçu arasında
gerçek içtima kuralı uygulanarak fail her bir suçtan ayrı ayrı
cezalandırılmalıdır. ( Veli Özer Özbek, Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye
Kullanılması Suçu, Bilişim Hukuku Konferansı, Yargıtay Başkanlığı, 2008, s.
108; Fahri Gökçen TANER, "Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması
Suçu Bir Bileşik Suç mudur?" Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
Yıl: 2007, Cilt 56, Sayı 2, s. 80 )
Bu açıklamalar
ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; 5237 sayılı TCY'nin
245/1. maddesindeki banka veya kredi kartlarını kötüye kullanma suçu bileşik
suç olarak düzenlenmemiş olup, yasa maddesinde geçen "her ne surette
olursa olsun" ifadesi banka veya kredi kartlarının sadece hukuka uygun
yollardan ele geçirilmesini kapsamaktadır. Bunun sonucu olarak; sanığın kurduğu
düzenek ile ATM makinesine para çekmek için gelen mağdurların şifresini de
öğrenmek suretiyle ele geçirdiği, ekonomik değeri bulunduğunda kuşku bulunmayan
menkul mal niteliğindeki banka kartı ile başka bir ATM cihazına gidip para
çekmesi şeklinde gerçekleştirdiği eylemlerinde, banka veya kredi kartının
kötüye kullanılması suçu yanında hırsızlık suçu da oluşmaktadır.
Bu itibarla, sanığın
eylemlerinin ayrıca hırsızlık suçunu oluşturmayacağına ilişkin Yargıtay
C.Başsavcılığı itirazında isabet bulunmamaktadır.
2- Banka veya kredi
kartlarının kötüye kullanılması suçunun yanında hırsızlık suçunun da oluştuğuna
oybirliğiyle karar verildi.