DAVA : Taraflar
arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen
6.3.2012 gün ve 2010/120 E. 2012/37 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 22.1.2013 gün ve
2012/17916 E., 2013/967 K. sayılı ilamı ile;
( ... Davacı,
davalıyla arasında 1.6.2001 tarihinde teslim edilmek üzere daire satım
sözleşmesi imzalandığını, kendisinin tüm edimleri yerine getirdiği halde
inşaatın tamamlanmadığını, dairenin satış bedeli olan 60.000,00 TL'nin takip
tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın
reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın
kısmen kabulüne, 24.720,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş, verilen
karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-) 4822 Sayılı
yasayla değişik 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Amaç
başlıklı 1. maddesinde Kanunun amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2.
maddesinde "Bu kanun, 1. maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici
işlemini kapsar" hükmüne yer verilmiştir. Kanunun 3. maddesinde mal;
alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve
elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve
benzeri gayri maddi malları, hizmet; bir ücret veya menfaat karşılığında
yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyeti ifade eder. Satıcı; kamu
tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında
tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar.
Tüketici ise bir mal
veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya
yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin
4077 Sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için Kanunun amacı
içerisinde yukarda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına
dair bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta, davalının binayı
yapan müteahhit olduğu da gözönüne alınarak, taraflar arasındaki ilişkinin 4077
Sayılı yasa kapsamında kaldığı, 4077 Sayılı Kanunun 23. maddesinde bu kanunun
uygulanmasıyla ilgili her türlü ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağı
öngörülmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanun kapsamında kaldığına göre davaya bakmaya Tüketici mahkemesi görevlidir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine dair olup taraflar ileri sürmese dahi
yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda
kazanılmış hak da söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece görevsizlik kararı
verilmesi ve ayrı bir Tüketici Mahkemesi mevcut değil ise Tüketici Mahkemesi
sıfatıyla davanın görülmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve
yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-) Bozma nedenine
göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir... ),
Gerekçesiyle 1.
bentte açıklanan sebeple hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden
yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.nca incelenerek
direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar
okunduktan sonra gereği görüşüldü.
KARAR : Dava, alacak
istemine ilişkindir.
Davacı, davalıyla
arasında 1.6.2001 tarihinde teslim edilmek üzere daire satım sözleşmesi
imzalandığını, kendisinin üzerine düşen edimleri yerine getirmesine rağmen,
inşaatın tamamlanmadığını, dairenin satış bedeli olan 60.000,00 TL'nin takip
tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar
verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın
reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın
kısmen kabulüne, 24.720,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal
faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş, verilen
karar davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece metni aynen
yukarda alınan gerekçelerle bozulmuştur. Mahkemece, taraflar arasında
düzenlenen sözleşmesinin eser sözleşmesi niteliği taşıdığı, bu sebeple görevli
mahkemenin genel yetkili mahkemeler olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını,
davacı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla
H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşmenin hukuki
niteliğinin ne olduğu ve bu bağlamda davaya bakma görevinin Tüketici
Mahkemesine mi, yoksa genel yetkili mahkemelere mi ait bulunduğu, noktasında
toplanmaktadır.
Somut olayda,
davacıyla davalı şirket arasında 1.6.2001 tarihinde bir sözleşme düzenlendiği
konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Davalı yüklenici inşaat şirketi anılan
sözleşme gereği imal edeceği konutlardan birisini henüz tamamlanmadan davacıyla
aralarında kararlaştırılan koşullarda davacıya satıp teslim etmeyi
yüklenmiştir. Şu durumda davacıyla davalı inşaat şirketi arasındaki sözleşme
hukuksal nitelikçe eser sözleşmesi değil, satım sözleşmesidir. İnşaat tamamlanmadan
satıma konu edilmiş olması veya sözleşmede davalı yüklenici şirketin
"yapımcı ve satıcı" olarak yazılmış olması eser sözleşmesinin
varlığını göstermemektedir.
Diğer taraftan,
konuyla ilgili 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 3.
maddesinde 4822 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle "konut ve tatil amaçlı
taşınmaz mallar" da açıkça mal kavramı içine alınarak Kanunun koruma
kapsamına dahil edilmiştir.
4077 Sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un "Amaç" başlıklı 1. maddesinde;
bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve
güvenliğiyle ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını
tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve
tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki
politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu,
açıklanmış;" Kapsam" başlıklı 2. maddesinde de aynen; "Bu Kanun,
1. maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin
taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar."
hükmüne yer verilmiştir.
Yine aynı Kanunun
"Tanımlar başlıklı 4822 Sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin ( e )
bendinde tüketicinin, "bir mal veya hizmeti ticari ve mesleki olmayan
amaçlarla edinen, kullanan ve yararlanan gerçek ve tüzel kişiyi"; ( h )
bendinde Tüketici işleminin, "mal veya hizmet piyasalarında tüketiciyle
satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi", ( f ) bendinde
satıcının, "kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki
faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek ve tüzel kişileri"; (
c ) bendinde ise malın, "Alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve
tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere
hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi mallan" ifade
edeceği belirtilmiştir.
Görülmektedir ki,
4077 Sayılı Kanun, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturan ve
ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak
korunması gereğinden hareketle düzenlenmiş ve bu koruma anlayışı tüketici
hukukunun temelini oluşturmuştur.
Tüketici, üretilip
piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı
ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide zayıf olan taraf olarak
kabul edilmiş; yasa koyucu, bu kabulden yola çıkarak iradesini tüketiciyi
korumak şeklinde ortaya koymuştur. Giderek 4077 Sayılı Kanun ile de bu koruma
olgusunu yasal düzenleme altına alıp; üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı
malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf
durumda olduğu kabul edilen tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin
ayıplı çıkması sonucu uğradığı zararın tazminini sağlama yoluna gitmiştir.
Az yukarda
açıklandığı üzere 4077 Sayılı Kanunun 3. maddesinin ilk şeklinde
"mal" kavramı "ticaret konusu taşınır eşya" olarak
tanımlanmışken 4822 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle bu tanım genişletilmiş;
diğer unsurlar yanında " alışverişe konu olan konut ve tatil amaçlı
taşınmaz mallar da mal kavramına dahil edilerek, bunlar da tüketici hukukunun
kapsam ve koruması altına alınmıştır.
Eş söyleyişle, 4822
Sayılı Kanunla, tüketicinin korunacağı alanlar genişletilerek; konut ve tatil
amaçlı taşınmazlar da bu Kanun uygulamasında mal olarak kabul edilmiştir.
Kanunun
uygulanabilmesi için bu taşınmazların satıcısının ticari veya mesleki faaliyeti
kapsamında bu malı sunuyor olması ve alıcının da bunları konut amacıyla satın
alması gerekli ve yeterlidir. Kanunda konutun tamamlanmış olup olmadığı
yönünden bir ayırıma gidilmemiş; konut amaçlı taşınmaz mal ifadesiyle kullanım
amacının konut olması yeterli bulunmuştur.
O halde, 4822 Sayılı
Kanunla konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda 4077 Sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun'un 3/c maddesinin kapsamına alındığından, tüketici
hukuku hükümleri kapsamında ve onun koruması altında olduğu kabul edilmelidir.
Davalı (
satıcı-yüklenicinin ) satıcı sıfatıyla inşaatı tamamlamadan veya kat mülkiyeti
oluşturmadan satışa sunduğu taşınmazı konut olarak kullanılmak üzere, ticari ve
mesleki olmayan amaçla satın alan davacının, yukarda ayrıntısıyla açıklanan
yasal hükümler karşısında tüketici, davalının da satıcı sıfatını taşıdığı açıktır.
Dolayısıyla tüketiciyle satıcı arasındaki hukuki işlem de tüketici işlemidir.
Tüketici hukuku; tüketicinin taraflardan birisini oluşturduğu her türlü
tüketici işlemini kapsadığına göre; davacının bu sıfatla yaptığı işlem de
tüketici hukuku kapsamında ve onun koruması altındadır.
Bu sebeple eldeki
uyuşmazlığın 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında olup,
bu Yasaya göre çözümü gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Anılan Kanunun
23. maddesinde; bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü
uyuşmazlıklara Tüketici Mahkemelerinde bakılacağı, hükme bağlanmıştır.
Görevle ilgili
düzenlemeler kamu düzenine dair olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın
her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak da söz
konusu olmaz.
Bu durumda mahkemece,
aynı yöne işaret eden ve H.G.K.'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına
uyularak görevsizlik kararı verilmesi ve ayrı bir Tüketici Mahkemesi mevcut
değil ise Tüketici Mahkemesi sıfatıyla davanın görülmesi gerekirken, aksine
gerekçelerle işin esası hakkında karar verilmiş ve önceki kararda direnilmiş
olması usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu
sebeple bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı
vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının özel daire bozma
kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı kanunun 30. maddesiyle 6100
Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen "geçici madde 3" atfıyla
uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi
gereğince bozulmasına, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana
iadesine, aynı kanunun 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün
içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.05.2014 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.