MAHKEMESİ : Ankara 10.Sulh Hukuk MahkemesiTARİHİ : 30.03.2011NUMARASI : 2011/195 E-2011/692 K.Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10.Sulh Hukuk Mahkemesince kısmen kabulüne dair verilen 30.04.2010 gün ve 2009/783 E- 2010/960 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 27.12.2010 gün ve 2010/13527-21768 sayılı ilamı ile ; ("...Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, tarafların sair temyiz itirazları yerinde değildir.Dava tıbbi cihaz satımı nedeniyle alacak yönünden yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davalının sadece faize itirazı bulunduğu benimsenerek faiz yönünden itirazın iptaline karar verilmiştir. İcra takibinde, davalının itirazı üzerine 27.10.2008 tarihli kararla takibin tamamının durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. İcra memuru davalının itirazının asıl alacağa da yönelik bulunduğunu benimseyerek takibin durdurulmasına karar verdiğine göre davacının bu işlemi şikayet etmesi beklenemez. Dava dilekçesinde asıl alacak yönünden de itirazın iptali istendiğine göre davacının alacaklı olup olmadığının incelenip araştırılması ve varılacak uygun sonuç çevresinde bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece asıl alacak yönünden takibin kesinleştiğinin kabul edilmesi bozma nedenidir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Taraf vekilleri HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair verdiği karar, yukarıda açıklanan nedenle Özel Dairece bozulmuş, her iki taraf bozma kararına uyulmasını istemelerine karşın mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.Uyuşmazlık; çekişmeli yargıda tarafların Özel Daire bozma kararına uyulmasını istemelerine karşın hakimin önceki kararda direnmesinin usulen mümkün olup olmadığı noktasındadır.Bu durumda öncelikle çekişmeli yargı (nizalı kaza) ve çekişmesiz yargı (nizasız kaza) kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.Çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargı arasındaki en belirgin farkı belirten ölçü “ihtilaf” çekişme yolu kıstasıdır. Çekişmeli yargıda, taraflarca hazırlama prensibi geçerli olduğu halde çekişmesiz yargıda resen araştırma prensibi egemendir.Takibi talebe bağlı çekişmesiz yargı işlerinde bu prensibin geçerli olması bu gibi işlerde kural olarak mukabil (zıt) alakalı bir kimsenin olmaması düşüncesine dayanır.Çekişmesiz yargıda da,çekişmeli yargıda olduğu gibi taraflarca hazırlama prensibi geçerli olsa idi o zaman hakim; talepte bulunan tarafların iddia ettiği vakıalar ve ileri sürdüğü delillerle yetinmek zorunda kalırdı ve bu durum gerçeğin ortaya çıkarılması ilkesiyle bağdaşmazdı.Öte yandan, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hakim, belli vakıaları kendiliğinden araştırma yetkisine ve yükümlülüğüne sahip olduğundan davayı değiştirme yasağı bu uyuşmazlıklarda uygulanmaz. Hasımsız olarak açılan ve çekişmesiz yargıya tabi davalarda verilen kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez.O nedenle bu kararlar, aleyhine kanun yollarına başvurulsa bile kesin hüküm oluşturmadıklarından açılacak bir iptal davası ile değiştirilebilir ve ortadan kaldırılabilirler (Bkz.Prof.Baki Kuru, Nizasız Kaza, Ank.1961 sh.155 vd, Medeni Yargılama Hukuku Prof. Saim Üstündağ S.Bası İst.1992 sh.32 vd).Çekişmesiz yargılamada, yargılama konusu ile talepte bulunan tarafından tayin edilen subjektif hakkın içeriğinden hakim ayrılamaz. Ne var ki, kararın içeriğini saptamada hakimin geniş bir takdir hakkı vardır. Örneğin şartları mevcutsa, vesayet mahkemesi bir vasi tayin etmek zorunluluğunda olup, seçiminde kural olarak geniş bir takdir hakkına sahiptir.Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Açıklanan ilkeler altında çekişmesiz yargıda hakim, tarafların talepleri ile bağlı olmadığından resen araştırma ilkesi uyarınca davacının bozma kararına uyulması talebi ile de bağlı değildir. Aksinin kabulü, hakimin yasadan doğan direnme hakkının davacının isteğine bağlı olması sonucunu doğurur ve hakimin direnme hakkının elinden alınması gibi yasanın öngörmediği bir durum yaratılmış olur(H.G.K.25.6.1997 gün, 97/11,313 E. 569 K.).Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 01.02.1995 gün ve 1994/18-789 E. 1995/37 K. sayılı kararında “çekişmesiz yargıda, davanın hasımsız açılması nedeniyle davacının Özel dairenin bozma kararına uyulmasını istemesinin davacı yararına usuli kazanılmış hak doğurmayacağını, hakimin direnme kararı verebileceğini” belirtmiştir.Çekişmeli yargıda ise, taraflarca hazırlama (ihzar) prensibi geçerli olup, hakim tarafların talepleri ile bağlıdır. Hakim, talepte bulunan tarafların iddia ettiği olaylar ve ileri sürdüğü delillerle yetirmek zorundadır. Kendiliğinden araştırma yetkisine ve yükümlülüğüne sahip değildir.Somut olayda, itirazın iptali istemi söz konusu olup, bu niteliğinden dolayı dava, çekişmeli yargı alanına girmektedir ve tarafları ile konusu itibariyle de kamu düzeni ile ilgisi bulunmamaktadır.Bilindiği gibi, çekişmeli yargıda 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi hükmüne göre, Yargıtay bozma kararı üzerine hakim, tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra bozma ilamına uyulup uyulmayacağına karar verir.Görülüyor ki hakim, kural olarak Yargıtay bozma ilamına uymak yada bu karara karşı direnme kararı vermek konusunda tarafların istekleri ile bağlı olmayıp serbest takdir yetkisine sahiptir.Eş anlatımla hakim bozma ilamına uymak zorunda olmayıp eski kararında direnebilir.Ancak, bozma nedenlerinin kamu düzenine ilişkin ve dolayısıyla hakimin kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurması gereken nedenlerden olmaması halinde taraflar veya vekilleri, bozma kararına uyulmasını istemişlerse, artık mahkeme bozma ilamına uymak zorunda olup önceki kararda direnemez.Yargıtay’ın çekişmeli yargıda yerleşmiş ve kurallaşmış uygulaması da bu doğrultudadır (Hukuk Genel Kurulu’nun 25.6.1997 gün E:1997/11-313 K:1997/569, 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117, 19.2.1992 gün 635-82, 23.2.1994 gün 936-94, 27.1.1999 gün 26-4 sayılı kararları).Eldeki davada, taraf vekilleri 30.03.2011 tarihli oturumda bozma ilamına uyulmasını istemişlerdir.Bozma sebebi ise kamu düzenine ilişkin değildir.Hal böyle olunca, mahkemece bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir.Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.S O N U Ç : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının davacı vekiline geri verilmesine 12.10.2011 gününde, oybirliğiyle karar verildi.