Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 614 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 372 - Esas Yıl 2013





İtirazname : 2009/98510Yargıtay Dairesi : 14. Ceza DairesiMahkemesi : KIRKLARELİ 1. Asliye CezaGünü : 11.09.2008Sayısı : 264-289Reşit olmayan mağdurenin rızaen alıkonulması ve rızasıyla cinsel ilişkide bulunulması suçlarına iştirakten sanık E. T..'ın beraatine ilişkin, Kırklareli 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.09.2008 gün ve 264-289 sayılı hükmün mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 15.10.2012 gün ve 9172-9916 sayı ile;"Duruşmada sanıktan şikâyetçi olduğunu belirten mağdure ve CMK'nun 234/2. maddesi uyarınca atanan zorunlu vekiline CMK'nun 238/2. maddesi gereğince kamu davasına katılmak isteyip istemediği sorularak, istediği halinde katılma hususunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyeleri İ.Ö.. ve M..D..; "... suçtan zarar gördüğü konusunda araştırma yapmayı gerektirecek bir tereddüt bulunmayan mağdurenin davaya katılmasına Dairemizce karar verilerek işin esasına geçilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.Yargıtay C.Başsavcılığı ise 09.01.2013 gün ve 2009/98510 sayı ile;"... Suç tarihi itibariyle çocuk olan mağdurenin 11.10.2005 tarihli duruşmada sanıktan şikayetçi olduğunu belirttiği ve mağdureye baro tarafından tayin edilen mağdure vekilinin de 11.09.2008 günlü celsede sanığın cezalandırılması isteyerek davayı takip iradesini ortaya koyduğu ve şikâyeti ifade ettiği nazara alınarak katılma hakkının hatırlatılması ve suçtan doğrudan ve açıkça zarar gören mağdurenin katılması yönünde karar verilmesi gerekirken, mahkemece mağdure vekiline davaya katılmak isteyip istemediği sorulmadan dosya sonuçlandırılmıştır.Bu durumda şikayetçinin CMK’nun 260. maddesi uyarınca, katılma iredesini içeren isteği karara bağlanmamış olmasına rağmen hükmü temyize hakkı bulunmaktadır. Nitekim Özel Dairece de bu husus vurgulanmaktadır.... Bu bağlamda; CMK'nın 237, 238 ve 260. maddeleri çerçevesinde, suçtan açıkça ve doğrudan zarar gören ve katılma iradesini ortaya koyan mağdurenin katılan olarak kabulüne karar verilerek işin esasına girilmesi ve sanığın üzerine atılı her iki suçun da 765 sayılı TCK'nun 102/4, 104/2. maddeleri uyarınca ayrı ayrı zamanaşımına uğraması sebebi ile CMK'nun 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesi gerekmektedir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 31.01.2013 gün ve 456-886 sayı ile; oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kovuşturma aşamasında mağdurenin sanıktan şikâyetçi olduğu, mağdure vekilinin de sanığın cezalandırılmasını talep ettiği somut olayda, mağdure vekilinin temyizi üzerine inceleme yapan Özel Dairece, mağdure ve vekilinden davaya katılmak isteyip istemediklerinin sorulmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/2. maddesine aykırı davranıldığı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmesinin isabetli olup olmadığı ve bu bağlamda Özel Dairece katılma konusunda bir karar verilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Mağdurenin 11.10.2005 tarihli celsede sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, 11.09.2008 tarihli celsede mağdure vekilinin de sanığın cezalandırılmasını talep ettiği, yüzüne karşı açıklanan kararı süresinde temyiz eden mağdure vekilinin temyiz dilekçesinde, katılma konusunda açıkça bir istemde bulunmadığı anlaşılmaktadır.5271 sayılı CMK’nun “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır” ,Aynı Kanunun “Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.4) Sulh ceza mahkemesinde açılmış olan davalarda katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz” şeklinde düzenlenmiştir.Yukarıda belirtilen düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemelerinde kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar, suçtan zarar gören, mağdur veya malen sorumlu olanların, mahkemesine bir dilekçe vermek veya katılma istemini içeren sözlü başvurularının tutanağa geçirilmesi suretiyle kamu davasına katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır.Kanun yolu yargılamasında katılma isteminde bulunulmasının mümkün olmadığı kural olarak benimsenmiş olmakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nun 260. maddesinde, katılma isteği reddedilmiş veya karara bağlanmamış olanların kanun yollarına başvuru hakkı bulunduğu belirtilerek, böyle bir başvuru halinde, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.TBMM’ne sunulan tasarıda, ilk derece mahkemesince reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin istinaf yolu başvurusunda açıkça belirtilmek şartıyla karara bağlanacağı belirtilmiş ise de, tasarının 249. maddesinin 2. fıkrasındaki, “Bölge Adliye Mahkemesi” ve “İstinaf” ibareleri “Kanun yolu” şeklinde değiştirilerek 237. madde bütünlüğü altında kabul edilmiş bulunduğundan, kanun yolu ibaresinin temyiz incelemesini de kapsadığı kabul edilmelidir.CMK’nun 238. maddesindeki katılmaya ilişkin merasimin Yargıtayca yerine getirilmesinin imkansızlığı nedeniyle, katılma isteminin Yargıtay tarafından karara bağlanamayacağı ileri sürülebilir ise de, 238. madde, usulüne uygun bir katılma istemi üzerine ilk derece mahkemesince yapılması gereken işlemleri belirtmekte olup, 237. maddenin 2. fıkrasındaki istisnai durumu kapsamamaktadır. Kanunun 237/2. maddesi hükmünün katılma istemleri hakkında özel bir düzenleme getirdiği, usul ekonomisi amacı güttüğü ve 238. maddede öngörülen genel usule üst derece mahkemelerinde özel bir istisna oluşturduğu nazara alındığında, Yargıtayca katılma istemi konusunda, temyiz incelemesi aşamasında herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan karar verilmesinin mümkün bulunduğu ahvalde öncelikle dairesince karar verilmeli, bu suretle makul sürede yargılanma ilkesi hayata geçirilmeli, araştırma zorunluluğunun doğduğu ahvalde ise bu husus bozma nedeni yapılarak sorun çözümlenmelidir.Diğer taraftan temyiz merciince verilecek katılma isteminin kabulü kararından sonra, katılma istemi reddolunmuş veya karara bağlanmamış olmakla birlikte hükmü temyiz edenlerin, temyiz nedenlerini esas alacak biçimde Yargıtay C.Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi gerekeceği ve bu ek tebliğnamenin de CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden 316/3. maddesince ilgili taraflara tebliği gerekeceği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Mağdurenin 11.10.2005 tarihli celsede sanıktan şikayetçi olduğunu beyan edip cezalandırılmasını talep etmesinin ve mağdure vekilinin de 11.09.2008 tarihli celsede sanığın cezalandırılmasını istemesinin, sanık hakkında açılan davaya katılma istemi niteliğinde olmasına karşın katılma konusunda yerel mahkeme tarafından olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeyen somut olayda, mağdure vekilinin temyiz dilekçesinde katılma konusunda karar verilmesi yönünde açıkça bir isteğinin bulunmadığı, dolayısıyla Özel Dairece bu konuda bir karar verilmesinin mümkün olmadığı düşünülebilir ise de; mağdure ve vekilinin kovuşturma aşamasında istikrarlı bir şekilde sanıktan şikayetçi olduklarını beyan etmelerinin ve mağdure vekilinin, yerel mahkeme hükmünü temyiz etmiş olmasının, kanun yolunda da davayı takip iradesini eylemli olarak ortaya koyduğu ve bu davranışın yerel mahkemece karara bağlanmayan katılma talebinin inceleme merciince incelenip karara bağlanmasına yönelik bir istemi de kapsadığı kabul edilmelidir.Böyle bir kabul ile yargılamaların gereksiz yere uzamasının, dolayısıyla da davaların zamanaşımına uğramasının önüne geçilebilecektir. Aksi takdirde yerel mahkeme hükmünün, katılma konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği gerekçesiyle bozulması yargılamanın gereksiz yere uzaması sonucunu doğuracaktır ki, bu durum “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” şeklinde düzenlenmiş olan Anayasanın 141/4. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesine aykırılık oluşturacaktır.Katılma konusunda Yargıtay ilgili dairesince karar verilmesi halinde, katılan sıfatını kazanan kişinin özellikle, iddia ve delillerini bildirme haklarını kullanamayacağı, diğer taraftan katılma konusunda karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafii dinlenilmeden karar verilmek suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 238/3. maddesine aykırılık oluşturulacağı ve sanık yönünden savunma hakkının sınırlandırılması sonucunu doğuracağı eleştirisi getirilebilir ise de; Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 gün ve 294–64 sayılı kararında, Cumhuriyet savcısı, sanık ve varsa müdafiinin görüşü sorulmadan katılma kararı verilmesinin nispi nitelikte bir hukuka aykırılık olduğu ve esasa etkili bulunmadığı sonucuna ulaşılmış olup, böyle bir durumda savunma hakkının sınırlandığından söz edilemeyecektir.Mahkemenin “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile 5271 sayılı CMK'nun “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde; mağdur ile şikâyetçinin soruşturma evresinde “delillerin toplanmasını isteme”, kovuşturma evresinde ise “tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma ve tanıkların davetini isteme” haklarının bulunduğunun kabul edilmiş olması karşısında da, ilgili katılan sıfatını kazanmadan dahi bu haklarını kullanabileceğinden, sonuç olarak iddia ve delillerini bildirme hakkının kullanılmaması da söz konusu olmayacaktır.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, mağdurenin katılma istemi konusunda bir karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi; "itirazın reddedilmesi gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 15.10.2012 gün ve 9172-9916 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,3- Dosyanın, mağdurenin katılma istemi konusunda karar verilmesi ve hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.12.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.