Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 1.Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.11.2008 gün ve 2007/177 E., 2008/568 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 26.01.2010 gün ve 2009/2665 E.-2010/549 sayılı ilamı ile;(“…Davacı vekili, müvekkili ile davalının sahibi ve temsilcisi olduğu .....Tekstil Mak.Ltd.Şti.arasında 28.01.2006 tarihinde 52.000.00 YTL bedelli bilgisayarlı nakış makinesi satış sözleşmesi yapıldığını, satış bedelinin 30.000.00 YTL’si için müvekkilinin sahibi olduğu .... marka aracın peşinat olarak verildiğini, bakiye satış bedeli 22.000.00 YTL için de 28.01.2006 tanzim 31.01.2007 vadeli senedin imzalanıp davalıya verildiğini, müvekkilinin 18.08.2006 tarihine kadar satın aldığı makineyi kullandığını, kalan 22.000.00 YTL bedelin vadesinden önce ödenmesi için davalı yanın baskı yapması üzerine akdin fesh edildiğini,müvekkilinin nakış makinesini davalının da .... marka aracı geri iade ettiğini, senedin iadesi konusunda davalının müvekkilini oyaladığını, bu senedin haksız olarak icra takibine konu edildiğini ileri sürerek müvekkilinin senet nedeniyle borçlu bulunmadığının tespiti ile %40 tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, iddiaya konu satış sözleşmesinin tarafının müvekkili M.U.değil dava dışı .... Tekstil Ür.Ltd.Şti. olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilmeyeceğini, müvekkilinin alacağının başka bir hukuki ilişkiden kaynaklandığını, davacının borcunu ödememek için asılsız iddialarda bulunduğunu, davacının senedi geri almadan sözleşmeyi feshetmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek davanın reddi ile %40 tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir.Davalı vekili, 05.11.2008 tarihli duruşmada; davacıdan iki ayrı senet alındığını, birinin senedin makine alım satımından kaynaklanan 22.000.00 YTL bedelli senet olup bunun davacıdan tahsil edildiğini, ancak müvekkilinin davacıya verdiği borç para karşılığında davaya konu yine 22.000.00 YTL bedelli, 28.01.2006 tanzim 31.01.2007 vade tarihli senedin alındığını, bu borç ödenmediği için icra takibine girişildiğini savunmuştur.Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller neticesinde; bonoya karşı açılan menfi tespit davalarında ispat yükünün davacıda olduğu, ancak davalı vekilinin duruşmadaki imzalı beyanına göre iki ayrı senet alındığı savunulmuş ise de, davalıya iki değil tek senet verildiğinin anlaşıldığı, dava konusu senedin tanzim tarihi ile satış sözleşmesinin düzenleme tarihinin ayrıca satıştaki kalan borç ile senet değerinin aynı olduğu, savunmanın kabulü halinde, önce makine satışı nedeniyle senet alındığı, daha sonra senet konusu borcun davacıya verildiği gibi bir sonucun ortaya çıktığı, bu halin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, tüm bunlardan dolayı dava konusu senedin satış sebebi ile verilen senet olduğunun kabulü gerektiği, her ne kadar senette alacaklı olarak satıcı şirket değil de davalı gösterilmiş ise de, davalının dava dışı olan satıcı şirketin %99 oranında hissedarı ve temsile yetkili müdürü olması nedeniyle davalının iyiniyetinden söz edilemeyeceği gerekçeleri ile davanın kabulüne icra takibine konu edilen 28.01.2006 tanzim, 31.01.2007 vade tarihli 22.000.00 YTL bedelli senetten dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı tarafından icra dosyasına ödenen 17.499.75 YTL’nin davalıdan istirdadı ile davacıya ödenmesine, davalı icra takibinde haksız ve kötüniyetli olduğu için %40 tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.Uyuşmazlık ihdas nedeni hanesi açık bırakılmış olan bonodan kaynaklanmaktadır. Davalı bononun davacıya verdiği borç para karşılığı düzenlendiğini savunmuş, davacı ise dosyaya sunulan ve dava dışı şirketle davacı arasında imzalanan sözleşme ile ilişkili olduğunu iddia ettiği bononun sözleşmede bahsi geçen makinanın iade edilmesi nedeniyle karşılıksız kaldığını iddia etmiştir. Davalı anılan sözleşmenin tarafı olmadığı gibi sözleşmede dava konusu senede ilişkin bir açıklama da bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece davacının senede karşı ileri sürdüğü iddialarını HUMK’nun 290.maddesi uyarınca yazılı delille kanıtlaması gerektiği, yazılı delil sunamaması halinde ise delilleri arasında “ vs.delil” demek suretiyle yemin deliline de dayandığından yemin hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...”)gerekçesiyle davalı yararına bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davalı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, icra takibinden sonra açılmış olup; bono bedelinin karşılıksız kaldığı iddiasına dayalı borçlu olmadığının tespiti ve istirdat istemine ilişkindir.Davacı/borçlu, dosyaya sunduğu, dava dışı şirketle davacı arasında imzalanmış olan satış sözleşmesi ile ilişkili olduğunu iddia ettiği bononun, sözleşmenin feshedilip satışa konu makinenin iade edilmesi nedeniyle, karşılıksız kaldığını iddia etmiştir.Davalı/alacaklı, bononun davacıya verdiği borç para karşılığı düzenlendiğini savunmuştur.Mahkemece, davacının iddia ettiği gibi, davaya konu bononun davalının hissedarı ve satışa yetkili müdürü olduğu dava dışı şirket ile davacı arasındaki satış sözleşmesi nedeniyle verildiği, sözleşmenin düzenleme tarihi ve bu satış nedeniyle kalan borç miktarının bonodakiyle aynı olduğu, davalının savunmalarının iyiniyetle bağdaşmadığı, gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir.Davalı tarafın temyizi üzerine Özel Dairece, karar, yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.Hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.Davaya konu bononun, bedelin malen mi, nakden mi ahzolunduğuna ilişkin bedel kaydı yer almaksızın, alacaklısı davalı gerçek kişi olmak üzere düzenlendiği; bono altındaki imzanın davacı/borçluya ait olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takibe konu bononun, davalının hissedarı ve satışa yetkili müdürü olduğu dava dışı şirket ile davacı arasında yapılan makine satışına ilişkin sözleşmedeki satış bedelinin karşılığı olarak mı, yoksa davalı gerçek kişinin davacıya vermiş olduğu borç para nedeniyle mi düzenlendiği; bononun hangi temel borç ilişkisi nedeniyle düzenlendiğini ispat yükünün hangi tarafta olacağı noktasında toplanmaktadır.Öncelikle, alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin hukuksal niteliğini irdelemekte yarar vardır:Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır.Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan bu ilişki "kambiyo ilişkisi" olarak anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu "kambiyo Taahhüdü"nde bulunmuş olur.Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 691/1.maddesi).Bonoda şekil şartları TTK’nun 688.maddesinde sayılmıştır.Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik "bedel kaydı"dır. Yinelemek gerekirse "bedel kaydı" kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır.Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması, şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Zira, bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı "malen" kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı "nakten" kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin talili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi talil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun nedeni "mal" ya da "nakit" olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 17.12.2003 gün, 2003/19-781 E, 2003/768 K. sayılı kararı )Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında ihdas hanesi boş bırakılan takibe konu bonoya ilişkin olarak, davalının iki senet bulunduğu ve senetlerden birinin makine satışından kaynaklandığı, diğerinin ise davacıya verilen borç para karşılığı düzenlenen senet olduğu savunması karşısında, senedin talil edilmiş sayılıp sayılamayacağı tartışılmış ise de bono bir bedel kaydı ihtiva etmediğinden senedin talili olarak kabul edilemeyeceğine oybirliğiyle karar verildi.