Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık E.K..’ın 5237 sayılı TCK’nun 44 ve 30. maddeleri delaletiyle aynı kanunun 81/1, 35/2, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Ünye Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.03.2008 gün ve 321-52 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılan L. K..vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.10.2010 gün ve 586-6893 sayı ile;“Sanığın, olay yerinde bulunan kişi ya da kişilerin isabet alıp yaralanabileceklerini ya da ölebileceklerini öngörmesine karşın kardeşi mağdur E..’ü öldürmek amacıyla hedef alarak ateş ettiği sırada, E..’ün yakınında bulunan eşi mağdure L..’nın yapılan atışlar sırasında yaralandığı olayda; Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.05.2005 tarih 37/52 nolu ilamı doğrultusunda 5237 sayılı Kanunun 44. maddesinde düzenlenen farklı neviden fikri içtima kurallarının uygulanmasını gerektiren farklı suçların oluşması koşulu gerçekleşmediğinden, gerçek içtima kurallarına göre hüküm kurulması gerektiği olayda, mağdure L..’dan kaynaklanan herhangi bir haksız hareket de bulunmadığı gözetilerek sanığın mağdur E..’e yönelik eylemi nedeniyle 82/1-d, 35, 29, 62. maddeleri, mağdure L..’ya yönelik eylemi nedeniyle 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 21/2, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkemece bozmaya uyularak 25.02.2011 gün ve 344-38 sayı ile; sanığın katılan E.K..’a yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten 5237 sayılı TCK’nun 82/1-d, 35/2, 29, 62, 53 ve 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis, katılan L. K..’a yönelik olası kastla yaralama suçundan ise aynı kanunun 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son, 21/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.Bu hüküm de sanık müdafii ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.02.2012 gün ve 7548-699 sayı ile onanmıştır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.03.2012 gün ve 175104 sayı ile;“…Somut olayımıza bakıldığında, sanık E.K..’ın kardeşi E. K..’a öldürme kastıyla ateş etmesi sonucu E. K.. yerine, olay yerinde bulunan L..yaralanmıştır. Sanığın fiili hareketin tek olması nedeniyle tektir. Eylemi nedeniyle Ergün’e yönelik kardeşi kasten öldürmeye teşebbüs ve L..’ya yönelik olası kastla yaralama suçları oluşmuştur. Öldürme ve yaralama suçları farklı suçlardır bu nedenle olayda aynı neviden içtima başka bir anlatımla TCK’nun 43/2-3 maddesinin uygulama olanağı bulunmamaktadır. Oluşan suçların farklı olması nedeniyle TCK’nun 44. maddesinde yer alan fikri içtima kurallarının uygulanması gündeme gelecek ve sanığın bu suçlardan somut olaya göre en ağırı olan kardeşini öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması gerekecektir. Kanun koyucunun TCK’nun 43/3. maddesinde bilerek koyduğu düzenlemenin bir benzerini TCK’nun 44. maddesinde yapmamasının sonucunu sanığa yüklemek adil de olmayacaktır. Anılan değerlendirmelerin ışığında, sanık E.K..hakkında TCK’nun 44. maddesi uyarınca farklı neviden fikri içtima kuralları uygulanarak en ağır olan kardeşini öldürmeye teşebbüs suçu nedeniyle cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, gerçek içtima kuralları uygulanarak iki ayrı cezaya hükmeden yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken onanmasında isabet bulunmamaktadır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur. CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Dairesince 03.12.2012 gün ve 4397-8950 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIKatılan-sanık E.K.. hakkında kurulan hükümler Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, inceleme sanık E. K.. hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüs ve olası kastla yaralama suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın kardeşi E. K..’ı öldürmek amacıyla iki el ateş ettiği ancak onun yerine hedefte sapma sonucu yanında bulunan yengesi L.. K..’ın olası kastla yaralanmasına neden olduğu somut olayda, TCK’nun 44. maddesinde düzenlenen farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Katılan E. K..ile babası A. K..ve kardeşleri E.., H.. M..ve Ü. K..arasında arazi anlaşmazlıklarından dolayı husumet bulunduğu, olay günü A. R.., E.., H. M.. ve Ü. K..’ın tanık A. G..ile birlikte A. K..’a ait ancak katılan E. K..’ın oturduğu evin bahçesindeki bir yeri tamir için olay yerine geldikleri, babası ve kardeşlerinin geldiğini gören E. K..’ın elinde av tüfeği ile evinden dışarı çıkarak; “sinkaf ettiklerim, burada ne işiniz var, burası benim evim, sizi bahçeye sokmam, geleni de vururum” dediği, A.K..’ın E..’e; “oğlum sen kime silah doğrultuyorsun, ne yapıyorsun” diye seslendiği, E..’ün yaklaşmakta olan babasının sol ayağına elindeki tüfekle yaklaşık 2 metre mesafeden 1 el ateş ettiği, A..K..’ın yaralanıp yere düştüğünü gören oğulları E. ve Ü. K..’ın babalarının yanına geldikleri, bu sırada sanık E. K..’ın yanında taşıdığı ruhsatsız 9 mm çapında 1935 model Brownig marka yarı otomatik tabanca ile 1-2 metre mesafeden Ergün Kapdan’a doğru iki el ateş ettiği, bu atışlarından birinin E.K..’ın yanında bulunan L. Ka..’a isabet edip yaralanmasına neden olduğu,Katılan L. K..’ın olay nedeniyle kırığın hayat fonksiyonlarına etkisi ağır (4) derecede olan sağ temporal kemik kırığına bağlı olarak, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve yaşamını tehlikeye sokacak şekilde yaralandığı,Olay yerinde yapılan incelemede; toplam 2 adet olmak üzere sanık E..’ın silahından atıldığı tespit edilen 9 mm boş tabanca kovanın ele geçirildiği,Sanık E..’ın hangi mesafeden nasıl ateş ettiğine ilişkin olay yerinde bulunan, Ü.. ve H.. K.. ile A.G..’in bir anlatımda bulunmadıkları, A. K..’ın ise karakolda verdiği ilk ifadesinde E.. ateş etmeye başladığında karısı L..’nın da yanında olduğunu, oğlu E..’ın da tabanca ile E..’e ateş ettiğini belirttiği,Keşifte dinlenilen katılanların kızı H.K..’ın, sanık E..’ı ayakta eve 1 metre mesafede iken silahını annesi L..’ya doğrulttuğunu gördüğünü ifade ettiği,Katılan L. K..'ın, olay sırasında kocası diğer katılan E. K..'ın yanında durduğunu, sanığın yaklaşık 1 metre mesafeden ateş ederek kendisini başından yaraladığını beyan ettiği,Sanığın ise, E.K..'ın kendilerine hakaret edip, elindeki tüfekle babası A. K..'ı yaralamasından sonra rastgele hedef gözetmeksizin havaya doğru ateş ettiğini, kimseyi öldürmek ya da yaralamak istemediğini, olay sırasında L..'nın E..’ün sağ tarafında duvar dibinde durduğunu savunduğu,Anlaşılmaktadır.Uyuşmazlığın sağlıklı bir biçimde çözümlenebilmesi için öncelikle hedefte sapma üzerinde durulması gerekmektedir.5237 sayılı TCK'nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisine göre, suçun maddi unsurları arasında yer alan suçun konusu, kanunda tanımlanan tipik hareketin üzerinde icra edildiği kişi ya da şey olarak açıklanmaktadır.Hedefte sapma; yapılan hareketin, gerçekleştirilmek istenen suç konusu üzerinde değil de failin yetersizliği veya yeteneğini gereği gibi kullanamaması ya da sair bir sebepten ötürü meydana gelen sapma sonucunda başka bir konu üzerinde gerçekleşmesidir. Hedefte sapma hâlinde bir hata söz konusu değildir. Zira, hedefte sapmada sapan failin iradesi değil hareketidir. Bu halde hareket adeta saparak yön değiştirmekte ve neticesini istenilen konu üzerinde değil de başka bir konu ya da istenilen konu yanında istenilmeyen başka konu veya konular üzerinde gerçekleştirmektedir. Hatada ise failin bilgisizliği ya da yanlış bilgisi söz konusu olup, failin düşündüğü ile gerçek arasında zıtlık bulunmaktadır. Bu itibarla, hedefte sapma ile hatanın özel bir hali olan şahısta hata farklı hususlardır. Şahısta hatada fail mağdurun şahsında hataya düşmektedir. Örneğin, failin A'yı öldürmek isterken, A olduğunu zannederek B'yi öldürmesi gibi. Oysa hedefte sapmada fail, eylemini gerçekleştirmek istediği kişiyi karıştırmamakta, ancak hareketinin sonucunda meydana gelen sapma nedeniyle kastettiği kişi dışında bir başka kişi veya kastetdiği kişiyle birlikte başka bir kişiyi de öldürmekte ya da yaralamaktadır.765 sayılı TCK'nda hedefte sapma, şahısta hata hali ile birlikte 52. maddesinde; "Bir kimse bir hata veya sair bir arıza yüzünden cürmü kast ettiği şahıstan başka bir şahsın zararına işlemiş olursa cürümden zarar gören kimsenin sıfatından neşet eden ve cezayı şiddetlendiren esbap faile tahmil olunmaz. Belki cürüm kast olunan şahsa karşı işlenmiş gibi telâkki olunarak, fail cürmün tazammun edebileceği esbabı muhaffefeden istifade eder" şeklinde düzenlenmiştir.5237 sayılı TCK'nda ise hedefte sapma haline ilişkin özel bir hüküm bulunmadığından hedefte sapma halinde failin sorumluluğunun, meydana gelen netice bakımından failin kusurunun ne olduğu ile suçların içtimaı kuralları çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Nitekim, hata konusunun düzenlendiği 30. maddenin gerekçesinde, "Hedefte sapma hali ile ilgili olarak bu madde kapsamında düzenleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Çünkü hedefte sapma halinde bir hata söz konusu değildir. Bu durumda suçların içtimaı hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun söz konusudur. Nitekim uygulamada da hedefte sapma, suçların içtimaı ve özellikle fikri içtima kapsamında ele alınmaktadır" denilmiştir.5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.765 sayılı TCK’nda, aynı nev’iden fikri içtima ile farklı nev’iden fikri içtima tek madde halinde 79. maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’nda bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev’iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı nev’iden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir.5237 sayılı TCK’nun “Zincirleme Suç” başlıklı 43. maddesinin 2. fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev’iden fikri içtima düzenlenmiş, tek fiil (hareket) ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, hareketin sayısı nedeniyle, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCK’nun 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.TCK’nun 43. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı nev’iden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla sayılan bu suçlarda, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir.Yine 5237 sayılı TCK’nda yaptırıma bağlanan bazı suçlarda, özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmesi suretiyle, bu suçlarda ayrıca TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılamayacağı esası benimsenmiştir. Örneğin; TCK'nun 172. maddesinin 2. fıkrasında; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür. Bu açıklamalara göre, aynı nev’iden fikri içtimanın şartlarını, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla aynı suçun işlenmiş olması, suç mağdurlarının farklı olması, işlenen suçun 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen suçlardan olmaması, suç tipinde özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmemesi şeklinde belirlemek mümkündür.Farklı neviden fikri içtima ise 5237 sayılı Kanunun 44. maddesinde; “(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.Farklı neviden fikri içtima kuralları da şartlarının bulunması halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hallerde bu kuralın uygulanması imkanı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı TCK'nun 212. maddesinde, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.Bu anlatıma göre de, farklı neviden fikri içtimaın şartları da, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir.Görüldüğü gibi; 5237 sayılı TCK'nun gerek 43. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen aynı neviden fikri içtima, gerekse 44. maddesinde hüküm altına alınan farklı neviden fikri içtimada hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla suçun işlenmesi sözkonusudur. Bununla birlikte aynı neviden fikri içtimada suçlar aynı iken, farklı neviden fikri içtimada suçların farklı olması hususu iki düzenleme arasındaki ayrımı ortaya koymaktadır.Bu bağlamda, "aynı suç" ile "farklı suç" kavramlarının ve 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesinde yer alan “bir fiil” ibaresi ve aynı kanunun 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.5237 sayılı TCK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir" şeklinde açıklamaya yer verildiğinden, buna göre, anılan maddede yer alan "farklı suç"tan kastedilen, bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışında kalan ve Türk Ceza Kanununda ya da özel ceza kanunlarında yer alan, yani ceza hukuku mevzuatındaki diğer suç hükümleridir. Bunun yanında, bir suçun basit hali ile nitelikli hali ya da unsurları aynı olan suçlar aynı suç sayılacağı gibi, bir suçun teşebbüs halinde kalması ile tamamlanması veya olası kastla işlenmesi ile doğrudan kastla işlenmesi hallerinde de aynı suç söz konusu olacaktır.Bu bağlamda uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olarak, TCK'nun "Hayata karşı suçlar" bölümünde 81 ve 82. maddelerinde hüküm altına alınan "kasten öldürme" ve "kasten nitelikli öldürme" suçları ile "Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar" bölümünde 86 ve 87. maddelerinde tanımlanan "kasten yaralama" ve "neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" suçlarının farklı suçlar olduğu rahatlıkla söylenebilecektir.TCK'nun 43. maddesinin üçüncü fıkrasında aynı nev'iden fikri içtimanın uygulanamayacağı suçlar arasında "kasten öldürme" sayılmışken, 44. maddede düzenlenen farklı nev'iden fikri içtima ile ilgili olarak kasten öldürme suçları yönünden böyle bir istisnaya yer verilmemiştir. Dolayısıyla, TCK'nun 43/3. maddesinde sayılan suçlar tek fiille birden çok kişiye karşı işlendiği takdirde gerçek içtima kuralı uygulanacak, her bir suçtan dolayı fail ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Fakat sözkonusu istisnaya kanunun 44. maddesinde yer verilmediğinden, aynı fiille 43. maddenin 3. fıkrasında sayılan suçlarla birlikte bir başka suçun işlenmesi halinde, farklı neviden fikri içtima hükümleri gereğince en ağır suçtan ceza verilecektir. Diğer bir deyişle, hukuki anlamda tek bir fiille bir kişinin kasten öldürülmesi yanında, başka bir suçun da işlendiği durumlarda, öncelikle ikinci suçun nitelendirilmesi yapılacak, ikinci suçun kasten öldürme suçu ile aynı suç olduğunun saptanması halinde aynı neviden fikri içtima hükümleri değil, TCK'nun 43/3 maddesi göz önüne alınarak gerçek içtima kuralları uygulanacak, ikinci suçun kasten öldürme suçundan farklı bir suç olduğunun belirlenmesi halinde ise 44. maddede düzenlenen farklı nev'iden fikri içtima kuralı uyarınca sadece cezası en ağır olan suçtan ceza verilmesi ile yetinilecektir.Aynı suç ve farklı suç kavramları bu şekilde açıklandıktan sonra hukuki anlamda fiilin tek olması hususuna gelince;Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir eylemi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek fiil olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her halde hukuki anlamda da fiilin tek fiil olarak olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her halde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu halde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilmiş olması hareketin hukuken tek olmasını etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bunun sonucu olarak bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte görüşler ileri sürülmüştür. (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2013, s.476 vd.; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 462 vd.; Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s.653 vd.)Bu noktada; aralarında yer ve zaman bakımından sıkı bağlantı bulunmasına rağmen doğal anlamda birden fazla hareketle, doğrudan veya olası kastla kişilerin yaşam hakkı ve vücut dokunulmazlığına yönelik hukuki menfaatlerin ihlal edilmesi durumunda fiilin hukuki anlamda tek olarak kabul edilip edilemeyeceği hususu üzerinde ayrıca durulmalıdır. Doğal anlamda birden fazla hareketin hukuki anlamda tek bir fiil olarak kabul edilip edilemeyeceği işlenen suçun özelliği de gözönüne alınarak yapılacak hukuki değerlendirme sonucunda belirlenmelidir. Bu bakımdan korunan hukuki menfaatler arasında en üstte yer alan yaşam hakkı ve vücut dokunulmazlığına yönelik eylemlerde eğer fail doğal anlamda birden fazla hareketle bir ya da birkaç kişiyi öldürmek ya da yaralamak amacıyla, öldürmek ya da yaralamak istediği kişinin yanında veya yakınında bulunan başka kişilerin de ölebileceğini veya yaralanabileceğini öngörmesine rağmen bunu göze alarak hareket ediyorsa artık ortada tek bir fiil değil, mağdur sayısınca birden çok fiil bulunduğunu kabul etmek gerekir. Ancak bunun için failin doğrudan ya da olası kastla hareket ettiğinin belirlenmesi gereklidir.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Sanığın kardeşi E.K..’ı öldürmek amacıyla iki el ateş ettiği, ancak onun yerine hedefte sapma sonucu yanında bulunan yengesi L. K..’ın olası kastla yaralanmasına neden olduğu somut olayda, kardeşini öldürmek amacıyla iki el ateş eden sanığın kardeşinin hemen yakınında bulunan yengesinin de ölebileceğini ya da yaralabileceğini öngörmesine karşın, bunu göze alarak birden çok kez ateş etmesi eyleminin suçla korunan hukuki menfaatler göz önünde bulundurulduğunda hukuki anlamda tek fiil sayılması mümkün olmayıp, TCK'nun 44. maddesinin uygulanma şartları oluşmamıştır.Bu nedenle, sanığın katılan E. K..'a yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüs ve L. K...yönelik olası kastla yaralama eylemlerinden ayrı ayrı cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Dairenin kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.12.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.