Ceza Genel Kurulu 2013/247 E. , 2015/60 K.RÜŞVET GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMACEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 135TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 188TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 257TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 252
"İçtihat Metni"Rüşvet
verme suçundan sanık M.. Ç..'in beraatına ilişkin, ilk derece mahkemesi
sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen
07.11.2012 gün ve 1-9 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz
edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.03.2013 gün ve
235 sayılı “onama” istemli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına
gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
gerekçelerle karara bağlanmıştır.CEZA GENEL KURULU KARARIBakırköy
Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan ve suç tarihi itibarıyla birinci
sınıf olan sanık N.. Ç.. hakkında rüşvet almak, sanıklar İ.. D.. ve
U.. Ç.. hakkında ise rüşvet vermek suçundan açılan kamu davasının
yapılan yargılaması sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesince, sanık N..
Ç..'ın eyleminin görevi kötüye kullanma, sanıklar İ.. D.. ve U.. Ç..’in
eylemlerinin ise görevi kötüye kullanma suçuna azmettirmeyi
oluşturduğundan bahisle 10'ar ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına
ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinden inceleme
sanık M.. Ç.. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır. Sanık
M.. Ç..'in rüşvet verme suçundan beraatına karar verilen somut olayda,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, atılı
suçun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından;Suç
tarihinde, hakkındaki hüküm incelemeye konu olmayan sanıklardan N..
Ç..’ın iş bölümü gereği Bakırköy Adliyesi Çocuk Suçları Bürosunda
müracaat savcısı olarak görev yaptığı, İ.. D..’nın avukat olduğu, U..
Ç..’in ise uyuşturucu madde ile yakalanan M..S..Ç..’in ağabeyi olduğu,Sanık
M.. Ç..’in U.. Ç.. ve M..S..Ç..’in dayısı, İ.. D..’nın müvekkili
olduğu, N.. Ç..’la hemşehri olmaları nedeniyle tanıştıkları, N..
Ç..’ın 2006 yılında Bakırköy Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığı
sırada istifa ettiği, İ.. D.. ile aynı büroda yaklaşık 8 ay avukat
olarak çalıştığı, müracaatı üzerine 2007 yılı Ocak ayında tekrar
Cumhuriyet savcılığı mesleğine kabul edildiği,31.10.2010 tarihinde
U.. Ç..’in kardeşi M..S..Ç..’in İstanbul İli Bahçelievler İlçesinde net
18.2 gram, toplam 31 paket kokain ile yakalandığı, hakkında yasal işlem
yapılmak üzere Bahçelievler Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro Amirliğine
getirildiği, ertesi gün 01.11.2010 tarihinde Bakırköy Adliyesi Çocuk
Suçları Bürosunda Cumhuriyet savcısı olan N.. Ç.. tarafından ifadesinin
alınmasından sonra evraka “SSÇ’nin yaşının küçüklüğü nedeniyle serbest”
şeklinde kayıt düşülerek serbest bırakıldığı, Bu arada İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve
uyuşturucu ticareti suçundan yürütülen 2010/783 sayılı soruşturmada U..
Ç.. ve M.. Ç..’in telefon konuşmalarının mahkeme kararıyla CMK'nun 135.
maddesi uyarınca dinlenildiği, Bu telefon konuşmalarına göre;
31.10.2010 günü U.. Ç..’in kardeşi M.. S.. Ç..’ten haber alamaması
üzerine İ.. D..'yı aradığı, Ubeydullah'ın kardeşini bir yere
yolladığını, Mecidiyeköy’e gideceğini ama haber alamadığını söylediği,
İlker'in gözaltında bir çocuk olduğunu, yaşı küçük olduğu için
Bahçelievler Çocuk Büroya götürüleceğini, yarına kalmasını isteyeceğini,
bu konuda ısrar edeceğini, nöbetçi savcıya çıkarsa kesin
tutuklanacağını, bir sonraki güne kalması durumunda bir ihtimal
olduğunu, gideceği adamı tanıdığını, irtibata geçip görüştüğünü, hatta
komşusu olduğunu, talebinin "25.000" olduğunu, tamam derse adamla
görüşeceğini, bu fiyattan aşağıya inmeyeceğini, adama şimdi bir cevap
vermesi gerektiğini, çünkü yarın erkenden getireceklerini söylediği,
Ubeydullah’ın da bir şekilde gece de olsa bulup göndereceğini
onaylamasını istediği, 01.11.2010 günü 01.00 sıralarında buluştukları,
buluşmaya giderken Ubeydullah'ın "yüklü" olduğunu söylediği,Aynı gün
sanık M.. Ç.. ve İ.. D.. arasında da muhtelif konuşmalar olduğu,
İlker'in Mahmut'la buluşmak istediğini söylediği, konuşmalardan gün
içinde bir kaç kez buluştuklarının anlaşıldığı, 01.11.2010 günü
sanık M.. Ç.. ile İ.. D.. arasında geçen konuşmalarda; Mahmut'un "o şey
geldi mi şişko" diye sorması üzerine, İlker'in " he geldi hallettim ben o
işi, iyi sen kesinleştirdin değil mi o işi problem yok yanı" şeklinde
yanıtladığı, Mahmut'un "yok yok" dediği, İlker'in "iyi tamam, çünkü az
evvel girmiş şey yapmış da daha netice belli değilmiş bekliyormuş"
diyerek cevap verdiği, Mahmut'un Mehmet'in babasının geldiğinden
bahsettiği, haber olup olmadığını sorduğu, İlker'in o işi hallettiğini
söylediği, Mahmut'un akşam geç kalmamasını istediği, İlker'in eve
uğrayıp evden birşey alarak geleceğini söylediği,Cumhuriyet savcısı
N.. Ç..’ın cep telefonunun geçmişe yönelik olarak arama kayıtlarının
çıkarılması sonucunda 31.10.2010 günü saat 18.35’de ankesörlü telefondan
arandığı ve 22 saniye görüşme yapıldığı, aramada kullanılan ankesörlü
telefon kartıyla aranan diğer numaralar üzerinden yapılan irtibat
raporunda ankesörlü telefonla arayanın sanık M.. Ç.. olduğunun
belirlendiği, 01.11.2010 günü saat 17.01’de de sanık M.. Ç..’in
işyerindeki sabit hattan arandığı ve 26 saniye görüşme yapıldığı tespit
edildiği,28.03.2011-18.04.2011 tarihlerinde düzenlenen HTS irtibat
raporuna göre; sanık M.. Ç.., İ.. D.. ve N.. Ç..’ın kullandıkları cep
telefonlarının 30.10.2010 ve 01.11.2010 tarihleri arasındaki baz
çakışmalarının incelenmesi sonucunda, 31.10.2010 günü saat 19.46 ve
20.48 ile 01.11.2010 günü 17.03-17.14 tarihleri arasında cep
telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal verdiğinin belirlendiği,M..
S.. Ç.. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan TCK'nun 188/3-4.
maddesi uyarınca kamu davası açıldığı, UYAP üzerinden yapılan incelemede
yargılamanın henüz sonuçlanmadığı ve M..S.. Ç.. hakkında çıkarılan
yakalama kararının infazının beklenildiği,Anlaşılmaktadır.Hakkındaki
hüküm incelemeye konu olmayan sanık U.. Ç.., İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen 2010/783 sayılı soruşturma kapsamında
yakalanıp inceleme konusu olayla ilgili tapeler sorulduğunda; söz konusu
tapelerdeki görüşmeleri yapmadığını beyan etmiş,Soruşturma
aşamasında; İ.. D.. ile yaptığı görüşmeyi "yarına gideceği adamı
tanıyorum, talebi 25.000" şeklindeki bölüm dışında kabul etmiş,
kardeşinden haber alamaması üzerine İlker'i aradığını, İlker’in
kardeşinin uyuşturucu ile yakalandığını söyleyip 15.000 Lira para
istediğini, kendisinin de 25.000 Lira verdiğini ancak 10.000 Lirayı
komşusu N.. A..’nın eşinin davası için verdiğini, İlker’in toplam 25.000
Lira vermesi durumunda kardeşini oradan alacağını söylediğini, ancak ne
şekilde alacağını, yani tutuklanmadan çıkaracağından bahsetmediğini,
olay gecesi İlker’le buluşup parayı teslim ettiğini, M.. Ç..’in dayısı
olduğunu, araları iyi olmadığı için görüşmediğini, N.. Ç..’ı
tanımadığını söylemiş, kovuşturma aşamasında da benzer şekilde ifade
vermiş,Hakkındaki hüküm incelemeye konu olmayan sanık İ.. D..,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2010/783 sayılı
soruşturmada inceleme konusu olayla ilgili olarak; Ubeydullah ve M..
Ç..’in müvekkilleri olduğunu, N.. Ç.. ile 3 yıl önce 8 ay birlikte
çalıştıklarını, U.. Ç..’ten müvekkili olduğu için alacağı olduğunu,
alacağını almak için bu şekilde konuştuğunu, ama Ubeydullah’ın 25.000
Lira değil 10.000 Lira getirdiğini, kesinlikle rüşvet pazarlığı
yapmadığını dile getirmiş,Soruşturmada; "yarına kalsın bugün çıkarsa
tutuklanır" şeklindeki sözleri Ubeydullah'ı kandırmak için söylediğini,
her halükarda sonraki güne kalacağını, "25.000 Lira istiyor" şeklindeki
sözü Ubeydullah’tan alacağını alabilmek için uydurduğunu, savcıya
vereceğini ima ederek para istediğini, M.. Ç..'in şişko olarak A..
A..’ın oğlu Mehmet’ten bahsetmiş olabileceğini, Mahmut'a söylediği
"hallettik o işi" cümlesi ile de Mahmut’a kuyumcu dükkanını açarken
verdiği 60.000 Lira borcun Mahmut tarafından geri ödenmesini kastetmiş
olabileceğini, Mahmut’un kendisinden borç istediğini, eve uğrayıp bu
parayı aldığını, Ubeydullah’ın 25.000 yerine 10.000 Lira getirdiğini
söylemiş, kovuşturma aşamasında da benzer beyanlarda bulunmuş,Hakkındaki
hüküm incelemeye konu olmayan sanık N.. Ç.., kovuşturma aşamasında;
olay tarihinde yaşı küçük sanığın mevcutlu olarak geldiğini, tutanakta
ele geçen maddenin kokain olabileceğinden bahsedildiğini, ayrıca sanığın
içici olduğunu beyan ettiğini, bu nedenle sanığı tutuklamaya sevk
etmediğini, M.. Ç..’i Diyarbakır’da iken babalarının esnaflık yapmaları
nedeniyle tanıdığını, çok fazla samimi olmadığını, U.. Ç.. ve M.
S..Ç..’i hiç görmediğini ve tanımadığını, İ.. D.. ile 3 yıl önce
avukatlık yaparken yaklaşık 6 ay aynı büroyu kullandıklarını, avukatlık
yaptığı dönemde bir kez M.. Ç..’in müdafiliğini yaptığını, 31.10.2010
günü ankesörlü telefondan kimin aradığını hatırlamadığını, 01.11.2010
günü M.. Ç..’in babasının rahatsızlığı nedeniyle aramış olabileceğini,
HTS çakışma raporlarını kabul etmediğini, üzerine atılı suçu kabul
etmediğini, sanığın serbest bırakılması için M.. Ç.. ile rüşvet
pazarlığı yapmasının mümkün olmadığını söylemiş,Sanık M.. Ç..
soruşturma aşamasında: İlker ile yaptığı görüşmeleri kabul ettiği,
31.10.2010 günü akşamı İlker ile birkaç kez görüştüğünü, "geldi mi
şişko" sözü ile neyi kastettiğini hatırlamadığını, "Mehmet'in babası"
sözüyle kastettiğinin ise eniştesi A..A.. olduğunu, bir cinayet
davasından yargılandığını, N.. Ç.. ile aynı köyden olduklarını, akrabası
olduğunu, kendisi ile görüşmek istediği zaman bizzat görüştüğünü,
Avukat İlker’i vasıta kılmayacağını, M.. S..Ç..’in gözaltına
alındığından haberi olmadığını, konuşmada İlker’in "eve girdim o şeyi
almam lazım, onun için geldim" sözüyle paradan bahsetmiş olabileceğini,
kuyumculuk yaptığı için İlker’den öncesinde borç istediğini, İlker,
Nejat ve kendisinin bir araya gelmediğini dile getirmiş,Kovuşturma
aşamasında da; üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, M. S..Ç..’in
uyuşturucu ile yakalandığından haberinin bile olmadığını, sonradan
öğrendiğini, İ.. D.. ile 01.11.2010 tarihinde ablasının kocası olan
Abdulbahri’nin durum ile ilgili konuştuğunu, “geldi o şişko” sözünü
söylemediğini, İlker’den 60.000 Lira borç para istediğini, İlker’in "eve
geldim o şeyi halletmem lazım" sözünün istediği borç paraya ilişkin
olabileceğini savunmuştur.Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki
sonuca ulaşılabilmesi bakımından rüşvet ve görevi kötüye kullanma
suçları üzerinde durulması gerekmektedir.5237 sayılı TCK'nun 257.
maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen "görevi kötüye kullanma" suçu;
kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu
davranışı nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına
sebebiyet verilmesi ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması ile
oluşur. Bu suçun oluşabilmesi için norma aykırı davranış yeterli
olmamakta, norma aykırı hareketin yanında, bu davranış nedeniyle
kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına neden olunması ya da
kişilere haksız bir menfaat sağlanması da gerekmektedir.Maddenin
gerekçesinde de görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesinin şartları;
"Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına
almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu
nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması
hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul
edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın,
kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik
bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış
olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir" biçiminde
vurgulanmıştır.Rüşvet suçu, bir tarafta rüşvet veren ile diğer
tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisinin yer aldığı bir karşılaşma
suçu, dolayısıyla da çok failli bir suçtur. 5237 sayılı TCK’nun 252.
maddesinde; “bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak
bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde
bir yarar sağlamasıdır” şeklinde tanımlanmak suretiyle yalnızca
“nitelikli rüşvet suçu” ceza yaptırımına bağlanmış iken, 05.07.2012
günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun
87. maddesi ile 5237 sayılı TCK'nun 252. maddesinde yapılan değişiklikle
öncekinden farklı olarak “basit rüşveti” de kapsayacak şekilde
düzenlenmiştir. Yapılan değişiklikle 5237 sayılı TCK'nun 252.
maddesinin birinci fıkrasında; “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi
yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir
kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi
dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde
“rüşvet veren” bakımından,İkinci fıkrasında ise; “Görevinin ifasıyla
ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar
vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat
sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile
cezalandırılır” biçiminde ifade edilmek suretiyle de “rüşvet alan kamu
görevlisi” açısından “rüşvet suçu” tanımlanmıştır. Bu suretle de,
sağlanan menfaatin “kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı” bir
işin yapılması amacına yönelik olması şartı kaldırılarak, görevinin
gereklerine uygun davranması için kişilerden kendisine veya bir
başkasına çıkar sağlamak fiili TCK'nun 257/3. maddesindeki görevi kötüye
kullanmak suçu kapsamından çıkartılarak rüşvet suçuna dönüştürülmüştür.Diğer
taraftan sanık M.. Ç.. ile haklarındaki kararlar incelemeye konu
olmayan sanıklar N.. Ç.. ve İ.. D..’nın cep telefonlarının olay
tarihinde aynı baz istasyonundan sinyal verdiği tespitinden hareketle
adı geçen sanıkların buluştuklarının belirtilmesi nedeniyle bu hususun
da üzerinde durulmalıdır. Şüpheli veya sanıkların kullandıkları cep
telefonlarının hangi baz istasyonundan sinyal verdiğinin belirlenmesi
işlemi 5271 sayılı CMK’nun 135/1. maddesi kapsamında olan ve 14.02.2007
gün ve 26434 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza
Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan
İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme
Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 4. maddesinde;
“İletişimin içeriğine müdahale niteliğinde olmayıp yetkili makamdan
alınan karar kapsamında sinyal bilgilerinin iletişim sistemleri üzerinde
bıraktığı izlerin tespit edilerek, bunlardan anlamlandırılan sonuçlar
çıkarmak üzere gerçekleştirilen değerlendirme işlemleri” şeklinde
tanımlanan “sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi” işlemi
niteliğindedir.Baz kelimesi, İngilizce “base” (temel, taban, esas)
kelimesinin Türkçe’ye geçmiş şekli olup mobil cihazlarla iletişim
sağlamak amacıyla kurulan baz istasyonları; alıcı, verici ve güç
ünitelerinden oluşan kabin ile sinyalleri yaymak için kule, direk, çatı,
bina yüzeyleri vb. yerlere kurulan, anten ünitelerinden meydana gelen
ve mobil cihazlar ile haberleşmeyi sağlayan sistemlerdir. Baz
istasyonlarının kapsama alanında olmayan yerlerde mobil iletişim kurmak
mümkün olmadığından, bir cep telefonu ile iletişim kurabilmek için o
telefonun mutlaka bir baz istasyonunun kapsama alanında bulunması
zorunludur. Cep telefonları ile yapılan görüşmeler, baz istasyonları
ile cep telefonları arasında karşılıklı gönderilen elektromanyetik
dalgalarla sağlanmaktadır. Özellikleri gereği bir baz istasyonundan aynı
anda birçok cep telefonu yararlanmakta ve bu baz istasyonunun
vasıtasıyla görüşme yapabilmektedir. Nüfusu kalabalık olan yerleşim
bölgelerinde ise bu sayı daha da artmakta, aynı anda pek çok cep
telefonu aynı baz istasyonundan sinyal verebilmektedir. Bu nedenle,
farklı kişiler tarafından kullanılan cep telefonlarının aynı baz
istasyonu kapsama alanında bulunması ve sinyal vermesi tek başına o
kişilerin bir araya geldikleri veya buluştukları anlamına gelmeyecektir.
Diğer taraftan, amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti
sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin
bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan
ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri
de, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak
adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo"
olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin
özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından
gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin,
mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama
alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği,
işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme
biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir
suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun
hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir.
Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve
iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza
mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata
dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan
vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı
gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata
dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı
cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan
hüküm vermek anlamına gelecektir.Somut olay bu açıklamalar ışığında ve tüm dosya içeriği gözönüne alınarak değerlendirildiğinde;Sanık
M.. Ç.. ile haklarındaki hükümler incelemeye konu olmayan sanıklar N..
Ç.., U.. Ç.. ve İ.. D.. hakkında rüşvet vermek ve almak suçundan açılan
kamu davasının yargılaması sonucunda, U.. Ç..’in kardeşinin uyuşturucu
madde ile yakalanması üzerine İ.. D.. ile birlikte dosyaya bakacak olan
Cumhuriyet savcısı N.. Ç..’ı kardeşi M..S.. Ç..’i tutuklamaya sevk
etmemesi için etkilemeye çalışmaları, N.. Ç..’ın da M.. S..Ç..’i
yerleşmiş uygulamalara aykırı olarak tutuklamaya sevk etmemesi ve N..
Ç..'ın görevininin gereklerine aykırı olarak yapmaması gereken bir işi
yapması ya da yapılması gereken bir işi yapmaması için rüşvet talep
ettiği ve bu şekilde bir talebi kabul ettiğine ilişkin kesin inandırıcı
deliller elde edilememesi gerekçesiyle sanıklar N.. Ç.., İ.. D.. ve U..
Ç..'in eylemlerinin görevi kötüye kullanma olarak nitelendirilerek
cezalandırılmalarına karar verilen olayda sanık M.. Ç..’in diğer
sanıkların eylemlerine iştirak edip etmediğinin belirlenmesi
gerekmektedir. U.. Ç..'in dayısı, İ.. D..'nın müvekkili olan ve N..
Ç..'la da hemşehri olmaları nedeniyle tanışan sanık M.. Ç..'in, her
aşamada istikrarlı olarak suçlamaları kabul etmemesi, İ.. D.. ile
aralarında geçen konuşmalarda haklarındaki hükümler incelemeye konu
olmayan sanıklarla ortak hareket ettiğine ilişkin bir bilginin olmaması,
Cumhuriyet savcısı olan sanık N.. Ç..’ı olay tarihinde aramasının
önceden tanışmaları ve görüşmelerin içeriklerinin bilinmemesi nedeniyle
sanığın diğer sanıklarla ortak hareket ettiğini göstermeyeceği
anlaşıldığından ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel
Dairece sanığın beraatine karar verilmesinde bir isabetsizlik
bulunmamaktadır.Ayrıca, sanık M.. Ç.. ile N.. Ç.. ve İ.. D..’nın cep
telefonlarının sinyal bilgilerinin incelenmesi sonucunda, olay
tarihinde cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesi
nedeniyle sanıkların buluştukları iddia edilmekte ise de; baz
istasyonlarının geniş bir kapsama alanının olması, sanık M.. Ç..'in
işyeri ile N.. Ç..'ın görev yaptığı adliye ve ikamet ettiği lojmanın
birbirine yakın yerlerde bulunması ve İ.. D..'nın avukat olması dikkate
alındığında cep telefonlarının aynı baz istasyonundan sinyal vermesinin
normal olduğu, başka bir anlatımla İstanbul, Ankara gibi büyük
şehirlerde birbirine yakın yerlerde oturan, çalışan veya tesadüfen
oradan geçmekte olan insanların cep telefonlarının aynı baz
istasyonundan sinyal vermesinin olağan bir durum olması gözönüne
alındığında, cep telefonlarının aynı baz istasyonu kapsamında sinyal
vermesinin sanık M.. Ç..'in diğer sanıklarla bir araya geldiği ve
görüştüğünü kabule imkan vermemektedir.Bu itibarla, sanığın delil yetersizliğinden beraatine ilişkin Özel Daire kararı isabetli olup onanmasına karar verilmelidir.SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 07.11.2012 gün ve 1-9 sayılı hükmünün ONANMASINA,2-
Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay
C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.03.3015 tarihinde yapılan müzakerede
tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.