Sanık Z.B..'ın katılan F..'ya yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten beraatine, mağdur N..'e yönelik olası kastla yaralama suçundan ise 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 21/2, 86/3-e, 87/1-d, 62, 53 ve 63. maddeleri gereğince 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.04.2009 gün ve 46-66 sayılı hükmün sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 02.05.2010 gün ve 8593-4102 sayı ile;“...2-a) Sanığın mağdur F..'ya yönelik eylemi yönünden ;Sanığın mağdur F..'ya 3 metre mesafeden öldürmeye elverişli silahla başına hedef alarak ateş ettiği, F..'nın sanığın kızı mağdur N..'in arkasına saklanması nedeniyle isabet almadığı, N..in yaralandığı anlaşılmakla, sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nun 81 ve 35. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiğinin düşünülmemesi,b) Sanığın mağdur N..'e yönelik eylemi yönünden;Sanığın mağduru hayati tehlike geçirecek şekilde silahla olası kast ile yaralamış olması nedeniyle, sanığın lehine olacak şekilde sırasıyla 5237 sayılı TCK'nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 21/2 ve 62/1. maddeleri uyarınca uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 08.11.2010 gün ve 265-235 sayı ile; sanığın katılan F..'ya yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten 5237 sayılı TCK'nun 81/1, 35/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, mağdur N..'e yönelik olası kastla yaralama suçundan ise aynı kanunun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 21/2, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.10.2011 gün ve 4519-6149 sayı ile;“Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın mağdur F..’yı kasten öldürmeye teşebbüs ve mağdur N..’i olası kastla yaralama suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümlerde isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafilerinin usule, delillerin takdirinde hata yapıldığına, suç vasfına, cezada teşdit uygulanmasının hatalı olduğuna, 44. madde gereğince sanığın eyleminin tek suç oluşturduğuna vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle; TCK'nun 43 ve 44. maddelerinin birlikte değerlendirilmesi sonucu; gerçek içtima hükümleri uygulanarak kurulan, Birinci Ceza Dairesinin öğretide de benimsenen (Prof. Dr. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuk Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s.528) yerleşmiş uygulamalarına uygun olan hükümlerin onanmasına” oyçokluğuyla karar verilmiş, Daire Üyesi M. Ö..; "TCK'nun 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima hükümleri uyarınca sanığın yalnızca F..ya yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten cezalandırılması gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.01.2012 gün ve 56245 sayı ile;“...Sanık Z. B..'ın katılan F. B..'ı öldürme kastıyla ateş etmesi sonucu, F. B.. yerine, olay yerinde bulunan ve F..'nın arkasına saklanması nedeniyle isabet alan N.. yaralanmıştır. Sanığın fiili hareketin tek olması nedeniyle tektir. Eylemi nedeniyle F..'ya yönelik kasten öldürmeye teşebbüs ve N...'e yönelik olası kastla yaralama suçları oluşmuştur. Öldürme ve yaralama suçları farklı suçlardır, bu nedenle olayda aynı neviden içtima başka bir anlatımla TCK'nun 43/2-3. maddesinin uygulama olanağı bulunmamaktadır. Oluşan suçların farklı olması nedeniyle TCK'nun 44. maddesinde yer alan fikri içtima kurallarının uygulanması gündeme gelecek ve sanığın bu suçlardan somut olaya göre en ağır olan öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması gerekecektir. Yasa koyucunun TCK'nun 43/3. maddesinde bilerek koyduğu düzenlemenin bir benzerini TCK'nun 44. maddesinde yapmamasının sonucunu sanığa yüklemek adil de olmayacaktır.Anılan değerlendirmelerin ışığında, sanık Z. B.. hakkında TCK'nun 44. maddesi uyarınca farklı neviden fikri içtima kuralları uygulanarak en ağır olan öldürmeye teşebbüs suçu nedeniyle cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, gerçek içtima kuralları uygulanarak iki ayrı cezaya hükmeden yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi yerine onanmasında isabet bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.12.2012 gün ve 4387-9109 sayı ile, oyçokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARISanık hakkında M. K..'i kasten öldürme, katılan N.K..'i kasten öldürmeye teşebbüs, mağdur N. Ke..'i olası kastla yaralama ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, inceleme sanığın katılan F. B.. ve mağdur N.K..'a yönelik eylemlerinden kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, katılan F. B...'a öldürme kastıyla bir el ateş eden sanığın, araya giren kızı mağdur N. K..'ı olası kastla yaraladığı olayda, 5237 sayılı TCK'nun 44. maddesi gereğince fikri içtima şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Suç tarihinden yaklaşık bir ay önce sanık Z..'nın ikamet ettiği köy yolunun heyelan nedeniyle bozulduğu, resmi makamlarca henüz yardım yapılmadan sanığın kendi imkanları ile köyün genel yolu niteliğindeki bu yolu yaptırdığı, komşularının da masrafa katılmalarını istediği, komşulardan bir kısmının maddi yardımda bulunduğu, ancak maktûl M..'in aynı mahallede oturan kayınbiraderi olan S..'ın yardıma katılmadığı, olay günü bir arkadaşı ile arazisine bakmak için evden çıkan S..'ın sanık Z..'nın yolda park halinde bıraktığı ve geçişlere engel olması için çekmediği römork nedeniyle tarlasına gidemediği, eve döndüğünde bayramlaşmak için gelen M..'e olanları anlattığı, hem sanık Z.. ile konuşmak hem de bayram ziyaretlerinde bulunmak üzere S..'ın kullandığı araçla M.., oğlu N.., eşi N.., kayınvalidesi F.. ve G..'ın yola çıktıkları, evinin önünden geçerken sanığın bağırarak küfürlü sözler söylemesi üzerine arabayı durdurdukları, M.., oğlu N..ve G..'ın araçtan indikleri, F.. ve N..'in ilk aşamada araçta kaldıkları, evin önünde de sanık Z..nın kızı, eşi, gelini ve bir kısım akrabalarının bulunduğu, araçtan inen Mahir'in sanık Ziya'nın koluna girdiği ve onu sakinleştirmeye çalıştığı, konuşma sırasında sanığın belindeki tabancayı çıkardığı, Mahir'e göğüs bölgesinden iki el ateş ettiği, M..in yere düştüğü, sanığın kendisine doğru koşan M..'in oğlu N..'i de karın bölgesinden vurduğu, bu sırada araçtaki F..ve N..' ile evin önünde bulunan sanığın kızı N..'in de olay yerine geldiği, sanığın F..'yı hedef alan bir atışla F..'nın yakınında bulunan öz kızı N..'i başından yaraladığı, ardından M..'in eşi N..'i de ayağından vurduğu, kargaşa sonrasında G.. ve N..'in sanığı etkisiz hale getirdikleri ve elinden tabancayı alarak tarlaya attıkları,Eylemler sonucunda M..'in yaşamını yitirdiği, N..'in basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve vücudunda kemik kırığı meydana gelecek şekilde, N..'in basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve yaşamını tehlikeye sokmayacak şekilde yaralandığı,Başından ateşli silahla yaralanan mağdur N..'de ise çökme kırığının meydana geldiği, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu, yaşamını tehlikeye soktuğu, saptanan kırığın hayat fonksiyonlarını ağır derecede (4.) etkileyecek nitelikte olduğu ve organlardan birinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde anatomik bir eksikliğinin bulunmadığının belirlendiği,Sanığın aşamalarda eylemleri kendisinin gerçekleştirmediğini, olay günü çıkan arbedede kim tarafından silah kullanıldığını görmediğini savunduğu,Anlaşılmaktadır.5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.765 sayılı TCK’nda, aynı nev’iden fikri içtima ile farklı nev’iden fikri içtima tek madde halinde 79. madde de düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’nda bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev’iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkrasında, farklı nev’iden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir.5237 sayılı TCK’nun “Zincirleme Suç” başlıklı 43. maddesinin 2. fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev’iden fikri içtima düzenlenmiş, tek fiil (hareket) ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, hareketin sayısı nedeniyle, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCK’nun 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.TCK’nun 43. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı nev’iden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla sayılan bu suçlarda, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir.Yine 5237 sayılı TCK’nda yaptırıma bağlanan bazı suçlarda, özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmesi suretiyle, bu suçlarda ayrıca TCK’nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılamayacağı esası benimsenmiştir. Örneğin; TCK'nun 172. maddesinin 2. fıkrasında; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür.Bu açıklamalara göre, aynı nev’iden fikri içtimanın şartlarını, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla aynı suçun işlenmiş olması, suç mağdurlarının farklı olması, işlenen suçun 5237 sayılı TCK’nun 43. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen suçlardan olmaması, suç tipinde özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmemesi şeklinde belirlemek mümkündür.Farklı neviden fikri içtima ise 5237 sayılı Kanunun 44. maddesinde; “(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.5237 sayılı TCK’nun 44. maddesinde yer alan “bir fiil” ibaresi ve aynı kanunun 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her halde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her halde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu halde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte görüşler ileri sürülmüştür. (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2013, s.476 vd., Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 462 vd., Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s.653 vb.)5237 sayılı TCK’nun genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hallerde bu kuralın uygulanması imkanı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı TCK'nun 212. maddesinde, sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.Bu anlatımlara göre, farklı nev’iden fikri içtimaın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir.Görüldüğü gibi; 5237 sayılı TCK'nun gerek 43. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen aynı neviden fikri içtima, gerekse 44. maddesinde hüküm altına alınan farklı neviden fikri içtimada hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla suçun işlenmesi sözkonusudur. Bununla birlikte aynı neviden fikri içtimada suçların aynı olmasına karşın, farklı neviden fikri içtimada suçların farklı olacağı hususu iki düzenleme arasındaki ayrımı ortaya koymaktadır.Bu bağlamda "aynı suç" ile "farklı suç" kavramlarının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir" şeklinde açıklamalara yer verilmiştir. Buna göre, anılan maddede yer alan "farklı suç" tan kastedilen, bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışında kalan ve Türk Ceza Kanununda ya da özel ceza kanunlarında yer alan, yani ceza hukuku mevzuatındaki diğer suç hükümleridir. Bunun yanında, bir suçun basit hali ile nitelikli hali ya da unsurları aynı olan suçlar aynı suç sayılacağı gibi, bir suçun teşebbüs halinde kalması ile tamamlanması veya olası kastla işlenmesi ile doğrudan kastla işlenmesi hallerinde de aynı suç söz konusu olacaktır.Uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olarak, TCK'nun "Hayata karşı suçlar" bölümünde 81 ve 82. maddelerinde hüküm altına alınan "kasten öldürme" ve "kasten nitelikli öldürme" suçları ile "Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar" bölümünde 86 ve 87. maddelerinde tanımlanan "kasten yaralama" ve "neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" suçlarının farklı suçlar olduğu rahatlıkla söylenebilecektir.Diğer taraftan, TCK'nun 43. maddenin üçüncü fıkrasında aynı nev'iden fikri içtimanın uygulanamayacağı suçlar arasında "kasten öldürme" sayılmışken, 44. maddede düzenlenen farklı nev'iden fikri içtima ile ilgili olarak kasten öldürme suçları yönünden böyle bir istisnaya yer verilmemiştir. Dolayısıyla; TCK'nun 43/3. maddesinde sayılan suçlar aynı fiille birden çok kişiye karşı işlendiği takdirde gerçek içtima kuralı uygulanacak, her bir suçtan dolayı fail ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Fakat sözkonusu istisnaya kanunun 44. maddesinde yer verilmediğinden, aynı fiille 43. maddenin 3. fıkrasında sayılan suçlarla birlikte başka bir suçun işlenmesi halinde, farklı neviden fikri içtima hükümleri gereğince en ağır suçtan ceza verilecektir. Diğer bir deyişle, hukuki anlamda tek bir fiille bir kişinin kasten öldürülmesi yanında, başka bir suçun da işlendiği durumlarda, öncelikle ikinci suçun nitelendirilmesi yapılacak, ikinci suçun kasten öldürme suçu ile aynı suç olduğunun saptanması halinde aynı neviden fikri içtima hükümleri değil TCK'nun 43/3 maddesi göz önüne alınarak gerçek içtima kuralları uygulanacak, ikinci suçun kasten öldürme suçundan farklı suç olduğunun belirlenmesi halinde ise 44. maddede düzenlenen farklı nev'iden fikri içtima kuralı uyarınca sadece cezası en ağır olan suçtan ceza verilmesi ile yetinilecektir.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Katılan F..'ya öldürme kastıyla bir el ateş eden sanığın, araya giren kızı mağdur N..'i olası kastla yaraladığı somut olayda, katılan F..'yı öldürme amacıyla ona doğru bir kez “ateş etme” eyleminin hukuki anlamda tek fiil sayılması gerektiği ve bu suretle, tek olan eylem sonunda hem mağdur N..'e karşı olası kastla yaralama suçunun, hem de mağdur F..'ya karşı kasten öldürme suçuna teşebbüsün meydana geldiği hususlarında şüphe bulunmadığından, bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesinin uygulanması ve meydana gelen suçların en ağırından ceza verilmesi gerekmektedir.Bu nedenle, sanığın hem katılan F..'yı kasten öldürme suçuna teşebbüsten, hem de mağdur N..'i olası kastla yaralamadan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ve bu hükmün onanmasına dair Özel Daire kararı isabetsizdir.Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi; "Katılan F..'ya öldürme kastıyla bir el ateş eden sanığın, araya giren kızı mağdur N..'i olası kastla yaraladığı olayda; 5237 sayılı TCK'nun 44. maddesi gereğince fikri içtima hükümlerinin uygulanması mümkün olmadığından, itirazın reddine karar verilmesi gerektiği " görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19.10.2011 gün ve 4519-6149 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,3- Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.11.2010 gün ve 265-235 sayılı hükmünün, "sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nun 44. maddesi uyarınca farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden BOZULMASINA,4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.12.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.