Taksirle yaralama suçundan sanık S.. Ü..'ün 5237 sayılı TCK’nun 89/1, 52/2, 52/4 ve 53/6. maddeleri uyarınca 2.240 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksirlendirmeye ve sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin, Çorum 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 13.01.2010 gün ve 613-12 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.04.2012 gün ve 16815-10159 sayı ile;“...Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;1- Sanık hakkında TCK’nın 89/1. maddesince verilen 120 gün adli para cezasının aynı Kanunun 52/2. maddesince bir gün karşılığı 20 TL’den paraya çevrilmesi sırasında maddi hata nedeniyle 2400 TL yerine eksik ceza tayini,2- Sanığa verilen para cezasının taksitlendirilmesi sırasında ödenmeyen adli para cezalarının hapse çevrileceği hususuna hükümde yer verilmemesi,Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesiyle halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince bozulmasına, belirtilen hususlar yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan hüküm fıkrasından 5. paragrafın hükümden çıkartılarak yerine 'TCK’nın 52/4. maddesi uyarınca sanığa verilen adli para cezasının birer ay arayla 10 eşit taksitte ödenmesine, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezalarının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına' ibaresinin yazılması, adli para cezasının 2400 TL’ye çıkartılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.06.2012 gün ve 201602 sayı ile;“Çorum 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 13.01.2010 tarihli ve 2009/613 Esas ve 2010/12 Karar sayılı kararı ile taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan sanık S.. Ü..'ün eylemine uyan TCK'nun 89/1. maddesi uyarınca verilen 120 gün adli para cezasının TCK'nun 52/2. maddesi uyarınca bir gün karşılığı 20 TL'den paraya çevrilmesi sırasında 2.400 TL yerine hesap hatası nedeniyle 2.240 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş, kararın yasal süre içerisinde sanık S.. Ü.. tarafından temyiz edilmesi üzerine CMUK'nun 326/4. maddesi; 'Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz' hükmüne aykırı olarak,Hükmün sanık aleyhine temyiz olmadığı halde ve CMUK'nun 322/6. maddesinde belirtilen 'Artırma veya indirim sonucunda verilecek ceza süresi veya miktarının belirlenmesinde maddî hata yapılmış ise' Yargıtayca hükmün esasına hükmedilerek hukuka aykırılığın düzeltilmesi durumunun da, sanık hakkında belirlenen temel cezanın paraya çevrilmesi sırasında hata yapılmış olması, artırma veya indirim sonucunda verilecek ceza süresinin veya miktarının belirlenmesinde yapılmış hata durumunun söz konusu olmaması nedeniyle,Aleyhe hüküm verme yasağına aykırı olarak, sanık hakkındaki 2.240 TL cezasının 2.400 TL'ye çıkartılarak hükmün düzeltilerek onanmış olması nedeniyle Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16.04.2012 gün ve 2011/16815 Esas, 2012/10159 Karar sayılı kararının 'adli para cezasının 2.400 TL'ye çıkartılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına ilişkin kısmının yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 05.12.2012 gün ve 27114-26330 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.CEZA GENEL KURULU KARARISanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; aleyhe temyiz bulunmayan bir durumda, 5237 sayılı TCK’nun 89/1. maddesi uyarınca takdir edilen 120 tam gün sayısının aynı kanunun 52/2. maddesi gereğince bir gün karşılığı olarak takdir edilen 20 TL miktar ile çarpılması sırasında “2400 Lira” yerine maddi hata sonucu “2.240 Lira” olarak eksik ceza tayin edilmesine ilişkin hukuka aykırılık nedeniyle; hükmün sonuç adli para cezasının “2400 Lira” olarak belirlenmesi suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmesinin mümkün olup olmadığının tespitine ilişkindir.Cezayı aleyhe değiştirememe yasağı öğreti ve uygulamada; "temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.Latince "reformatio in pejus" olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, "lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı" olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz" şeklinde kanuni düzenlemeye dönüştürülmüştür. Buna göre ceza hukukumuzda genel anlamda bir kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK'nun 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan "cezayı aleyhe değiştirememe" veya "aleyhte düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde ise; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz" düzenlemesine yer verilmiştir.Kanundaki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza miktarı ile sınırlı olacak, sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen ceza ve sonuç önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacaktır.Gerek bozma ilamında, gerekse yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde yaptırım ve sonuçları aleyhe değiştirme yasağına aykırılığın söz konusu olup olmadığı önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 gün ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan “cezanın aleyhe değiştirilmemesi” ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, asıl ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.Uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olarak ilk derece mahkemelerince cezanın belirlenmesine yönelik uygulamalardaki maddi hesap hatalarının aleyhe değiştirmeme zorunluluğu ya da aleyhe düzeltme yasağının kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.Mahkemelerce hüküm kurulurken çeşitli hatalar yapılabildiği, örneğin zaman zaman nitelikli haller nedeniyle ceza artırılırken arttırım oranlarında, bazan da sonuçlarında hatalar yapılabildiği gibi indirim nedeninin uygulanması sırasında da hesap hatası yapılarak daha az ceza tayin edildiği, hatta nitelikli hal nedeniyle cezanın artırılması yerine indirilmesi yoluna gidildiği, ilgili kanun maddesinde suç için hapis cezası ile birlikte para cezası da öngörüldüğü halde, yalnızca hapis ya da para cezasına hükmedildiği, öngörülmüş cezanın alt sınırının da altında olacak şekilde bir ceza tayin edildiği veya belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması sırasında işlem hataları yapıldığı görülmektedir. Böyle durumlarda mahkemece yapılan hataların nedeni ve niteliği göz önünde tutularak, kanun maddesinin yanlış yorumlanmasının sözkonusu olduğu hakimin takdirine bağlı ve bilinçli uygulamalardaki hata ve aykırılıkların aleyhte değiştirme yasağı kapsamında kaldığı kabul edilmelidir. Buna karşılık, cezaların belirlenmesi sırasında iradi olmaksızın ve güdülen amacın dışında yapılan basit toplama, çıkarma, çarpma ve bölme şeklinde belirtilebilecek dört işlem hataları, dosyamızda olduğu gibi çarpan ile çarpılanın belli olduğu durumlarda, çarpımda yapılan hesap hataları herkes tarafından objektif bir biçimde farkedilebilecek nitelikte maddi hatalar olarak kabul edilerek, aleyhte değiştirme yasağı kapsamında değerlendirilmemeli, sanık aleyhine temyiz bulunmayan hallerde dahi doğru uygulama yapılmak suretiyle hüküm hakimin ifadesi doğrultusunda düzeltilebilmelidir.Basit işlem hatalarına yönelik olarak öğretide; "iradi ve mantıki akış sürecinin sağlıklı sonucu olmayan, bilinç dışı kalan, düşünceyle irade arasındaki kopukluğun ürünü bulunan toplama, çıkarma gibi maddi yanılgılar (maddi hatalar) kural dışında kalır" (Sami Selçuk, Yaptırımı ve Sonuçlarını Ağırlaştıramama Kuralı ve Ülkemizdeki Düzenlemeye ve Uygulamaya Eleştirel Bir Bakış, Yetkin Yayıncılık, 1. Bası, Ankara, 2012, s.61; Faruk Erem, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Dayınlarlı Yayınevi, Ankara, 1996, s.757), "Maddi hataların yasağın dışında kabulü doğru olacaktır. Yargıtay 29.06.1964 gün ve 316-306 sayılı kararı ile ilk hükmün yalnız sanık tarafından temyiz edilmiş ve yanlış uygulama sanık lehine kazanılmış hak doğurmuş olduğu gerekçesiyle maddi hataları dahi yasağa dahil saymakla bu kuralı izah eden fikirlere aykırı bir yön seçmiştir. Hesap hatalarını yasağa dahil sayan içtihat ise pek mahzurludur" (Faruk Erem, Ankara Barosu Dergisi, 1967, sayı 4, s. 619), "Sanık bakımından aleyhe değiştirme yasağının kapsamına giren, yaptırımdır (cezadır). Bu yaptırım (ceza) kavramının içine elbette ceza niteliğinde olmayan yargılama giderleri girmez. Ayrıca ceza kavramının içine iradi ve mantıki akış sürecinin sağlıklı sonucu olmayan, bilinç dışı kalan, düşünceyle irade arasındaki kopukluğun ürünü bulunan toplama, çıkarma gibi maddi yanılgılar (maddi hatalar) kural dışında kalır" (Ali Rıza Çınar, Aleyhe Değiştirme Yasağı Kuralı, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, Beta Basım, 2013, s.603), "Bilinçli bir iradenin ürünü ve mantıklı bir akış sürecinin sonucu olmayan, toplama ve çıkarma hataları, örneğin cezadan artırım ve indirim yapılırken yapılan hesap hataları ile cezaların toplanması sırasında yapılan hatalar, cezanın nitelikli bir hal nedeniyle artırılmasına karar verildiği halde indirim yoluna gidilmesi gibi uygulamada ve doktrinde maddi hata olarak nitelendirilen haller bakımından aleyhte değiştirme yasağı kabul edilemez. Buna karşılık, ilgili kanun maddesindeki cezanın alt sınırının altında bir ceza tayin edilmesi, yasal olarak mümkün olmadığı halde sanık hakkında bazı indirim nedenlerinin uygulanması, yine yasal olarak mümkün olmadığı halde hapis cezasının para cezasına dönüştürülmesi gibi, bilgi eksikliği, yeterli özenin gösterilmemesi, dalgınlık ve benzeri sebeplere dayalı olarak yapılan hatalar bakımından farklı düşünmekteyiz" (Seydi Kaymaz, Ceza Muhakemesinde Aleyhe Değiştirme Yasağı, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, Beta Basım, 2013, s.1444-1445) şeklindeki görüşlere yer verilmiştir.Görüldüğü üzere, suç için ceza tertip edilirken dikkatsizlik sonucu iradi olmaksızın yapılan basit matematik hatalarının aleyhe değiştirmeme zorunluluğu ya da aleyhe düzeltme yasağının kapsamında olmadığı ilke olarak benimsenerek, sanık aleyhine temyiz olmadığı durumlarda dahi doğru uygulama yapılmak suretiyle sözkonusu aykırılıklar giderilebilecektir.Öte yandan, temyiz yargılama makamı olan Yargıtayın görevi, kural olarak, denetimini yaptığı hükümde hukuka aykırılık bulunup bulunmamasına göre hükmü bozmak veya bozmamaktır. Yargıtayın hukuki denetimini yaptığı davanın esasına karar vermesi ve davayı bu aşamada bitirmesi, diğer bir ifadeyle mahkemenin kararını kaldırıp yerine kendisinin hükmetmesi, muhakeme hukuku deyimiyle “ıslâh etmesi”, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinde dokuz bent halinde sayılan ve yargılama giderlerine ilişkin aykırılıkları da kapsayan hallerle sınırlı, istisnai bir durumdur. Anılan maddenin 6. fıkrası uyarınca arttırma veya indirme sonu ceza müddeti veya miktarını tayinde maddi hata yapılması durumunda da Yargıtay kendisi davanın esasına hükmedecektir.Yargıtayın bu yetkisini kullanması, işi yeniden mahkemeye göndermeğe gerek olmadığını gösteren iki temel şartın bulunmasına bağlıdır. Buna göre:1- Maddi sorunun daha ziyade aydınlatılması için bir soruşturma, kısacası bir öğrenme muhakemesi gerekmemelidir.2- Maddi sorun bakımından mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu olmamalıdır.Açıklamadan da anlaşılacağı üzere, Yargıtayın denetimini yaptığı işlemde belirlediği aykırılığı doğrudan kendisinin gidermesi, yeni bir son karar verilmek üzere dosyanın esas mahkemesine gönderilmesine ihtiyaç olup olmaması ile ilgilidir. O halde, böyle bir ihtiyacın duyulmadığı durumlarda, yargılamanın gereksiz yere uzamasına engel olmayı ve işin temyiz denetimi aşamasında bitirilmesini amaçlayan bu düzenlemeye dayanılarak, kanuna aykırılığın Yargıtayca giderilmesi gerekir.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Yerel mahkemece, taksirle yaralama suçundan sanık hakkında adli para cezası belirlenirken 5237 sayılı TCK’nun 89/1. maddesi uyarınca takdir edilen 120 tam gün sayısının, aynı kanunun 52/2. maddesi gereğince bir gün karşılığı olarak takdir edilen 20 TL miktar ile çarpılması sırasında hesap hatası yapılmak suretiyle “2400 Lira” yerine “2.240 Lira” olarak eksik ceza tayin edilmiş olup, adli para cezasının hesaplanmasında esas alınacak olan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak belirlenen miktarın çarpılması sırasında iradi olmaksızın, diğer bir ifadeyle işlem hatası yapıldığı anlaşıldığından, sanık aleyhine temyiz bulunmasa dahi, yerel mahkemece yapılan basit matematik hatasına ilişkin aykırılık nedeniyle sonuç adli para cezasının "2400 Lira” olarak belirlenmesi suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi yerindedir.Bu itibarla, Özel Dairenin vermiş olduğu düzelterek onama kararı isabetli olduğundan, itirazın reddine karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi M. M. Kaya; "Sanık Sefer’in katılana yönelik taksirle yaralama suçunu işlediğinden 5237 sayılı Yasanın 89/1. Maddesi gereğince takdiren ve teşdiden 120 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.5237 sayılı Yasanın 52/2. Maddesi gereğince bir günü takdiren 20 TL.den paraya çevrilerek sanığın 2.400 yerine 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.Özel Daire ile C.Başsavcılığı arasındaki anlaşmazlık, 120 gün karşılığının 20 TL ile adli para cezasına çevrilirken yapılan hatanın, sanık lehine olması ve hükmün yalnız sanık tarafından temyiz edilmesi nedeniyle, CMUK. 326/son maddesi gereğince, sanık açısından kazanılmış hak konusu olup olmayacağı sorunundan ibarettir.Yargıtay’ın eski uygulamalarına göre, sanığın tek bir cezası varsa ve bu ceza toplanıp çıkarılırken veya hapis cezası, adli para cezasına çevrilirken yapılan hatalar sanık lehine ise ve bu hükmü yalnız sanık temyiz ediyorsa, aleyhe temyiz bulunmadığından, bozma nedeni sayılmamaktadır.Bunun aksine sanığın iki cezası varsa ve bu cezaların her birinin müddet ve miktarı doğru hesaplanmış veya hapis cezası adli para cezasına çevrilirken doğru uygulandığı halde, 765 sayılı Yasanın 68-77 maddeleri gereğince, bir birinden ayrı, her iki farklı ceza toplanıp, çıkarılırken veya çevrilirken yani cezaların içtimaı kuralı uygulanırken, sanık lehine bir hata söz konusu ise bu takdirde hükmü yalnız sanık temyiz etse bile, mahkemenin yaptığı bu işlem infaz hukukuna ilişkin bir toplama işlemi olduğundan, kazanılmış hakka konu olamaz, Yargıtay’ca her zaman düzeltilip onanabilir.Bunun dışında, aleyhe temyiz bulunmayan tüm toplama ve çıkarmalardaki hatalar sanık lehine kazanılmış hak oluşur.Bizim olayda sanığın tek bir cezası var.Yerel mahkeme 120 gün sayısını 20 TL ile çarpıp adli para cezasına çevirirken 2400 yerine 2240 adli para cezasına karar vermiştir. Mahkemenin yaptığı bu işlem, iki ayrı cezanın toplanması yani infaza ilişkin bir işlem değildir. Mahkeme 5237 sayılı Yasayı uygulayarak tek bir hüküm kurmuştur. Bu yasada cezaların toplanması içtimaı kuralı bulunmamaktadır. Hükmün sonunda sanığa 2240 adli para cezası verilmiştir. Sadece sanık tarafından temyiz edilmiştir. Bu sonuç cezanın tür ve miktarı sanığın kazanılmış hakkıdır.Sanık 2240 TL adli para cezasını fazla görüp temyiz yoluna başvurmuştur. Aleyhine temyiz eden bulunmamaktadır. Sanık tek başına temyiz hakkını kullanmışken hükmü sanık aleyhine düzeltip onayamayız.Mevcut hataları düzeltip onayarak, böyle sanık aleyhine sonuçlar ortaya çıkardığımızda, sanık kanun yoluna başvurmaktan çekinecek ve mahkeme kararı ile haksızlığa uğradığına inandığı halde, mevcut hükme razı olma durumunda kalacaktır.Yargıcın sanık hakkında verdiği son cezanın tür ve miktarı sanık açısından kazanılmış hak oluşturur. Buna göre, aleyhe temyiz yoksa, yargıç bozmadan sonra ikinci hükmü kurarken doğru uygulama neyi gerektiriyorsa o uygulamayı yapacak, sonra ilk hükümde verdiği cezanın tür ve miktarına indirecektir.Bizim olayda Yargıcın hatalar yapması önemsiz önemli olan verdiği son cezanın miktarı 2240 TL adli para cezasıdır. Bu cezanın türü de adli para cezasıdır. Bunlar, sanığın kazanılmış hakkıdır. Aleyhe temyiz bulunmadığından, bu hükmü düzeltip onayamayız. Tenkit edip onamamız gerekir.Tüm bu açıklamalarımdan anlaşıldığı gibi C.Başsavcılığının itirazının kabulüne ve Özel Dairenin düzeltilerek onanma kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle,Çoğunluk görüşüne katılmayan on bir Genel Kurul Üyesi de, benzer düşüncelerle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.02.2014 günlü birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 11.02.2014 günü yapılan ikinci müzakerede oybirliğiyle karar verildi.