MAHKEMESİ : Narman Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 12/04/2011NUMARASI : 2011/25-2011/26 Taraflar arasındaki “nüfusta anne adının düzeltilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Narman Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.10.2010 gün ve 2009/91 E., 2010/79 K. sayılı kararın incelenmesinin davacı Nüfus Müdürlüğü temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 15.02.2011 gün ve 2010/13489 E., 2011/1830 K. sayılı ilamı ile;(…Cumhuriyet Başsavcılığının 29.12.2009 gün ve 2009/76-2 nolu davanamesi ile M. A..'ın nüfus kütüğünde M.. olan anne adının E.. olarak düzeltilmesi istenmiş, mahkemece açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içindeki bilgi ve belgelerden, E.I..'ın Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 23.12.2009 günlü dilekçeye istinaden Cumhuriyet Savcılığı tarafından bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesine göre nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları düzeltmeyi isteyen şahıslar ile resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır. Yasanın bu hükmüne göre Cumhuriyet Savcılarının böyle bir davayı açmaları ancak ilgili resmi dairelerin gösterecekleri lüzum üzerine mümkündür. Kişilerin dava harç ve masraflarını yatırarak ilgili Asliye Hukuk Mahkemesinde açmaları mümkün bulunan böyle bir davayı, görev ve yetkileri yasalarla belirlenmiş Cumhuriyet Savcılığını aracı kılarak açtırmaları mümkün değildir. Mahkemece bu durum dikkate alınarak yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü yolunda hüküm kurulması doğru görülmemiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan …)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN : Davalı Nüfus Müdürlüğü temsilcisi HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, nüfus kayıtlarında tescilli anne adının silinmesi ile gerçek anne adının nüfus kayıtlarına tescili istemine ilişkindir.Cumhuriyet Savcısı tarafından düzenlenen davaname ile, davalılardan E.I..’ın ihbar dilekçesi üzerine yapılan tahkikat sonucunda, davalılardan M. Al..’ın gerçek annesi E. I.. olmasına karşın, nüfus kayıtlarında babasının resmi nikahlı karısı davalı M. A..’ın annesi olarak tescilli olduğu belirtilerek, M. A..’ın nüfusta M. olarak görünen anne adının E.. olarak değiştirilmesi talep ve dava edilmiştir.Davalı M.A..ve kayyumu ile diğer davalılar M. A..ve E.I.., davaname içeriğinin doğru olduğunu, M.A..’ın gerçek annesinin E. I.. olduğunu ancak M..’in doğum tarihinde babasının gerçek anne E.I.. ile resmi evlilik birliğinin bulunmaması, M. A..ile evli olması nedeniyle nüfusa annesi olarak M..’ın adının tescil edildiğini beyan etmişler; davalı M.A.. ayrıca, M..’in nüfus kaydından çıkarılmasına muvafakati olduğunu belirtmiştir.Davalı Nüfus Müdürlüğü temsilcisi, davanın reddini savunmuş; karar celsesinde ise kayden engel bulunmadığını belirterek, konuyu mahkemenin takdirine bıraktıklarını bildirmiştir.Yerel Mahkemece, taraf ve tanık beyanları doğrultusunda çocuğun gerçek annesinin E. I.. olduğu, anne adının babası S. A..’ın resmi nikahlı eşi M.A..olarak nüfusa tescil edildiği, tescilin gerçek durumu yansıtmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dair verilen karar davalı Nüfus İdaresi temsilcisinin temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.Yerel Mahkeme, davanın nesebe ilişkin ve dolayısıyla kamusal nitelikte olması nedeniyle Cumhuriyet Savcısı tarafından dava açılabileceği, maddenin aradığı “lüzumun” dava şartı olmayıp, idare ile Cumhuriyet Savcılığı arasındaki işleyişi ilgilendirdiği ve nüfustaki hatanın bildirimini içerdiği, ayrıca idare temsilcisinin davaya katılmak ve görüşünü belirtmekle aranan “lüzum” gereğini sonradan da olsa yerine getirmiş olduğu, davanın reddi halinde idarenin lüzumu ile yeniden dava açılmasının usul ekonomisine aykırı olduğu gerekçeleriyle önceki kararında direnmiştir.Direnme kararı davalı Nüfus Müdürlüğü temsilcisi tarafından temyiz edilmektedir.Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Cumhuriyet Savcısının, salt kişinin talebi üzerine ve ilgili resmi daire olan Nüfus İdaresinin gösterdiği lüzumu ortaya koyan bir işlem de olmaksızın, doğrudan davaname yoluyla, nüfusta tescilli anne adının gerçeğe uygun olarak düzeltilmesi talebi ile, dava açıp açamayacağı, noktasında toplanmaktadır.Davanın yasal dayanağını oluşturan, 29.04.2006 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun “Nüfus Davaları” başlıklı 36. maddesinde:“Mahkeme kararı ile yapılan kayıt düzeltmelerinde aşağıdaki usûllere uyulur:a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.b) Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir. Ad değişikliği halinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eş ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir.c) Tespit davaları, kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder.”Hükmü yer almaktadır.Diğer taraftan, 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 31.03.2011 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un yayım tarihinde yürürlüğe giren 31.maddesinin (c ) ve (d) bentleri ile; Bu Kanunun yayımı tarihinde, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 138 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "ve Cumhuriyet savcısının hazır bulunmasıyla" ibaresi ile 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci cümlesinde yer alan "Cumhuriyet Savcısı ve" ibaresi, yürürlükten kaldırılmıştır.Bugünden geçmişe tarihsel gelişim içinde konuya ilişkin yasal mevzuat irdelendiğinde görülmektedir ki: gerek 29.04.2006 tarihinde yürürlüğe girip, halen yürürlükte bulunan 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde ve gerekse 01.09.1974 tarihinden 29.04.2006 tarihli 5490 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılana kadar uygulanan mülga 1587 sayılı Nüfus Kanunu’nun 46. maddesinde yer alan “ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine” ibaresi ve gerekse 1587 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılana kadar uygulanan 4 Mayıs 1331 tarihli Kanun ile değişik 14.08.1330 tarihli Sicili Nüfus Kanunu’nun 11. maddesinde yer alan “devairi müteallikasınca gösterilecek lüzuma binaen” ibaresi göstermektedir ki, tüm Nüfus Kanunlarındaki benzer düzenlemelerde, Cumhuriyet Savcılarının davaname ile dava açabilmesi için “ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum” aranmaktadır.Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümü için madde metninde yer alan “ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum” ibaresinden ne anlaşılması gerektiğinin ve hukuksal niteliğinin açıklığa kavuşturulmasında yarar bulunmaktadır.Hemen belirtmelidir ki, davacı sıfatı, kural olarak dava konusu hakkın sahibine aittir. Ancak özel kanun hükümleri ile bazı hallerde dava konusu hakkın sahibi olmayan üçüncü kişiye de dava açma hak ve yetkisi tanınmıştır. Bu haller istisnai niteliktedir ve ancak özel bir kanun hükmüne dayanabilir.Bu hallerden birisi de kamu yararı düşüncesi ile Cumhuriyet Savcılarına bazı hukuk davalarını açma hak ve yetkisinin tanınmış olmasıdır.T. C. Anayasası’nın 6. maddesi gereğince, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz ve 140. maddesi uyarınca Savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, resmi ve özel hiçbir görev alamazlar.Öte yandan, Anayasa’nın 142. maddesi uyarınca Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.Mahkemelerin rüknü durumundaki Cumhuriyet Savcılarının görev ve yetkileri ile açabilecekleri özel hukuk davaları da dahil tüm davalar kanunda gösterilmiştir.Dolayısıyla, Cumhuriyet Savcıları dava açma hak ve yetkisini kanundan alır ve ancak kanunla verilmiş bu hak ve yetkiyi kullanarak dava açabilirler.Özel Hukuk davalarını açabilmeleri de yine kanunda açıkça bu konuda düzenleme yapılmış olması koşuluna bağlıdır.Cumhuriyet Savcılarının açabileceği kanunla düzenlenen özel hukuk davalarından birisi de nüfus kayıtlarının gerçeği yansıtmaması nedeniyle açılacak “nüfus kaydının düzeltilmesi” davalarıdır.Bilindiği üzere, nüfus kayıtlarının memurun hatası veya bildirim veya belge yanlışlığı nedeniyle gerçek durumu yansıtmaması ve hatalı olması halinde ilgililer bu nüfus kaydının düzeltilmesi için dava açabilirler.Yukarıda metni aynen aktarılan 5490 sayılı Nüfus Kanunu’nun 36. maddesinde dava açabilecek ilgililer de açıkça belirtilmiş; kayıt sahibi, veli veya vasi gibi ilgili gerçek şahıslar ile kamu yararı düşüncesi ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcılarına hukuk davası açma hakkı tanınmıştır. Görülmektedir ki, bu özel kanun hükmü ile ve yine bu hükümde gösterilen koşulla Cumhuriyet Savcısının özel hukuk alanında dava açma hak ve yetkisi bulunmaktadır.Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, anılan madde kapsamına göre, Nüfus İdaresinin doğrudan dava açma hak ve yetkisi olmadığı gibi; Cumhuriyet Savcısının da doğrudan dava açma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Ayrıca, anılan madde ile açılacak dava konusunda şahıslara, davasını kendileri açma veya Cumhuriyet Savcısına ihbar ile dava açtırma arasında bir seçimlik hak da tanınmış değildir. Dolayısıyla şahıslar, dava hakkını ancak kendileri kullanabilecektir.Nüfus idaresi ise doğrudan dava açma hak ve yetkisine sahip olmayıp, böyle bir davanın açılmasına lüzum görürse bu hususu Cumhuriyet Savcısına bildirecektir.Cumhuriyet Savcısı da kendisine “ilgili resmi dairenin lüzumu” şartıyla tanınan nüfus kaydının düzeltilmesi davası açma hak ve yetkisini kullanarak dava açabilecektir.Cumhuriyet Savcısına bu dava açma yetkisi sınırlı olarak verilmiş ve bu yetkinin sınırı yine yetkiyi veren kanun ile “ilgili resmi dairenin lüzumu” şartına bağlanmıştır. Kanunun açıkça düzenlediği bu şart gözardı edilerek, ilgili resmi dairenin lüzumu olmaksızın, davaname ile dava açılması halinde Cumhuriyet Savcısının kaynağını Anayasa’dan ve kanunlardan almayan bir devlet yetkisini kullanmış olacağı, diğer bir anlatımla bu şekilde dava açmakta yetkisiz olduğu da her türlü duraksamadan uzaktır.Önemle belirtmekte yarar vardır ki, dava açılması konusunda kişilerin kendisine yönelttiği talep, Cumhuriyet Savcısına dava açma hak ve yetkisi vermediği gibi; Cumhuriyet Savcısı tarafından “ilgili resmi dairenin lüzumu” olmaksızın açılmış bir davada, sonradan ilgili resmi idare temsilcisinin davaya katılmış olması ve/veya açılan bu davaya lüzum görüldüğünü beyan etmesi de başlangıçta eksik olan bu şartın tamamlandığını veya yerine getirildiğini kabule yeterli değildir. Ayrıca, açık kanun hükmü ile nüfus kaydının düzeltilmesi konusunda Cumhuriyet Savcısına “ilgili resmi dairenin lüzumu” koşuluyla yetki verilirken, kamu düzenine ilişkin hususlarda doğrudan dava açabileceğine ilişkin ayrık herhangi bir düzenlemeye ise yer verilmemiştir. Bu nedenle talebin kamu düzenine ilişkin olduğu gerekçesiyle, Cumhuriyet Savcısının doğrudan dava açabileceği yönündeki azınlık görüşüne, çoğunluk katılmamıştır. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Nüfus kaydının düzeltilmesi istemli eldeki dava, Cumhuriyet Savcılığı tarafından, ilgili resmi daire olan Nüfus İdaresinin lüzumu aranmaksızın, salt davalılardan E. I..'ın Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 23.12.2009 günlü dilekçeye istinaden, davaname ile açılmış; mahkemece istem kabul edilmiştir.Bozma ilamında da işaret olunduğu ve yukarıda yasal dayanaklarıyla birlikte ayrıntısıyla açıklandığı üzere, Cumhuriyet Savcısı bu tür bir davayı, ancak ilgili resmi daire olan Nüfus İdaresinin göstereceği lüzum üzerine açabilir. Dolayısıyla, Cumhuriyet Savcısının kişilerin talebi üzerine veya kendiliğinden böyle bir dava açma olanağı bulunmadığından, davalılardan E..ın talebi üzerine davaname ile açtığı dava usule aykırıdır. Usule aykırı biçimde ve yetki dışına çıkılarak açılan bu davada, başlangıçta lüzuma ilişkin bir işlemi olmayan Nüfus idaresi temsilcisinin, sonradan yargılamaya katılıp, taraf olarak cevap vermiş, savunma yapmış olması da bu eksikliğin giderildiğini ve böylece yasanın aradığı koşulun sağlandığını kabule yeterli değildir. Konunun kamu düzenine ilişkin olup olmaması da Kanunda bu yönde ayrık bir düzenleme bulunmadığından sonuca etkili görülmemiştir.Hal böyle olunca, aynı hususlara işaret eden bozma ilamına uyularak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yerinde olmayan gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.S O N U Ç : Davalı Nüfus İdaresi temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 1086 sayılı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 28.09.2011 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
HAGB'ye itiraz üzerine hem şekil hem de esastan incelenir
Hakkı olmayan yere tecavüz suçundan sanık S.nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 80,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına da
Davanın usulden reddi - hak düşürücü süre - karar sonucu - DAVA ŞARTI
T.C.YARGITAY23. Hukuk DairesiMAHKEMESİ : Kayseri(Kapatılan) ... Asliye Ticaret MahkemesiTaraflar arasındaki kayıt kabul davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın süre yönünden reddine yönelik olarak verilen hüküm süresi içinde davacılar vekilince duruşmalı olarak
Teminat mektubu üzerine haciz mümkün mü?
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler oku
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?