Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 56 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 249 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : ... İcra CezaTicareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan sanığın beraatine ilişkin, ... İcra Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ...-... sayılı hükmün şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ...-... sayı ile;"Sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu onbeş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesi vermemesinin gerekmesi nedeniyle, gerçek kişi tacir olan sanığın kayıtlı olduğu vergi dairesi müdürlüğünden mükellefiyetinin devam edip etmediği sorularak, tespit edilecek adreslerde borçlunun ticareti terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılıp sonucuna göre hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkeme ise ... gün ve ... sayı ile;"Ceza hukuku açısından fail, eylemi gerçekleştiren kimsedir. Bu kimsenin cezalandırılabilmesi onun eylemi gerçekleştirmesi koşuluna bağlıdır. Basit bu kabul, bizi konumuz açısından failin yargılanması gereken kimse veya başkası olup olmadığı şeklindeki arayışa sevk eder.Bunu belirleyecek olan 44. madde içeriğidir. 44. madde 337/a'daki eylemin failinin belirlenmesi açısından merkezi bir rol üstlenir. Buraya değin anlatılan temeller referans alındığında, somut olayda mal beyanı ödevinden kaçınan ya da kabaca ticareti terk ettiği iddia edilen kimse tüzel kişidir.Tüzel kişiliğin, mal beyanında bulunma ödevinden yoksun olması ya da 44. madde çerçevesinde kendisine atfedilecek bir sorumluluktan yoksun olması, onun temsilci, yönetici veya ortaklarının mal bildiriminde bulunmalarını önlemektedir. Dolayısıyla 44. madde kapsamı dışında kalan özü itibarıyla tasfiye ve infisah hükümlerine tabi bir kimsenin yönetici veya sorumlularının, 44. maddenin buyruklarını yerine getirmediklerini dolayısıyla 337/a madde uygulamasında fail olarak addedilmelerine imkan bulunmamaktadır.Dolayısıyla burada sanığın kanunen sorumlu olmadığından ötürü bir edimi yerine getirmediğinden bahisle 337/a maddesine istinaden cezalandırılması olanaksızdır." gerekçesiyle önceki hükümde direnerek sanığın beraatine karar vermiştir.Bu hükmün de şikâyetçi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ... gün ve ... sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire çoğunluğu ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan yapılan yargılama neticesinde şirketin fiilen ticareti terk edip etmediği hususunda zabıta araştırması yaptırılmadan ve vergi mükellefliğinin devam edip etmediği de belirlenmeden hüküm kurulmasının isabetli olup olmadığına ilişkin ise de vekâletnamesinde temyizden vazgeçme yetkisi bulunan şikâyetçi vekilinin 30.06.2015 tarihli dilekçesinin temyizden vazgeçme niteliğinde olup olmadığı Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak öncelikle değerlendirilmelidir.İncelenen dosya kapsamından;Yerel mahkeme direnme hükmünün şikâyetçi vekili tarafından temyiz edimesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tebliğname düzenlenerek dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinden sonra şikâyetçi vekilinin yerel mahkemeye, içeriğinde incelemeye konu kararın esas ve karar numarasının da yer aldığı “...dosyamızdaki şikayetimizden vazgeçmekteyiz. Ayrıca yine işbu dosyanın temyizinden feragat etmekteyiz. Bu hususta gereğinin yapılması arz ve talep olunur" şeklindeki 30.06.2015 tarihli dilekçeyi verdiği anlaşılmaktadır.Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.Bunlardan ilki süre şartıdır. CMUK'nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir. Temyiz süresi bahse konu maddenin 3. fıkrasındaki istisnai durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar yönünden bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlar.Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart ise istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davası kendiliğinden açılmaz, bu konuda bir isteğin bulunması gereklidir. CMUK’nun halen yürürlükte bulunan 305. maddesinin 1. fıkrası ile bu kuraldan uzaklaşılmış ve bazı ağır mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçilerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden yapılması kabul edilmiş ise de, onbeş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin hükümler dışında kalan kararlarda, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamışsa hükmün Yargıtay’ca incelenmesi mümkün değildir.Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nun kanun yollarına ilişkin genel hükümlerin düzenlendiği bölümde yer alan “Başvurudan vazgeçilmesi ve etkisi” başlıklı 266. maddesinde;“(1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.(2) Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.(3) 150 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır” şeklindeki düzenleme ile kanun yoluna başvurulduktan sonra başvurunun geri alınabileceği kabul edilmiştir.Kanun yolu başvurusunda bulunulması veya bu başvurudan vazgeçilmesi kural olarak asilin iradesine tâbidir. Ancak maddenin 3. fıkrasında buna bir istisna getirilmiş ve onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olan şüpheli veya sanığın, kanun yoluna başvurulması ya da başvurunun geri alınması konusundaki iradesi ile müdafiinin iradesinin çelişmesi halinde asilin değil, müdafiin iradesine üstünlük tanınmıştır.Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Ceza miktarı yönünden resen temyize tâbi olmayan yerel mahkeme direnme hükmünün şikâyetçi vekili tarafından süresinde temyiz edilmesinden sonra 30.06.2015 tarihli dilekçesi ile “...dosyamızdaki şikayetimizden vazgeçmekteyiz. Ayrıca yine işbu dosyanın temyizinden feragat etmekteyiz. Bu hususta gereğinin yapılmasını” talep ettiği, bu talebinin temyizden vazgeçme niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Şikâyetçi vekilinin vekâletnamede temyizden feragat yetkisinin de olması karşısında temyizden vazgeçmesi geçerlidir.Bu itibarla, açılmış temyiz davasından vazgeçilmesi nedeniyle dosyanın incelenmeksizin mahalline iadesine karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1-Şikâyetçi vekilinin temyiz isteminden vazgeçmesi nedeniyle dosyanın İNCELENMEKSİZİN MAHALLİNE İADESİNE,2- Bu hususunun temini için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.02.2016 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.